Bu adamı tanımlayacak söz bulamıyordum.Cidden psikolojik problemleri felan olmalıydı.Ama sonunda başka sinyallere yer vermeden işe alındığımı söylemişti.Şimdi gerçek bir işim olmuştu.Yanımdan geçip masasına giderken bana bakmadı.
“Özellikle aşılmasını istemediğim bir kuralım var.Korumam olduğun sürece benimle birçok yere gelmen,birçok şey yapman gerekecek.Ve bunlarla ilgili,benimle ilgili hiçbir soru sormak,yorumda bulunmak yok.Anlaşıldı mı?” diye sordu ve ofis koltuğuna oturdu.
“Pekala.” dedim ve ne yapacağımı bilemeyerek öylece dikildim.
“Bu akşam,bir eğlence kulübüne gideceğim.Benimle gelmen gerekiyor.Şimdi gidebilirsin.Ve bardaki işinden ayrılmayı unutma.Yeri ve saati sana mesaj atarım.” Tanrım! Ne kadar da sinir bozucuydu.Başımla onayladım ve ofisinden çıktım.Asansöre yönelip aşağı indiğimde telefonumun tanıdık melodisini duydum.Ekrana bakmadan kulağıma götürdüm.
“Alo?”
“Amy? Unuttun bizi sanırım.” Oliver’ın sesini duyduğumda sevinçle gülümsedim.
“Oliver! Unutmadığımı biliyorsun.” Oliver benim çocukluk arkadaşımdı.Beraber büyümüştük.Gerçek anlamda bir abi gibiydi.Her zaman yanımda olur,beni korurdu.
“Eee, nasılsın ? “ Karşıdan karşıya geçerken sorusunu cevapladım.
“İyiyim.Yeni korumalık işine girdim,çok mutluyum.”
“Çok sevindim.Yeni patronun kim?” Sorusuna tam cevap veriyordum ki telefonum kapandı.Ah,lanet olası şarj! Eve geldiğimde hemen telefonumu şarja koydum ve açıp Oliver’a şarjımın bittiğini mesaj attım.Cevabını beklemeden duş almaya gittim.
Üzerimde havluyla ilk olarak telefonumun yanına gittim.3 mesajı hızlıca açtım.İlki Oliver’dandı.Hızlıca şarjımın bittiğini,onu sonra arayacağımı yazdım.İkincisi operatör mesajıydı.Sildim ve sonuncusuna geçtim.Yeni patronumdandı.Bath &Racquets kulübünün adresini yazmıştı.Ve saat 8’de diye eklemişti.Mesajında bile o soğuk tavrı kendini belli ediyordu.İç çektim ve barı aradım.İşten ayrıldığımı söylediğimde oranın sahibi ’Çok bile dayandın zaten.’ deyip yüzüme kapattı.Hiç mi düzgün birine rastlayamazdım şu Londrada? Telefonumu bıraktım ve hazırlanmak için odama gittim…
Gideceğimiz yere göre giyinmem lazımdı ama bu işte rahatlık ön planda tutulmalıydı.Yani kumaş pantolonla çalışan insanları anlayamıyordum.Hareket kabiliyetini azaltıyorlardı. Kıyafet dolabıma acıyan gözlerle bakarken kardeşimden de yardım almalı mıyım diye düşünmeden edemiyordum. Sonuçta moda okuduğundan kıyafetlerle arası benimkinden kat kat daha iyiydi.Bana yardım etmekte güçlük çekmeyeceğini umarak "Lena buraya gelir misin?" dedim.Direk ‘Buraya gel’ desem emir cümlelerini sevmeyen genlerimiz yüzünden kesinlikle gelmezdi.Eh, işim düştüğü zaman kime nasıl davranacağımı biliyordum.
"Efendim?" Ah,annemin verdiği nezaket Lena da daha belirgindi. İşim gereği Lena’dan daha kabaydım.Tek kelime etmeden poposuyla bir vuruş yapıp beni yana kaydırmayı başaran kardeşim bunun hesabını işim bittikten sonra verecekti!
"Hmm bence şu tayt gibi rahat ettiğin pantolonlarından birini giy.Üstüne de Londra baskılı t-shirtini giy. Müdahale edeceğin bir durum olursa rahat edersin.Hem de şık-salaş bir görünüm elde etmiş olursun.Bu arada söylemeden geçemeyeceğim; dolabının yarısı işe yaramaz şeylerle dolu.Temizlik yaparken bile giyilemeyecek şeyler var içinde." Gözlerimi devirdim.Her zamanki Lena işte! Ne zaman mantıklı bir şey söylese ardından saçmalardı.O yüzden Oliver ile ona ‘Mantıksal saçmalık’ derdik. Oliver’siz bir eğlence yerine gideceğim nadir anlardan biriydi.Tek başıma olsam gitmeyeceğim kesindi ama iş yüzünden mecburdum.
