Hermione Granger
Gözlerimi yeni bir sabaha açtığımda burnuma gelen kurabiye kokusu yoktu bu sefer. Sevgili amcam özüne dönmüştü demek. Gerinip yataktan kalktığımda makyaj masamın üstünde ki aradığım şeyi görünce gülümsedim. Lafımı geri alıyorum.
Sütümden içip arkamı döndüğümde koltuğun üstündeki iç karartıcı elbiseye baktım. Her sabah neden buraya konulduğunu bilmediğim farklı elbiseler beni şaşırtıyordu. Üstüne üstlük koluna işlenmiş "D" harfi de neyin nesiydi hiçbir fikrim yoktu. Amcam yıllardır bu eve hiç bir kadının ayak basmadığını söylemişti. O zaman bu elbiseler nereden geliyordu.?
Kendi kıyafetlerimi giymek konusunda ısrarcı olarak sandığımı açtım. Bakalım bugün de sevgili amcamın kaçık halleriyle uğraşacak mıydım.?
~
Evde biraz turlamak adına etrafı inceliyordum. Kulağıma gelen sesle o yöne ilerledim. Çalışma odamın yanındaki odadan geliyordu. Kapıyı açtığımda hoş bir piyano sesiyle karşılaştım. Karşımdaki piyanoya ilerleyip çarşafı üzerinden kaldırdım. Fakat bu da ne? Kesinlikle delirmiştim. Yoksa piyanonun kendiliğinden çalmasının başka bir açıklaması olamazdı. Tanrım! Bu ev sevgili amcam gibi delirmişti sanki.
Usulca başına oturdum ve parmaklarımı tuşların üzerinde gezdirdim. Daha sonra çalmaya başladım. Yüzümdeki gülümsemeyle gözlerimi kapatıp piyanodan çıkan hoş tınıyı dinlemeye başladım.
"Nicholas. Kamçımı getir.!" Gelen sesle irkilip çalmayı bıraktım ve kapıya baktım. Amcam dolu gözlerle beni izliyordu. Hızla arkasını dönüp ilerlediğinde ben de peşinden gitmek için kalkmıştım. Şuan korkuyor olmam çok mu normaldi.?
Amcamın dışarı yöneldiğini gördüğümde ben de onu takip ediyordum. Madam Merinda'da kaşlarını çatıp bize katıldığında artık dışarı çıkmıştık. Amcamı kahverengi bir atı okşarken gördüm.
"Amca?"
"Gel Jean."
"Siz benden at.." Madam Merinda sözümü kesip panikle konuştu.
"Sir William Hermione'yi ata bindirmeyeceğinizi umuyorum." Sorar gözlerle amcama baktığımda bir tepki vermemişti.
"Fakat Sir William bu.. bu kesinlikle olamaz. Bir bayanın at binmesi çok tehlikeli." Amcam hala ses vermezken Nicholas'ın getirdiği diğer ata baktım. Madam Merinda ise hala söyleniyordu. Fakat sözlerine bir atın dışkısına basmasıyla son verdi. Kıkırdadım.
" Ben gitsem iyi olur. Hermione kendine dikkat et tatlım." Amcam bana dönüp konuştu.
"Bak Jean. Bu Menekşe." dedi uşağın getirdiği atı gösterirken. Ben tedirgince ata bakıyordum.
"Grangerler ata binmeyi bilirler. Doğuştan yetenekliyiz. Korkma. Biraz asidir ama kalpten seversen o da karşılığını verir. Çekinme elini uzat." Dediklerini dinleyip yavaşça yaklaşmaya başladım. Ellerimi beyaz atın kafasını getirdim ve okşadım. Tanrım çok yumuşaktı. Bundan cesaret alıp biraz daha yanaştım. Bu sefer Menekşe burnunu yanağıma sürttüğünde gülümseyip kafasına bir öpücük kondurdum ve sarıldım.
"İşte böyle. Seni sevdi. Nicholas küçük hanıma yardımcı ol. Biraz kasabayı gezdirmek istiyorum." Nicholas'ın yardımıyla Menekşe'nin üzerine oturdum ve hareket eden amcamın peşinden gitmeye başladım. Hayatımda ilk defa böyle bir şey yapıyordum. Ve bu dünyanın en harika şeyi olabilirdi.
" Menekşe seni sevmiş görünüyor. " Gülümsedim.
" Evet. Ben de onu çok sevdim. Ama biraz alıngan." Kasabayı turladıktan sonra düz bir alana çıktık.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
✓ Ay Prensesi | Dramione
FanfictionDaha 17 yaşında hem yetim hem öksüz kalan Hermione Jean Granger, Londra'nın sakin bir kasabasında yaşayan amcası Sir William'ın evine yerleşmek zorunda kalır. Amcasının huysuz halleriyle uğraşmasının yanında bir de bu kasabayı yüzyıllardır var olan...