3. BÖLÜM "PANTER"

8.4K 423 20
                                    

Suyun sıcaklığı tenimi okşuyordu, lavanta kokusu banyodan sızıp evi sararken duştan çıktım. Bornozumu giyip tarağımı kaptığım gibi huzurlu dizlere bıraktım başımı.

Sevgi dolu eller, saçlarımın her telinde huzur bırakarak ilerliyordu. Kokusunu alabiliyordum. Güvenin, huzurun kokusu. Mutluluğun, gerçek sevginin beden bulmuş hali buradaydı. Dizlerinde yatıyordum. Özenle taradı saçlarımı. Ona döndüm. Maviliklerim, onun bana bahşettiği en güzel hediyeydi. Bana öyle bir sarıldı ki, sanki gidecekmiş gibi... Sanki son sarılmamızmış gibi... Titrek bir nefes aldı, nefesinin sıcaklığı saçlarımdan tenime aktı.

İçim burkuldu, kocaman bir sıkıntı şekil bulup oturdu boğazıma."Ne oldu meleğim?"

Uzun uzun baktı bana, saçlarımı okşadı. Gözlerindeki hüzün yoğun bir mavilikle oradaydı işte. Tam içeride, bana bakarken. Korkmaya başladım, ama daha fazla yoğunlaşmasın o gözler diye belli etmedim, edemedim.

"Sen çok güzel bir kızsın Alya. Gözlerinde hep isminin maviliğini taşıyacaksın." Yanılıyordu, ben ismimin maviliğini değil onun sevgi dolu maviliklerini taşıyordum. "Çok güçlüsün, kendinden taviz verdiğini hiç görmedim bu zamana kadar. Şu anda bile bana bakarken ben üzülmeyeyim diye duvarlarının arkasından izliyorsun beni. Üzerini değiştir, seni arka bahçede bekliyor olacağım prensesim."

Bu konuşma her ne kadar dengemi bozsa da ona hiçbir şey belli etmedim. Tepesine bir öpücük kondurup odama yollandım. Pijamalarımı üstüme geçirdikten sonra saçlarımı ördürürüm diye en sevdiğim tokayı kaptım. Tam kapıyı açacaktım ki aşağıda bir patırtı koptu.

Birkaç eşyanın kırılma sesi kulaklarımı doldurdu, ardından acı bir feryat.

Patlayan 3 el silah sesi.

Daha büyük bir feryat.

Elim, kapının kolunda öylece kaldı. İdrak edemiyordum. Bağırış aşırı tanıdıktı. İçim, bin bir parçaya ayrılırken gözyaşlarım görüşümü kör etti ve ağzımdan tek bir kelime döküldü. Son kez.

"Anne!"

&

"Tamam sakin ol, sakin ol sadece bir kabus!" Nefes nefese uyandım. Ter içindeydim ve yanaklarım sırılsıklamdı. Ağlamıştım. Büyük bir feryatla uyandığım için boğazım acıyor, kalbim ağzımda atıyordu. Kafamın içindeki anlam veremediğim sesleri susturmak istercesine, başımı ellerimin arasına aldım. Bu kabuslar ne zaman bitecekti? Birisi bana kollarını sarmıştı. Titriyordum, içim buz gibiydi. Beni saran kolların yavaşça çekildiğini hissetmemle, tenimdeki soğukluğun arttığını hissetmem bir oldu. Birisi bana su getirdi. Neyin ne olduğunu çözemiyordum. Saat kaçtı? Ben neredeydim? Bana su veren kimdi? Uzun parmaklar çenemi kavrayıp bana su içirdi. Biraz sonra kendime gelebilmiştim.

Gri gözler, gözlerimin içine endişeyle bakıyordu. Bir an gerçeği idrak ettiğimde tam kaçmak için hamle yapacaktım ki Pars omuzlarımdan bastırıp beni yatağa geri yatırdı. "Seni köpeklere yedirmeyeceğim. Korkma. Kabus gördün ve sanki gerçekten yaşıyormuş gibiydin. Ne oldu bilmiyorum, umursamıyorum da ama bu evin içinde yavru kedi gibi çığırıp duramazsın. Şimdi normal bir şekilde uyu ve rüya gör. Uyandığında duşunu aldıktan sonra yemek için aşağı gelmeni istiyorum. Sorularıma hala cevap alamadım." Gıcık herif, bir de bana emir veriyordu. Tartışacak halim yoktu çünkü vücudumda gram enerji kalmamıştı. Bir süre beni izledi. Arkasını dönüp tam gidecekken bir şey söylemeyi unutmuş gibi tekrar bana baktı. Tehditkar gri gözleri gözlerimi buldu. "Ve, bir daha kaçmayı aklının ucundan bile geçirme. Buradan kaçamazsın, kurda köpeğe yem olmak istersen orası ayrı tabii." Ona yem olmak köpeğe yem olmaktan çok farklıydı sanki. Sadece sustum, uyumak istiyordum. Pars odadan çıktığında gözlerimi kapatır kapatmaz uyku bana kollarını açtı.

GECENİN GÖZLERİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin