Benim Adım İsabella Foster

190 5 1
                                    

     Benim adım İsabella Foster. Eski okulumda bana İzzy derlerdi. Ama artık eski okulumda değilim.

Benim adım İsabella Foster. Bu cümleyi sürekli kendi kendime mırıldanırım. Neden mi? Kim olduğumu , ne için savaştığımı unutmamak için. Yarım kalmışlıkları tamamlamak için. 

Benim adım İsabella Foster. Buraya gelmemin önemli bir amacı var...

 

     Yarın okulun ilk günü ve ben tavanı seyretmekten başka bir şey yapmıyorum. Ve ablamı düşünmekten. Umarım şu anda iyi durumdadır. Onu çok özledim. 

     Uyandığımda 5ti. Taze sıkılmış portakal suyumu içip yarım saat koştum. Eve gelip duş aldım ve okula doğru yürümeye başladım.Beni bahçeden içeriye girer girmez takibe alan gözlere aldırış etmeden sınfımı bulup boş bir yere oturdum. Yarım saat sonra sahte sarışın, iri göğüslü kendini beğenmiş bir sürtük sırama kitaplarını fırlatıverdi. 

-- Yanlış yere oturmuşsun yeni kız.

Başıma dikilip ellerini beline koydu. Oracıkta kendi kanında boğabilirdim onu. Ve sürtük olması nedenlerinden sadece biri olurdu. Ama dikkat çekmemek en mantıklısıydı. Hem de ilk günden. Kalkıp en arka sıraya geçtim. Kitaplarımı kurcalamaya başladım. Yanımda oturan sessiz ve silik görünümlü bir kız bana dağru eğilip fısıldadı; 

-- Emma Harper. Ponpon kızların kaptanı ve okulun popüleri. 4.sınıfın tüm erkekleri onunla çıkmak için, kızlarıysa arkadaş olmak için sıraya giriyor. Sana ona bulaşmaman için bin tane sebep verebilirm. Ki az önce bir kaç tanesini saydım. 

Emma Harper. Şu günlüğün bir sayfasından bile eksik olmayan isim. Gerçek dost. Evet seni kanınla boğacağım bunu hak ediyorsun ama henüz sırası değil. Sadece gülümsedim. Başına gelecek olanlardan haberdar değildi henüz.

Sonra sınıfa diğerlerinden farklı görünen bildiğiniz lise çocuklarından biri girdi. Yakışıklıydı. Sİyah gözleri, uzun dağınık siyah saçları vardı. Popüler görünmüyordu ama öyle olduğu sırasına oturduğunda oluşan topluluğundan anlaşılıyordu. Bİr an olsun gözümü ondan ayıramamıştım. Yanımdaki kızın sesiyle kendime geldim.

-- Nathan Goldman. İyi aile çocuğu gibi görünsede onun sağlam bir tip olmadığı söylenir. Gerçi Michael O'Farrel ile arkadaşlık yapıyorsa temiz birsi olduğu söylenemez. Üstelik en iyi arkadaşlar... 

Lafını bitirmeden içeriye grupla bir yakışıklı daha girdi. Kahve saçlar kahve gözler. Bu çocuk Nathan' a göre daha badboy kılıklıydı. 

-- Ve bu bahsettiğimiz çocuk. Kötü çocuk olarak bilinir. Okulda uğraşmadığı kimse yoktur. Geçen sene 2.sınıflardan bir çocuğun iki parmağını kırmış ve özür diletmişti. Benimle de çok uğraşır. Ve Bu arada ben Judy Mullen.

-- Arles.. Arles Brisson.

İsmimii söylerken ona bakıyordum. Michael'a. Ona baktığımı fark edip bana göz kırptı. Çok mu güzelim lanet olası. Sonra Judy' ye yaklaştı. 

-- Bu turuncu saçları siyaha boyatmanı söylememiş miydim ben.

Saçını çekiştirmeye başladı. Pekala dikkat çekmemem gerekiyordu ama Judy şu ana kadar okuldaki tek zararsız kişi gibi görünüyordu. Ve bu çocukla tanışmak zorundaydım. Ablamın bahsettiği çocuğu bulmak için. 

