Çok Eskiden 8

1 0 0
                                    

Sattama ve Abraka damda oturuyorlardı. Abraka "Bizi yolculukta en çok zorlayan mızraklarımız oldu. Her avda mızrağımızın ucundaki taş gevşiyor bazen yere düşüyordu. Taşları yerine bağlamak çok vaktimizi alıyordu. Mızrağın ucuna taş dengeli bir şekilde yerleştirmek çok önemli. Bilirsin taşları ancak deriden kesilen iplerle bağlayabiliyoruz. Yanımızda taş keski yerine demir bıçaklarımız vardı. Kestiğimiz deri ipler mevcut ama avda kırılan ve uçları yalama olan mızrakları atıp yeni mızrak arayışı içine giriyorduk. Sağlam ve düz ağaç dallarını bulmak mümkün değildi."

Sattama içindeki avcılığın coşkusu ile konuşmaya başladı. "Ben geyiği elimle bile avlarım. Ama onlara yaklaşırken oldukça sinsi olacaksın. Bir çitadan bile daha iyi olacaksın. Otlarla gizlenebiliyorsan son aşamada kementle onu yakalayacaksın."

Abraka "Sattama, amcamın oğlu biz bir kent inşa ettik. Etmeye de devam ediyoruz. Yakında daha da kalabalıklaşacağız. En büyük endişem avlanacak geyiklerin azalması. Elbet avcılarımız geyik bulamayınca çok uzaklara avlanmaya gidecek. Bu da bazı sorunları doğurur. Uzaklarda ya aslanlarla karşılaşırsın veya başka bir canavarla. Daha başka ilkel insanlarla karşılaşmakta mümkün. Bence biz tarımı geliştirmeliyiz. Bunca insan ancak tahılla doyar. İhtiyaç olursa avlanmayı da arada sırada yaparız. Tahılı yenecek hale getirmeyi keşfettik. Ben akıllıca şeyleri hep tarımda bulalım diyorum. Çünkü geleceğin insanı artık avlanmayacak. Daha da akıllıca şeyler yaparak hayvanları kendi kontrolümüzde çoğaltmalı ve ihtiyaç olduğunda da onu kesip yiyebilmeliyiz. Sende biliyorsun. Kentte ilk kez ekmek yedin ve tadını çok beğendin.

Biz tarımda ilerlersek, tarımda akıllıca şeyler yaparsak daha, tatmadığımız nice şeyleri keşfederiz. Onları çeşitli şekillerde yemeye hazır hale getirmeyi de öğrendik mi kadınlarımızın dünyası değişmiş olur. Kadınlarımız en çok yemek hazırlamayı, temizliği ve örgüyü sever oldu. Yemek ve örgüyü bir nebze hallettik. Ama temizlik için suya kolay erişim gerekir. Yemek kaplarının yıkanması, çamaşırlarımız ve en önemlisi tuvaletlerimiz için Ur şehrindeki yalnızca kralın kullandığı sabun denen şeyi yapmayı başarmalıyız. Duyduğuma göre bunu zeytin meyvesinden yapıyorlarmış. Zeytini posa haline getirip süzüyorlarmış. Sonra içine değişik bir toprak atarak kaynatıyorlarmış."

Akilan araya girdi. "Bizim en büyük kazancımız Tanrıça Fagım'dır. O bizi yedirdi., giydirdi. Ama bize ilkel insanlarda ve hayvanlarda olmayan bir şeyi verdi. Bu düşünerek akıllıca şeyler yapmaktır. Elbet ilkel insanlar bizim gibi ama onlar bizim gibi Tanrıça Fagım'ın bedellerini ödemeye meyilli değiller. Yani onlar küçük bir engeli dahi sorun ederler ondan kaçarlar. İçinde yaşadığımız bu Çatalhöyük tabiatı vahşidir. Biz bu vahşi tabiattan ne kadar yararlanırsak bizi bu tabiat görünmez ve gizli bir şekilde bizi kendine bağlıyor. Ve biz tabiata nüfus ettiğimizde ondan bize akıllıca şeyler geçiyor.

Demem o ki bir kısmımız avlanırken bir kısmımız tarımla uğraşsın. Bir kısmımız ise yolculuk yaparak tabiatı keşfe çıksın. Durdu devam etti. Biz İzmir Körfezine vardığımızda aklıma bunun daha ötesine nasıl gidebiliriz diye sorular geldi. İzmir'de önümüzde deniz vardı. Şimdiye kadar karada yürüdüğümüz gibi denizde salla hiç ilerlemedik. Mutlaka o denizlerin gerisinde de toprak parçası vardır. Bu gezimizde İzmir'den öteye geçemedik. Eğer geçseydik mutlaka Ur şehri gibi medeni şehirlerle karşılaşabilirdik. Çünkü denizi tutan bir şey var. Değilse deniz akar gider yere boşalır. Ve o tutan şey topraklardır. O topraklarda yaşanacak yerler. Böylelikle oralarda bir şehirle karşılaşmamız mümkün. Ben kentimizde keşfe çıkacak grupların oluşturulmasını bu, grupların ayrı ayrı yönlere giderek keşfe çıkmasını istiyorum."

Abraka "Böyle bir şeyi ancak biz ve aile çevremiz kabul eder. Baksana yeni gelenler arasındaki avcılar hiç keşif insanı değil. Keşfetmeyi biz onlara yavaş yavaş öğreteceğiz. Onlaar ne ev gördüler ne akıllıca şeyler. Eğer onlar keşfe çıkarsa karşılaşacakları sorunlarla yüzleşemezler. Buraya gelenlerin hepsi ya ağaç dallarında yaşıyordu ya mağaralarda. Anlayacağın tabiatın çıplak insanlarıdır onlar. Onlar ne eziyet çekmişler ne akıllıca şeyler yapmışlar. Onlar henüz Tanrıça Fagım'ın bahçesinde yaşıyorlar. Fagım'ın evine girmek için bazı bedeller ödemeleri gerekiyor."

Çok EskidenWhere stories live. Discover now