Bölüm 1 : Tanışma

132 3 5
                                    

Monoton bi' cumartesi günü. Kalk, elini yüzünü yıka, bilgisayarda gününü geçir. Belki bi kaç film veya sosyal ağlar... Kahvaltı? Hayır, kahvaltı yok. Saat öğleden sonra 2de kalkan biri kahvaltı yapmaz. Öğle yemeği olarak bi' şeyler atıştırabilir...

Saat 2de kalkan kişi Tuna. 17 yaşında, okulu asmak hobileri arasında. Bol bol film izler, yemek yer, uyur, küfreder. Buna rağmen sinir bozucu bi' tip değildir. En azından ilk tanışma anında.

Kendi iç dünyasına kapanmış bir genç... Belki biraz yakışıklı, belki biraz zeki fakat yine de mutsuz. Sebebiyse para. Bilirsiniz bütün insanların hayalleri vardır. Tamam, hepsi olmayabilir ama bi' çoğunun vardır en azından. Tuna hayalleriyle yaşayan biri. Yaşama amacı mutlu olmak. Mutlu olmasının tek yoluysa hayallerini gerçekleştirmek. Gerçekleştiremese bile bunun için çaba harcamak. Günümüz dünyasında ise yaşamak için para gerekli. Biz hayalleri gerçekleştirmekten bahsediyoruz! Bunun için çok çok fazla para gerekli. Para nerden gelir? Nasıl gelir? Para çalışırsanız elinize geçer. Çalışmak demek zaman harcamak demektir. Çalışmamak demek para kazanamamak demektir. Bu sistemde çalışmaya muhtaçsınız.

Bi' şeyler atıştırdıktan sonra, annesine haber verir ve evden çıkar. Arkadaşlarının yanına gidicektir, her zaman ki buluşma yerlerine. Eski bir bina, kullanılmaktan vazgeçilmesinin üzerinden uzun zaman geçtiği ilk bakışta belli oluyor. Fazla hijyenik değil ama kimin umrunda ki? Gece muhtemelen tinerci tayfasının takıldığı bi' mekan. Gündüzleriyse ot kullanan insanları yakalamadılar da değil. Burda buluşmalarının tek sebebi günün her saati sakin bi' yer olması. Oturup uzun uzun konuşabiliyolar ve kimseyi de rahatsız etmiyolar. Bina üç katlı. İlk katı tamamen harabe, pislik, dışkı, boş su şişeleri, ürün ambalajları, eczaneden kolayca temin edilebilecek ilaçlar ve iğneler. Toplu iğne falan değil bildiğiniz enjeksiyon için kullanılan iğneler. İkinci katı daha düzgün bi yer olmasına rağmen bi kaç yer yatağı ve iğneler burda da var. Üçüncü kat en güzeli. Hem dışarıyı kolayca izleyebiliyosunuz hemde güzel ve iç açıcı bi' yanı var. En üst kata çıktığınızda bunu direkt farkediyosunuz zaten. Teras gibi. Tek sorun yıkık dökük bi bina olması. Aslında tadilat yapılsa yaşanılabilir bi' yer...

Tuna ilk defa diğerlerinden önce gelmişti, normalde hep onu beklerlerdi. Bi' süre bekledi. Yaklaşık bi' dakika kadar, sabırsızdı. Boş durmayı sevmiyor sürekli hareket etmek istiyordu. Yalnız ise eğer boş boş oturamazdı, oturmamalıydı. İlk kata şöyle bi' göz gezdirdi. "Çöplük, gereksiz ne ararsan var." düşüncesine kapıldı fakat iğneler ilgisini çekmişti. Bu tarz şeyler hep ilgisini çekerdi. İçeriye girdi ve gezinmeye başladı...

Bi kaç hap ve ısırılmış yiyecekler dışında pek bi' şey yoktu. Bu sıra da Emin, Tunayı arayıp biraz geç kalacaklarını Erkan'ın tekrar bayıldığını ve hastaneye götürdüklerini söyleyip telefonu kapattı. Hastane çok uzak olmasaydı Tuna da gidebilirdi belki. Parası da yoktu...

Binanın ilk katında hiç bi' şey yoktu. Yani görünürde her şey çöptü. Fakat dikkatini bi' tuğla yığını çekti. Çok düzenli duruyodu. Bu kadar pisliğin içinde böylesine düzgün bi' tuğla topluluğu doğal olarak ilgisini çekmişti. Yanına gitti ve aslında çimento ile birbirlerine yapıştırılmış tuğlalar olduğunu gördü. Çok mantıksızdı. Bu yığın duvarla bir bütün değildi, hatta çıkıntı şeklinde duruyo ve rahatsız ediyodu. Eline aldığı başka bi' tuğla ile yığına vurdu. Çokta fayda etmedi. İçinde bi' şey olmalıydı, aksi halde neden böyle bi' yığın oluşturuldu ki? Yığına tekmeler attı. Defalarca. Sanki tüm sinirini ondan çıkarırcasına. Başardı da, sonunda parçaladı tuğlaları. İçinde siyah bir spor çanta duruyordu. Çantanın içindeyse farklı bi' siyah tonuyla ilgi çeken defter bulunuyodu.

DefterHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin