Benden istediği şeyin farkında mıydı? En yakın arkadaşıma karşı casusluk mu yapacaktım? Öfkem damarlarımı yakarken dişlerimi sıktım ve ellerimi yumruk yapıp, sakinleşmeye çalıştım.
Derin bir nefes aldım.”Bunu yapmayacağım.”
Kalın,kavisli kaşı alaycı bir şekilde yukarı kalktı.Bana böyle bakmasından nefret ediyordum…
“Seninle bunu boş yere tartışmayacağım,çünkü vaktim yok.İstediğim dosyalar,değerli dostunun elindeki siyah çantanın içinde.” Duygusuz sözlerine bir kez daha lanet edip tırnaklarımı avucuma bastırdım. 'Ruhsuz psikopat manyak, ne olacak ' diy geçirdim içimden sinirle.
“Bunu yapmayacağım,dedim.” Buz gibi bakışları,üzerimde gezinince kavuran öfkeme rağmen birden üşüdüğümü hissettim..
“Amy Cassie Luke…” İsmimi kısık bir sesle söyleyince ürperdim.”Bunu yapacaksın ve daha fazla itiraz edersen,sinirlenirim ve bu da senin için hiç iyi olmaz.Sana sadece üç gün veriyorum.Eğer yapmazsan…” Ayağa kalktı ve bana üstten bakarken devam etti.”Kardeşinin uçağının motorunda anlık bir hasar oluşabilir…Bunu ikimiz de istemeyiz,değil mi?”
Aşağılık adam.Ayağa kalkıp avaz avaz bağırıp,patronumun o mükemmel duygusuz,soğuk yüzünü güzelce benzetmek istedim.Ama bunun yerine tırnaklarımı sertçe oturduğum deri koltuğa sapladım ve “Peki, yapacağım.” dedim sıkılı dişlerimin arasından.
Bana son bir kez aynı mesafeli tavrıyla baktı ve arkasını dönüp,ofisin geniş camlarına yöneldi.Ben de Matthew’ı bugün daha fazla görmek istemediğim için kalkıp,ofisin kapısını sertçe çarparak çıktım.
-
Ertesi gün,Oliver gittiğimiz restorantta gözlerini kısmış bana bakıyordu.
“Şu koca şehirde korumalığını yapacak başka adam mı yoktu Cassie? İlla gidip belaya bulaşman gerekiyordu,değil mi?” Ne kadar dil döksem de bunun onu daha fazla kızdıracağını Cassie demesinden anlamıştım.Bu yüzden ağzımı bile açmadım.Gergince ellerime bakarken,garson gelip yemeklerimizi önümüze koydu.Gerçi yemek yiyecek iştah da kalmamıştı ya,neyse.
Oliver bana bu kadar kızdığına göre bütün bunların sebebi olan patronumun yaptığı bütün her şeyi biliyordu.Hatta belki daha fazlasını.Sıkıntıyla parmaklarımla oynarken keşke o barda çalışıyor olsaydım,diye düşündüm.O zaman hayatım bu kadar karışmazdı,hem de bu kadar kısa bir zaman içinde…
İçimi bunaltan düşüncelerimi kovup,başımı kaldırdığımda Oliver,sipariş ettiği bifteği bıçağıyla dilimlemekle meşguldü.Benim ona baktığımı hissedince o da dikkatini bana yöneltti.
“Ye.” dedi emredercesine.Hala sinirli bakıyordu.Omuz silktim,karşılık olarak homurdanıp yemeğine başladı.İlk lokmasını yeni bitirmişti ki telefonu çaldı.
“Bunu açmam gerekiyor.” Diye izah etti kısaca ve masadan kalktı.Mekanın uzak bir köşesinde arkası bana dönük bir şekilde telefon konuşmasını sürdürürken gözüm evrak çantasına takıldı.Gergince elimi boynuma götürdüm.
Göz ucuyla bir Oliver’a, bir evrak çantasına bakıyordum.Belki de o küçük siyah çantanın rengi artık tüm hayatımı kaplayacak,hakimiyeti altına alacaktı.
Yapabilir miydim, gerçekten bilmiyorum.Daha hiç tanımadığım, kötü olduğuna kalıbımı basacağım biri için dostuma bu kötülüğü yapabilir miydim?
Oliver, konuşmasını bitirip masaya yöneldi. Çantaya dokunmamış olsam da içimdeki suçluluk duygusu kat kat artıyordu.Şimdi sırada oyunculuğumu en iyi şekilde sergileyip,içimi asit gibi kavuran bu duygumu saklamam gerekiyordu ki benden şüphelenmesin.