"Nerde kaldı bu kız!" Sir William elinde viskisi hızla volta atıyordu evin içinde. Yeğeni bir türlü eve gelmiyordu. Saat de iyice geç olmaya başlamıştı. İlk başta sıkılıp dışarı çıkmıştır diye düşünüp sesini çıkarmasa da zaman ilerledikçe Hermione'den ses seda çıkmayışı endişe içine düşürmüştü genç adamı.
"Bu ne sorumsuzluk? . Ah tanrım.!" Sinirle burun kemerini sıktı. Madam Merinda ise endişeli gözlerle koltukta oturmuş adama bakıyordu.
Yeğenini ilk defa görmesine rağmen ona kanı kaynamıştı. Fakat doğası gereği bunu belli edemiyordu. Yaşadığı o günlerden sonra eskisi gibi neşeli olamıyordu.
"Tanrım çıldıracağım. Nicholas! Tom ile beraber onu aramaya çıkın derhal. Bu kız bana kafayı yedirtecek."
~
Yüzüme vuran ışıkla uyandığımda karşımda bir çift göz beklemiyordum. Draco bağdaş kurmuş bana bakıyordu.
Kaşlarımı çattım.
"Ne oldu.? Niye öyle bakıyorsun aptal.?" Gözlerinden anlık geçen sinir dalgasıyla konuştu.
"Sana güvenmiyorum. Ayrıca o muhafız olacak sümsüklere de. Sana gözüm gibi bakmalıyım. Bana aptal demeyi de kes küçük cadı."
"Sanane istediğimi söylerim. Ne yapabilirsin ki?" Umursamaz tavrım onu iyice sinirlendirirken dişlerini sıktı. Derin bir nefes alıp konuştu.
"Bana bak. Beni sınama. Seni mahvederim." Kahkaha attım. Onu sinirlendirmek sebepsizce hoşuma gitmeye başlamıştı.
"Çok gülünçsün gerçekten. Ben bir Granger'im. Bana bir şey yapamazsın. Hem amcam yokluğumu farketmiştir. Tom'u üstüne salarsa görürsün." Sırıttı.
"Senin o Sir William olacak gıcık amcan buraya ayak basabilirse bu dediklerini o zaman düşünürüz. Hem bir köpek bana napabilir ki?"
"Ormanda üstüne atladığında arkana bakmadan kaçtığın zaman öyle demiyordun ama." Sırıtması yüzünde soldu. Mosmor olduğuna yemin edebilirdim. Ben içerde o ise dışarıda oturmuş karşılıklı atışıyorduk.
"Bana bak pabucumun prensesi. Beni çok fena sinirlendiriyorsun. Uslu uslu otur burada. Benim asabımı bozma. Ben şimdi gidiyorum. Eğer bir şeyler yapmaya kalk seni mahvederim." Yapmacık bir sırıtış gönderip gözlerimi devirdim. O ise arkasını dönüp hızlı hareketlerle zindandan ayrıldı.
Artık sıkılmaya başladığımda etrafıma bakındım. Tanrım! Amcam beni öldürecekti. Ne diye sözünü dinlemediysem? Zindanda olan tek pencere yüksekteydi. Yetişmem imkansızdı. Altında duran asılı iskelet ise sakin kalmamı oldukça engelliyordu. Bu evde nasıl yaşıyorlardı!?
Buradan çıkmanın bir yolunu bulmalıydım. Etrafımı incelerken aklıma gelen fikirle gülümsedim. Tanrım bu aklıma daha önce neden gelmedi?
~
Draco zindanlara indiğinde Hermione'nin olduğu hücreye yürümeye başladı. O kızı elinden kaçırmaması gerekiyordu. Babasının gözüne girmenin tek yolu buydu. Serseri halleri onu babasının gözünde oldukça ahmak yapmaya yetiyordu. Annesi Narcissa onu ne kadar gözünden sakındıysa babası aksi gibi onunla ilgilenmiyordu. Küçüklükten beri hep gözüne girmeye çalışmıştı fakat babası ona asla değer vermiyordu. Bu durum da Draco'yu bu hale getirmişti. Haylaz, serseri, umursamaz.
Zindana geldiğinde kıza seslendi umursamazca.
"Granger?" Kızdan ses gelmedi. Kaşlarını çattı.
"Sana diyorum çakma prenses.?" Sesini biraz daha yükseltti.
"Bana bak küçük hanım. Benimle inatlaşma. Nereye saklandıysan çık hemen. Şuan senin saçma tavırlarınla uğraşamam." iyice sinirlenmeye başlamıştı. Bu kız neden her seferinde sabrını sınıyordu.?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
✓ Ay Prensesi | Dramione
FanfictionDaha 17 yaşında hem yetim hem öksüz kalan Hermione Jean Granger, Londra'nın sakin bir kasabasında yaşayan amcası Sir William'ın evine yerleşmek zorunda kalır. Amcasının huysuz halleriyle uğraşmasının yanında bir de bu kasabayı yüzyıllardır var olan...