Abraka rüya görüyordu. Antalya'dan Sırçalı'ya kadar dağlar taşlar yere çökmüş deniz Çatalhöyük'e kadar gelmişti. Ve bir çok canlı denizden kaçamadan ölüp gitmişti. O canlılar geyik, kurt, ayılar kuşlar sanki Abraka'nın yakını gibiydiler. Neredeyse onları ailesi gibi hissediyordu. Özellikle geyikler bir kavim gibiydiler. Deniz onları yutarken çığlık çığlıyaydılar. Abraka'dan yardım istiyorlardı. Abraka'nın elinden bir şey gelmiyordu.
Bu yardım üzerine birden kendinin çaresizliği kalkıyor elini, Sırçalı taraflarında denize sokuyor denizden korkmuş ve ürkmüş hayvanları tek tek çıkarıyordu. Karaya çıkan hayvanlar sevinçle hoplayıp zıplıyor seslerini etrafa duyuruyorlardı.
Denizin içinde oğlu Tecavat'ı gördü. Tecavat denizden karaya doğru yüzüyordu. Ama ne kadar da kraya yaklaşsa yine çıkamıyordu. O an Fagım Abraka'ya seslendi. "Bazı bedellerin ödenmesi gerek. Tecavat karaya ancak Çatalhöyük'te yaşarsa çıkar." Diyordu Sonra güneş doğudan değil batıdan doğmaya başlıyordu. Her yeri su kaplamış ama kentleri bundan kurtuluyordu.
Aynı anda Akilan'ın karısı Cenbali de rüya görmeye başladı. Cenbali kadınlar geyik avına çıkmıştı. Bir geyik dile gelip ona "Sırçalı'dan öteye geçmeyiz. Öteye geçen lanetlenir.' Diyordu. Geyiğin arkasından yavaş yavaş deniz yaklaşıyor Cenbali'nin ayağının dibinde duruyordu. Deniz daha öteye geçemiyordu.
Cenbali gece yarısı birden uyandı. Ter içinde kalmıştı. Az önce gördüğü rüyanın etkisi geçmemişti ki hemen dama çıkıp aşağıya baktı. Deniz gelmemişti demek. Sonra sakinleşti. Kendi kendine söylendi. "Neredesin Akilan. Dön artık. Neredesiniz dönün artık." Diye söylendi. Tekrar damdan içeri girdi. Uyku sersemliği üzerindeydi. Tekrar uyudu.
Abraka gördüğü son rüya sahnesinde bir geyik onunla konuşuyordu. Ona "Tecavat'ı asla unutma. Tecavat denizlerin kenarından çıkıp sizinle yolculuk yapıyor. Fagım onu Cenbali ile yaşatacak. Cenbali'ye gidin." Derken birden uyandı. "Neydi bu şimdi?" diye söylendi. Biraz düşündü. Cenbali hamileydi. Bunu kentteyken Akilan'dan duymuştu. 'Belki biz dönmeden o çocuğu doğurur.' Diye söylendi. Tecavat'ın yeniden dünyaya geleceğine inancı tamdı. Ama nerede. Ya tanımadığı diyarlarda doğarsa. Elbet bir yavruyu annesinden daha çok seven Fagım onu annesiz ve babasız bırakmazdı. Zaten Tecavat nereye gidebilirdi ki. Onun yaşadığı yer Çatalhöyük'tü. Yabancı yerlerde yaşayamazdı.
Tecavat'ı ıssız yerlerde terk edip gitmeleri hiç içine sinmemişti. Ama elinden ne gelebilirdi ki. Geri dönüp onu mezarından çıkaramazlardı. Çünkü orman çok karışıktı. Mezarın yerini bulamazlardı. Sonsuza kadar Tecavat'ı kaybetmişlerdi. Artık Tecavat Tanrıça Fagım'a emanetti. Fagım'ın hizmetçileri ona yardım eder belki onun canını Çatalhöyük'e taşıyabilirlerdi.
Abraka geriye Çatalhöyük'e dönmenin iyi bir fikir olmadığını düşünüyordu. Çünkü henüz Tanrıça Fagım'ın tüm bedellerini ödememişler ve büyük ödüle kızıl elmaya ulaşmamışları. Bir rüyasında görmüştü kızıl elmayı. Elma ağacında bir elma etrafına ışık saçıyordu. Abraka ona doğru yürüdüğünde elmanın ışığı artıyordu. O elmaya daha da yaklaşınca onun gökteki yıldızlardan biri olduğunu gördü. Onu dalından koparmak için can attı. Ağacın yanına yaklaşıp dalından elmayı kopardı. Ağzına götürdü. Isırdı. Sonra onu yere attı.Bunu niye yaptığını anlayamadı. Çok sevdiği ödülü yerdeydi. İnanılmaz bir şey daha yapıp onu ayakları ile ezmişti.
Başını dallara tekrar koydu. Uyumaya çalıştı. 'Yarın ilk işim yine yürümek olmalı. Eminim ki başka bir deniz ile daha karşılaşacağız. Ama ne olursa olsun bütün yaşadıklarımız akıllıca şeyler elde etmek için." Dedi. Tekrar uykuya daldı.