Çok Eskiden 2

3 0 0
                                    


Çatalhöyük'te gece vaktiydi. Şiddetli bir rüzgar çıkmıştı. Kent halkının deriden kurduğu çadırlar darmadağın oldu. Evlere hiçbir zarar gelmedi. Başını damın girişinden çıkaran Tecavat Mitu'ya seslendi.

"Sesimi duyuyor musun. Çadırlara bak yıkılmış."

Mitu rüzgarın çıkardığı sesten Tecavat'ın çağrısını duyamıyordu. Ona el ve kolları ile karşılık verdi.

Tecavat bağırıyordu. "Akilan amca nasıl iyi mi. Ona çadırların yıkıldığını söyle."

Mitu yine bir şey anlamadı. Bu sefer hareketsizdi. Karşılık vermedi. Bu hengamede Sabet şiddetli rüzgara rağmen damlarda konuşulanları duymuş başını damın girişinden uzatmıştı. Sabet önce el salladı. Tecavat aynı şekilde karşılık verdi. Sonra Tecavat ona eliyle yıkılmış çadırların olduğu yeri gösterdi. Sabet bir süre çadırlara baktı. Ardından dam girişinde başını içeri çekti. Az sonra Hublada'nın başı göründü. Etrafına göz gezdirdi. Yıkılmış çadırlara baktı. Sonra kendini içeri çekti. Yağmur yağacağını tahmin etmiş olmalı ki, dam girişini deri ile kapattı.

Sabet babasının otoriter tutumuna biraz içerledi. O da kuzenleri gibi rüzgarın tadını çıkarmak işitiyordu. Kurallara uymak zorundaydı. Bunun için babası onu birkaç kez hırpalamıştı. Birinde avladıkları geyiğin etini kemiğinden iyi ayırmadığı için babası, yüzüne şiddetli bir tokat atmıştı. Diğerini ise Sabet aklına bile getirmek istemiyordu. Hublada yemek vakti ailenin hep birlikte yemek yemesini isterdi. Sabet bu kuralı bozmuş yemeğe erken yumulmuştu. Tüm kentin önünde babası onu tekme tokat dövmüştü. Sabet'i babasının elinden zor kurtarmışlardı.

Şiddetli rüzgarın ardından sağanak halinde yağmur yağmaya başladı. Tecavat başını içeri çekti. Kardeşi Menda onun yüzüne dikkatle bakıyordu.

Dikkati fark eden Tecavat kardeşine bakarak "Dışarıda neler oldu neler. Ama sen haylaz olduğun için söylemeyeceğim."

Anne Nemengen "Tartışmayın bakayım. Babanız gelirse söylerim. Durdu ekledi. Babanızın erken gelmesi için dua edin. Fagım Tanrıçaya. Bir de akrabalarını ikna etmiş olsun."

Tecavat "Anne akrabalarımız gelirse düşmanlarımızla savaşacak mıyız?"

Nemengen "Orasını bilemem. Savaş kararını baban akrabaları ile gelince onaylanmış olacak. Eli boş dönerse onları ikna edememiş demektir."

Tecavat "Sizler de savaşa katılacak mısınız. Çünkü siz kadınlar ölürseniz bizim gibi çocuklar dünyaya gelmez."

Nemengen "Savaşa ben de katılmak isterim. Ama kentimizin kadınları geride kalırsa erkeklerin aklı bizde kalmaz. Daha iyi savaşırlar. Biraz durdu ekledi. Demek sizi kesip yiyeceklerdi ha?"

Tecevat "Babam öyle konuşunca çok korktum. Ellerim titremeye başladı. Oradan kaçarken en hızlı ben koşuyordum. Beni o an tutabilene aşk olsun."

Araya Menda girdi. "Seni bir düşman korkutur bir de canavar. Ama ben korkunca hiç belli etmem. Bu yüzden ben senden daha cesurum."

Düşman kabile ortaya büyük bir ateş yakmıştı. Çevresinde kabile reisi ve avcı savaşçılar vardı. Tutsakları konuşuyorlardı. Kabile reisi "Dört nöbetçiyi esirleri ellerinden kaçırdığı için pişirip yememiz gerekiyor. Ama nöbetçileri şimdilik affettim. Çünkü kaçan tutsakları arayacağız. Bunlar yedi kişiydi. O kadar olduklarına göre gerisi de vardır. Belki bizi bir savaş bekliyor. Sizlere şu an emrediyorum. Hemen savaş aletlerinizi hazırlayın. Mızrak uçlarınızı kontrol edin. Sopalarınızın ucundaki keskin taşları kontrol edin."

Çok EskidenWhere stories live. Discover now