Abraka ve oğlu Tecavat Neolitik çağda yaşayan iki insandı. Aile avcı ve toplayıcıydı. Gün kararmak üzereydi. Etraftan geyik böğürtüleri geliyordu. Baba oğul merdivenle evin çatısına çıktı. İçeriye girmeden önce böğürmelere kulak kabarttılar. Avdan eli boş dönmüşlerdi. Aile üç gündür açtı. Çünkü üç gündür av bulamamışlardı.
Küçük balbal tanrıça heykelciği 'Tanrıça Fagım'a yalvarıyorlardı. Fagım onların her şeyiydi. Bir gün evin reisi Abraka karısı Nemengen'in yalvarmalarına dayanamamış ona "Eve elim dolu gelmeden dönmeyeceğim." Demişti.
Avcının karısı küçük bebeklerini gösterip "Herif herif şuncağızlara acı bari." Diye yakınmıştı. O gece avcı Abraka uyuyamamıştı. Tanrıça heykelciği Fagım Tanrıçasına çok yalvardı. "Ne olur geyikler ürkmesin bizden. Söz iki tane geyik avlarsam birini senin için ateşte köz olana kadar yakacağım." Diyordu.
Abraka biliyordu. Yanmış et kokusuna vahşi hayvanlar bile dayanamazdı. Değilse Fagım Tanrıça dayansın. Fagım balbalını oğlu çamurdan yapmıştı. Babasına "Baba ben bir heykelcik yapacağım. Onun varlığı ile avlanırken geyikler ürkmeyecek. Biliyorsun. Akıllı işler yaptıkça bütün işlerimiz yolunda gidiyor. Sen de fark ettin mi? Sen geçenlerde geyik avlarken ateş yaktın. Ateşin dumanı bizim kokumuzu geyiklere götürmez demiştin. O gün üç geyik avlamıştık. Onları eve getirirken ne zorluklar çektik."
Baba oğluna hak veriyordu. Tanrılar bu yapılan küçük heykelciği beğenecek ve geyiklere karşı besledikleri düşmanca avı onların akıllarına getirmeyecekti. Ne güzeldi şu tanrılar. Onlara en güzel bir eşyasını parçalayıp kurban etmek istiyordu. Zaten geyiklerde kendileri için parçalanıp yemek olmuyor muydu?
Abraka oğluna 'Sus' işareti yaptı. Ardından Benimle gel' der gibi oğluna ikinci bir işaret yaptı. Abraka oğluna inanmıştı. Geçen hafta Fagım Tanrıça geyikleri ayaklarına kadar getirmişti. Ve şimdi üç günlük açlık sona erecekti.
Abraka ve Tecavat uçları yanmış volkanın oluşturduğu kaygan, parlak ve sert taşın yontularak oluşturulan mızraklarını aldılar. Damdan aşağı sessizce indiler. Bellerini eğerek saklanırcasına böğürtülere doğru ilerlediler. Yüz metre ilerlemişlerdi ki bir gurup geyiğin bir araada bulunduğunu gördüler.
Evin içine neşe dolmuştu. Uzun saçlı, tombul memeli evin kadını Nemengen av için şarkılar söylüyordu. Bütün aile evin çatısına çıkmıştı. Nemengen'in iki kızı annesine yardım ediyor, eti kemikten keskin taşlarla ayırıyordu. Çatalhöyük'te dört ev vardı. Üç ev reisi birbirileri ile kardeştiler. Abraaka ziyafete kardeşlerini de çağırdı.
Tecavat ateş yaktı. Ağaç dallarına soktuğu et parçalarını pişirmeye başladı.
Kardeş Akilan Reis diğeri, Bansan Reis, öbürü Hublada Reis pişen etlere iştahla bakıyordu. Onları çağıran Abraka gururla göğsünü geriyordu. Ama bu bir günlük davetti. Değilse av Abraka'nın ailesine yetmezdi.
Kardeş Akilan sordu "Ey dam sahibi Abraka sana kavun verelim. Ben ellerimle çok uzaklardan topladım. Avladığın etle takas yapalım mı?"
Abraka "Şimdiye kadar bize hiç ikramda bulunmadınız. Kusura bakmayın. Seni avlarım da yine de et vermem."
Akilan "İlahi ömürsün Abraka. Sana sorarım. Geçenlerde sen bir canavardan kurtulurken sana en yakın benim evimin damına çıkmadın mı? Buna göre hiç mi ortak değilim sana?"
Abraka "Orası başka. Bak borcumu sana et yedirerek ödüyorum. Bunu bir günlük yapıyorum. Aklında bulunsun. Sende avlandığında beni çağırasın diye yapıyorum bu daveti. Belki tanrılar beni seviyor. O yüzden benim dediğim şekilde yapmak en doğrusu. Tanrılar beni sevmeseydi bu kuraklık döneminde nasıl geyik bulabilirdim?"