Gizemli bir şekilde söylediği cümleler tenimi ürpertmişti.Öylece buz gibi bakan derin maviliklerine bakarken durumun ciddiliği beni hazırlıksız yakaladı.
“Bay Morell,istediğim zaman gidebilirim ve gideceğim de.” Sözlerime karşılık olarak gözlerinde tehlikeli bir ışıltı belirdi.
“Yapamazsın çünkü…” dedi ve sandalyesinden kalkıp,tüm tehlikesi ve çekiciliğiyle yaklaşarak önümde dikildi.
“Çünkü anneni ve güzel kız kardeşini çok sevdiğini biliyorum.” Üstü kapalı tehdidi karşısında öylece kalakaldım.Bu kadar alçak biri olabilir miydi? Sevdiklerimi bana karşı koz olarak kullanabilir miydi?
Aklımdan geçenleri okumuş gibi “Eğer gidersen,aile mezarınıza iki kişilik güzel bir rezervasyon yapmak zorunda kalabilirim.Böyle olmasını istemiyorsan o güzel ağzını kapalı tut ve işine devam et.” dedi sertçe.
İlk aldığım ölüm tehdidi değildi fakat en gerçek olanı olduğu için kanımı dondurmaya yetecek soğukluk ve karanlık fazlasıyla mevcuttu. Ben Amy Cassie Luke, bu durum karşısında pes edecek kadar korkak değilim sadece bir süre bu imajı verecek kadar zekiydim.Bu işin sonunda aileme zarar gelmemesini garantilediğim an, el bombasının pimini çekecektim sadece bu süre biraz uzayabilirdi.
Dibe batmadan bu işten kurtulamayacak olmam tadımı kaçırsa da bunu Bay Morell’e belli etmeyecektim. Sessizliğin yoğun olduğu odada telefon sesi herkesin dikkatini dağıttı.Telefonunun ekranına bakan Matthew’un yüzünde alaycı ve küçümseyici bir gülümseme belirdi.Karşı taraftaki kimse, patronumun ona böyle baktığını bilse acaba hâlâ arar mıydı?
“ Demek Londra'dasın.Ryan’ı ve yeni korumamı seni alması için gönderiyorum,ortak. Bekle biraz."
Lanetler okuduğum kaba patronum, ortağı olarak gördüğü kişiye bile küçümseyici bakışlar atacak kadar mı düşmüştü? Telefonu kapatıp, masasının üzerine koydu.
"Ryan, Oliver gelmiş.Amy ile beraber gidip, onu hava alanından alın." Harika,şimdi de ayak işlerine mi bakacaktım? Bana arkası dönük olan patronuma ters ters baktım.
Kaba adamımız, sanırım herkese emir vermesinin kendini ulaşılması güç bir mevkiye ulaştırdığı anlamına gelmediğini öğrenememişti ne yazık ki...
"Adamım Oliver, Sonunda gecelere akabileceğim bir adam."Ryan’ın coşkulu tepkisi ortamdaki buz kütlesini eritecek kadar olmasa da bir kısmını eritebilecek sıcaklıktaydı.
-
Hava alanına geldiğimizde, Ryan’ın bağırışı üzerine bize yaklaşan adamı görmemle ağzımın şokla açılması bir oldu. Hadi ama! Dünya küçük derlerdi ama bu kadar küçük olacağını kim tahmin edebilirdi ki?
Dudaklarımdan istem dışı bir şok nidası dökülünce Oliver’in -patronumunki kadar olmasa da- soğuk ve korkutucu bakışlarıyla karşılaşmam garipti.
"Bana Matt’in koruması olmadığını söyle,Amy." Neden böyle bir şey demişti şimdi?
“Tabi ki söyleyemem çünkü öyleyim.” Ryan ikimize şaşkınca baktı.
“Siz tanışıyor musunuz?” Oliver’ın söylemek istediği bir şey vardı ama çenesinin kasılıp,başını çevirmesiyle yapacağı konuşmayı sonraya bıraktığını anladım.
