Hermione karanlıklar içinde duran adama bakıyordu ürkekçe. Varlığını bildiği ama hayatında hiç görmediği amcası karşısında duruyordu. Adam yavaşça yaklaşmaya başlayınca yüzü de belirginleşti. En fazla 30larında ve fazlasıyla karizmatik ve yakışıklı görünen adam soğuk gözlerle kızı inceliyordu. Kolları arkaya bağlı, üstünde oldukça ürkütücü simsiyah bir pelerin duruyordu.
"Ben Sir William Granger." Genç kız ufak bir gülümsemeyle elini uzattı amcasına.
"Memnun oldum amca." Fakat adam aynı soğuk bakışlarına devam edip karşılık vermeden konuştu tekrar.
"Şartlar kötü olsa da buradasınız. Yapacak hiçbir şey yok."
"Ah Sir William! Neler yaşadığımızı bilemezsiniz. Az önce bir grup haydutun saldırısına uğradık. Az kals..." William anında lafını kesti.
"Hanımefendi lütfen. İlginç öykünüzü mümkünse daha sonra dinlemek isterim. Şimdi içeri girelim." dedi ve arkasını döndü iki kadını şaşkın bir şekilde bırakarak.
Madam Merinda ve Hermione'de hızla peşinden giderek o görkemli malikaneye girdiler. Malikanenin içi oldukça boş ve eski görünüyordu. Eşyalar yıpranmış, duvarların boyası dökülmeye yüz tutmuştu. Bu evde nasıl yaşıyorlar diye düşündü genç kız. Çünkü kendisinin anında bunaldığını hissetmişti.
Evi incelerken gözleri amcasının yanında duran devasa boyuttaki köpekte takılı kaldı. Gözlerini kocaman açmış derin nefesler alıyordu Hermione. Hayatında bu kadar büyük bir köpek görmediğine yemin edebilirdi.
"Onun adı Tom. İnsanlar genelde ondan korkar. Sizi anında öldürebilir." dedi gözlerini Hermione'ye çevirerek ve konuşmasına devam etti. "Ama sen bir Granger'sin. Sana zarar vermez." kız korkakça gülümsedi.
Evi incelemeyi bitirdikten sonra önünde hızla yürüyen amcasını takip etmeye devam etti. İkinci kata geldiklerinde adam onlara dönmüştü."Madam Merinda, sizin odanız koridorun sonunda sağda." Madam Merinda gülümseyerek kafasını salladı ve elinde valiziyle hareket etti.
"Hermione. Tatlım hadi gidelim. Senin odan da benimkinin yanında olmalı" Hermione hareket edecekken adamın sesiyle duraksadı.
"Jean'ın odası üst katta. Kulede." Madam Merinda kaşlarını çatarken William ise umursamaz bir şekilde hareket etmişti.
"Ama amca. Ben.."
"Olumsuz bir tepki göstermeden önce belki odanı görmek istersin. Gel hadi." dedi adam genç kızın sözünü sertçe keserken.Kuleye çıktıklarında Hermione yüzünü buruşturdu. Burada tek kalma fikri hiç hoş gelmiyordu. Soğuk ve karanlıktı. Küçük bir kapının önünde durup eliyle gösterdi amcası. Daha sonra hızla arkasına dönüp aşağıya indi.
Hermione ise gözlerini devirip kapıya yöneldi. Kapı çok küçüktü. Kafasını eğmeden girmesi imkansızdı. Kapıyı açıp girdiğinde amcasının ne demek istediğini anlamıştı.
Bu oda muhteşemdi. Duvarlar çiçekli kağıtlarla kaplanmış, tavan ise sanki gerçekmiş gibi parlayan yıldızlarla süslenmişti. Yatağı ise dünyanın en rahat yatağı olabilirdi. Gülümseyip yatağa oturdu. Büyülenmiş gibi odayı inceliyordu şimdi.
İki gündür yaşadığı onca acıyı aklına getirdi. Kalbi sızlarken gözlerinin dolmasını engelleyemedi. Kıyafetlerini sessizce yerleştirip yatağına yattı ve bugünki yaşadığı olayı düşündü. O haydut kılıklı insanlar kimdi ve Hermione'den ne istiyorlardı.?
Sonra gri-mavi gözler geldi önüne. Öyle soğuk öyle hissizdi ki. Ama içinde bir yerde bir çocuk vardı onu görmüştü. Görünmez bir duvarın arkasında ordan kurtulabilmek için çırpınan bir çocuk. Hızla kafasını iki yana salladı. Bu konuyu yarın amcasıyla detaylıca konuşmalıydı. Gözlerini tavana dikip incelemeye başladı yıldızları. Yüzünde onu mükemmel gösteren gülümsemesi vardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
✓ Ay Prensesi | Dramione
FanfictionDaha 17 yaşında hem yetim hem öksüz kalan Hermione Jean Granger, Londra'nın sakin bir kasabasında yaşayan amcası Sir William'ın evine yerleşmek zorunda kalır. Amcasının huysuz halleriyle uğraşmasının yanında bir de bu kasabayı yüzyıllardır var olan...