Tek kadehle sarhoş olan dans eden bedenler , içki-sigara ve alkolün dünyası da diyebiliriz bu tip eğlence mekanlarına. Ayrıca bu yerler rahatlama mekanı olarak asla tercih etmeyeceğim yerlerdi.Kafa dağıtmak için tek kalabileceğim bir yere gidip sabaha kadar bağırmayı tercih ederdim.
Saat yediyi gösterdiğinde işim bitmiş,güzel olmuştum.Aşağı indiğimde koltukta oturan kardeşimi gördüm.
"Hey Amy! Ben de seninle gelebilir miyim?" Aramızda konusu dahi geçmeyecek tek şey. Kötü yönde olabilecek bir sürü olasılık söz konusuyken işimi asla Lena’ya bulaştırmayacağım kesin bir gerçekti.
"Lena bu konulardaki kuralımı biliyorsun." Şişen yanakları ve kurt adam gibi uzun tırnaklarıyla bir an bana saldıracağını düşünsem de garip garip hareketlerle merdivene yöneldi.
"Motoru bıraksaydın bari? " Ayakkabılarımı giyerken ofladım.
"Sence bu sorunun cevabı ne olabilir ?” Omuz silkti.
"Reddedeceğini biliyordum,sadece şansımı denedim." Kardeşimin daha fazla şansını deneme girişimlerine izin vermeden evden çıktım.Motorun yanına geldiğimde kaskımı taktım ve yola koyuldum.
Hız,adrenalin bence bu hayatta olmazsa olmaz şeylerdi.İlla bir şeylere aşık olunacaksa bunlara aşık olmayı tercih ederdim. Şehrin diğer ucunda olan kulübe taksiyle gitmemenin verdiği hava vardı üstümde. Kulübün özel giriş kapısından içeriye girerken mekanın ne kadar büyük ve güzel olduğunu söylemeden geçersem emeği geçen mühendis ve mimarlara hakaret edecektim resmen.Kulübe bakarken Bay Morell tahmin ettiğimden daha da zengin olduğunu kavradım.Kalabalığın arasından geçerken VIP tarafındaki patronumla göz göze geldim.Yüksek sesli müziğin verdiği rahatsızlıkla bar bölümüne ulaştım.Mesaj sesi ile irkilirken Bay Morell’den olduğunu gördüm.Açıp okumaya başladım.
“İki metreden fazla yanıma yaklaşmak yok. Ben komut vermediğim sürece müdahale etmeye de kalkışma. Başka olaylara karışıp dikkat çekme.Şimdilik oradan ayrılma.“ Mesajdaki otoriterliğe göz devirmeden edemedim.Mesaj atma gereksinimi duymadan Bay Morell’in bulunduğu tarafa bakarak kafamı salladım. Anlamış olacak ki yerinde biraz daha yayıldı.
Alkolsüz kokteylimi yudumlarken yanıma birisi oturdu.Yanıma baktığımda geçen gün barda kavga eden mavi gözlü adamın burada olması tesadüf mü diye düşündüm.
"Selam,güzelim." Cevap vermeden önüme döndüm.
"Hey! Selam dedim!" Tekrarlaması üzerine Bay Kavga Meraklısına arkamı döndüm.Eğer patronumun dikkat çekmemem konusunda emri olmasaydı sağ kroşemle tanışacaktı.
"Adım Ryan.Sana arkadaşımdan bahsedeyim.Geldiğinden beri seni dikizleyip duruyor.Düşündüm de çok uyumlu bir çift olursunuz. Sonuçta olsa ikiniz de dışarıdan oldukça sert duruyorsunuz.Şu an seninle arkadaşça konuşmama rağmen üstüme atlayacak gibi bakıyor.Bu gerçekten eğlendirici." Bir kahkaha attı.Eğer biraz daha konuşmaya devam edecek olursa emirleri hiçe sayıp bu adama haddini bildirecektim.Yoksa içimde bir ukte kalırdı.O sırada Bay Morell ayaklanıp insanların daha seyrek durduğu bir yere doğru ilerlemeye başladı.İçimden bir his peşinden gitmemi söylüyordu.Sonrasında ne olacağı düşünmeden harekete geçtim.
Yanıp sönen disko ışıkları arasında Bay Morell’in hiç de tekin gözükmeyen bir adamla konuşup ilerlediklerini gördüm.Kaba olmama aldırmadan kalabalığın arasından geçtim ve kendimi belli ettirmeden takibe devam ettim.Kulübün arka çıkış kapısına yöneldiklerinde içimde bir şüphe uyandı.Bay Morell ne haltlar karıştırıyordu acaba? Kaşlarımı çattım ve bir süre sonra ben de kapıdan çıktım.Temiz hava yüzüme çarptığında gözlerimle etrafı taradım.Issız sokakta kararsız adımlarla yürürken konuşma sesleri duydum.Biraz daha ilerleyince binanın köşesinden gizlice baktım.Bay Morell’i ve karşısında duran esmer,vücudu dövmeli adamı gördüm.Esmer adamın arkasında beş tane silahlı adam duruyor,tetikte bekliyordu.O sırada öne eğilmekten dengemi kaybettim ve önümdeki kovayı devirdim.
Siktir!
Beni fark etmişlerdi.