-- Ellerini ondan çekmeni rica etsem, fazla mı olurum?

Onunla ilgilenmeyi kesip etrafımda bir tur döndü ve bende onu gözlerimle izledim. Evet kesinlikle ablamın günlüğünde bahsettiği çocuk olma yolunda ilerliyordu. 

-- Hey hey hey.. Yeni kızın kahraman olma cesaretine bakın.. 

Cümlesini yarıda kesip sızlandım.

-- Evet sanırım bunu senden beklemek saçmaydı.

Sınıftan bir ses yükseldi. ''Vaav'' Cesaretim hoşlarına gitmiş gibiydi. Sahte gülüşüyle sınıfa giren hocaya baktı. Sırasına geçerken elleriyle 'sen öldün' işareti yaptı. VE ders dinlemeye başladık. 

Dersin sonunda malesef beni hatırlayan hocanın ısrarıyla ayağa kalktım ve kendi hakkımda bir şeyler söylemek zorundaydım.

-- Arles Brisson. -bir kaç saniye sustum ve - ..Hepsi bu kadar.

-- Emin misin ?

-- Evet, eminim.

Zilin çalmasıyla kendimi dışarıya atmam bir olmuştu. Bu insanlarla aynı havayı solumak midemi bulandırıyordu. Ve yine o gerizekalı ses.

-- Arles Brisson demek.. Ve ben de Michael O'Farrel. Yanlış bir başlangıç yaptık.  deyip elini uzattı.

Denizdeki bir damla kanın kokusunu almış köpekbalıkları gibiydi. Elbette o eli sıkmayacaktım. Yüzüne öylece bakıyordum. Ablamın bahsettiği tek bir detay bile beni ona ulaştıracaktı. Michael O'Farrel.  Senden başka kim ablamı bu hale getirebilirdi ki?

Gülümsedi. 

-- Bana bu kadar dikkatli baktığına göre aşktan dilini yuttun. deyip sırıttı ve sınıfa doğru yürüdü. Arada sırada arkasına dönüp bakıyordu. 'Tam bir piç' diye geçirmedim değil içimden.

Ve kafamı çevirdiğimde Nathan'ın bana baktığını gördüm. Ve o an düşündüm de pek iyi arkadaş gibi görünmüyorlardı. Michael daha çok Peter Black ile takılıyordu. -Mavi gözlü koyu kahve saçlı, uçuk kaçık bir çocuk - Aralarında bir şeyler geçmiş olabilirdi. Nathan Goldman'la tanışmalıyım.

     Öğlen arası kafeteryada Judy ile yemeğimizi yiyorduk ve Judy  kaşığıyla beni dürttü. 

-- Nathan buraya geliyor!..

Sakin olabilir misin biraz. Beni de heyecanlandıyorsun. Sözüne devam etti. 

-- Tam oturacak sanmıştım.

Gülümsedim. Henüz erkendi. 

Son ders zili çaldığında günün olaysız geçmesinden memnundum. Eve doğru yürümeye başladım. Bazı gözlerin beni izlediğinin farkındaydım ama biliyordum ki alışacaklar. İnsanlar alışır.

     Akşam yemeğimi yedikten sonra sokağın köşesindeki bara gittim ve bir bira istedim. Amacım sarhoş olmak değildi. Sadece bu akşamı ablamın yazdıklarını düşünmeden geçirmek istedim. Birazcık huzur istedim. Taburede oturmuş müzik kutusundan gelen şarkıyı dinliyordum. Ve sonra kapıdan içeriye Nathan Goldman girdi. Beni görünce şöyle bir duraksadı. Ağır adımlarla köşedeki masaya geçip oturdu. Arkadaşlarını beklediği acıktı. Boynundaki koyu kırmızı atkıyı çıkarıp barmenin getirdiği birayı yudumladı. Evet kesinlikle Nathan Goldman'la tanışmam gerekiyordu. Ve şu an ortam çok müsaitti.

     Merhabalar :) Bu benim ikinci denemem. Ve bu hikayem diğerine göre daha hareketli olacak.  Umarım okur ve beğenirsiniz.  :) Yorumlarınızı bekliyorum :) 

        Multimedya : Arles. :)

Asla Biz OlamayızHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin