Abraka, ayıların ırmağın içinde balık avladıklarını görünce "Pekala onları kovabilir, yerine bizler geçebiliriz." Diye düşündü.
Irmağın içinde altı ayı vardı. Her biri iri yapıdaydı. Abraka'nıın dişine göre değildi. Düşündüler önce. Aylara taş atmayı denediler. İşe yaramadı.
Akilan "Bu böyle olmayacak. Kısa zamanda bir balık ağı örelim." Diye söylendi.
Abraka ayılara taş atmayı sürdürdü. Yavrusu olan bir ayı sinirlendi. Irmağın kenarında avcıları süzdü. Sonra hızla taş atanlara doru saldırıya geçti. Abraka kaçmaya başladı. Peşinden iki kardeşi de. Hemen denize girdiler. Saldırgan ayı kumsalda olduğu yerde durdu. Bir süre denizdekilere baktı. Sonra çekip gitti.
Abraka gülmeye başladı. "Tanrıça Fagım adına. Bu ayılardan çekeceğimiz var." Dedi.
Akilan "Balık yemek için ayıları korkutmak kötü bir fikirdi. Her şeye rağmen yine balık yemek istiyorsak mızraklarımızı kullanacağız. Değilse ayıların artıklarına muhtacız."
Bansan Akilan'a doğru "Senin ağ örme girişimin hiç yabana atılır gibi değil. Gelin karaya çıkalım. Şu balık ağını örelim." Dedi.
Abraka "Biz avcılar et yemeye alışığız. Sebze de yiyoruz ama ben uzun süre et yemedim mi krize girerim. Rahatsızlanırım. Güçsüzleşirim. Domuz eti nefis bir yiyecek ama ben geyik etini seviyorum hala. Şimdiye kadar ne kentte ne başka yerde balık eti yemedim. Çocukluğumda yemiştim. Ben derim ki ayılara saldırmadan bizde bir kayaya çıkalım. Balıkları ellerimizle avlayalım. Dedi.
Akilan "Önce elimizdeki mızrakları ayılara göstermeyelim. Değilse ayılar bizden tehdit algılar. Balık avlarken de kesinlikle konuşmayalım. Onlarda konuşmuyor ya da kükremiyor. Demem o ki ürkmeden ve ürkütmeden avlanmalıyız."
Abraka "Deniz de güzelmiş. Gelin hep beraber ateş yaktığımız yere kadar yüzelim. Bir fikrim var." Dedi. Kulaç atmaya başladılar. Abraka çocuklar gibi çığlık atıyordu. Babaları Meştaka'nın hayallerine kavuşmuştu.
Abraka yüzerken bir ara "Babamızın denizin kenarında kurulu bir barınağı varmış. O barınak buraya uzak mı yakın mı bilmiyorum. Ama bana geniş bir körfezin içinde olduğunu söyledi. Bence o barınağa uzak değiliz. Baksanıza şu kocaman körfeze. Babam buraya 'Antalya' ismini vermiş."
Akilan "Ben o barınağı bulalım derim. Babam Meştaka'dan ben de duymuştum. O barınağın içinde taşa çizilmiş. Tanrıça Fagım'ın şekli varmış."
Tekrar yüzmeye başladılar. Ateş yaktıkları yere geldiklerinde Abraka torbasından üç adet düğmeli bıçak çıkardı. "Bunu hep yanınızda taşıyın. Şimdii ayıları yanına tekrar gidelim. Saldırırlarsa hamleniz boğazlarına olsun. Korkmadan bıçağı ayının boğazına çalarsınız."
Akilan "Senden korkulur. Fakat neden bıçak alıyoruz. Ayılar elimizdeki bıçağı görmez ki. Ayı sadece saldırır. Bıçağa dikkat bile etmez."
Abraka "Elinizi ileri doğru ayının gözüne sokarcasına uzatın. Ve bağırmaya başlayın. Ayı elinizdeki bıçağı sizin yırtıcı pençeniz zannedecektir."
Bıçakları ellerine aldılar. Diğer ellerinde mızrak, omuzlarında torba, oradan ayrıldılar.
Ayılar avcı insanlara ilgisiz davranıyordu. Ürkmüyorlardı. Anne ayı ise yavrusunu korumak ve kollamak için bir müddet yabancıları süzdü. Sonra kendi avına döndü.
Abraka ırmağın içine girdi. Ayılardan biraz uzakta boş bir kaya buldu. Üzerine çıktı. Yanındaki ayı onunla değil kendine doğru zıplayan balıklarla ilgiliydi. Abraka'nın önüne de balık zıplıyordu. Torbası yanındaydı. Boğazına asılıydı. İlk balığını yakaladığında sevinçten çığlık attı. Sonra ikinci ve üçüncü balık. Balıklar ne kadar fazla olursa o kadar iyi olacaktı. Yanındaki ayı bir ara ona baktı. Abraka artarda öyle balık avlıyordu ki ayının dikkatini çekiyordu. Ama ayı ırmağa girip Abraka'ya ulaşamazdı. Nehrin akışı şiddetliydi. Hem kendi bölgesi oldukça iyi bir konumdaydı. Ayı Abraka'dan başını çevirince önüne atlayan balığı ağzıyla kapıverdi. Abraka'nın balıkları çoğalıyordu. Ayıdan daha iyi avlanıyordu. Çünkü Tanrıça Fagım ayıların değil onun tanrıçasıydı.