Oliver’ın tepkilerini süzerken “Evet,hem de çocukluktan beri.” dedim.Ryan belli belirsiz başını salladı ve Oliver’ın sırtına vurarak önümden yürümeye başladılar.Çıkışa doğru giderken ikisi koyu bir sohbete dalmıştı.Ben ise Lena ile mesajlaşmakla meşguldüm.Yarın geri döneceğini yazan mesajını okuyunca şaşırdım.Neden bu kadar erken diye yanıt verdiğimde arabanın yanına gelmiştik.
Oliver önde oturmayı tercih etmişti,bu yüzden arka koltukta yalnızdım.Telefonum mesaj geldiğini belli eden bir şekilde titreşince kız kardeşimden diye düşündüm ama Oliver’dandı.
*Gerçekten sana inanamıyorum Cassie,bunu nasıl yaparsın?!* Of, Cassie diye hitap ediyorsa cidden bana çok kızmıştı.Ama neden? Bay Morell ile çalıştığım için mi? Ne biliyordu da onunla çalışmamı bu kadar sorun ediyordu?
*Tüm problem,Bay Morell ile çalışmam mı?* Mesajı açtığı an, yandan görünen profilinden öfkeyle soluduğunu gördüm. Ryan, onun bu tepkisiyle yoldan gözlerini çevirip ona kısaca baktı.
“Bir sorun mu var dostum?“ Oliver,kısaca hayır diye cevapladı.
Kahrolası kaba patronum yüzünden, çocukluk arkadaşım ile aram açılacak gibi gözüküyordu. Yol boyunca ne ben ne de Oliver tek kelime etmiştik.Arada bize neler yapacağını anlatan Ryan da olmasa aramızda ölüm sessizliğini andıracak türden bir ortam vardı.Attığım en son mesajın ardından Oliver tenezzül edip cevap dahi vermezken, yol bitmek bilmiyordu.
En sonunda Morell şirketinin ihtişamı gözlerimizi doldurdu. Kibarlık beklemeden arabadan ilk çıkan ben olduktan sonra onların da gelmesiyle, iki iri beden arasında Bay Morell’in odasına doğru ilerlemeye başladık.
Asansörden çıkıp,ofise geldiğimizde Bay Morell resmi bir gülümseme ile yanımıza gelip,Oliver ile tokalaştı.Onların yanlarında dururken patronumun yüz ifadelerini inceliyordum.Gülümsemesi güzeldi ama sanki yüzünde emanet gibiydi ve yapmacık olduğunu bir şekilde hissediyordum.Yine de… Başından beri soğuk ve ifadesiz olduğu için yukarıya doğru kıvrılmış,erkeksi ve biçimli dudaklarından gözlerimi ayıramıyordum.
Sonra bakışlarımı, gözlerine çevirdim.O sonsuz mavilikteki,şahane ama bir o kadar da herkese uzak ve soğuk bakan gözlerine… Acaba bir kere bile en azından bir insana,bir eşyaya ya da başka bir şeye sevgiyle bakmış mıydı? Hiç sanmıyordum,bu ona o kadar uzak ve yabancı bir şeydi ki… Çünkü ondaki kalbin bu işleve sahip olmadığını anlamıştım…
Saatler süren iş sohbetinin ardından Matthew rahat,bej deriden yapılma ofis sandalyesinde geriye doğru yaslanıp, Oliver’a baktı.
"Seni daha fazla yormayalım ortak, Ryan seni oteline bıraksın." Oliver kısaca Matthew’un elini sıktıktan sonra bana ‘sonra görüşeceğiz’ bakışından attı ve Ryan ile birlikte ofisten çıktılar.
Patronumun az önceki rahat pozisyonunu bozmadan bakışlarının hedefine beni aldı.
"Demek Oliver’in çocukluk arkadaşısın?” Soru iması barındıran cümlesine başımı sallayarak karşılık verdim.Konuyu nereye getirmeye çalışıyordu acaba?
“Amy Cassie Luke,bu o kadar işime yarayan bir bilgi oldu ki… Neyse,Lafı dolandırmayacağım.Sıradaki görevin, çok sevdiğin çocukluk arkadaşının çantasındaki ihale dosyalarını çalıp bana getirmek…"