5. Bölüm

80 7 1
                                    


     Selman genç kıza verdiği ümitle odadan çıkmış, temiz havaya ulaşıncaya kadar da hiç durmadan hızla yürümüştü. Babasına ve Hüseyin amcaya ne diyeceğini düşünmeli, girdiği bu işi yüzüne gözüne bulaştırmadan halletmeliydi. Hastanenin kapısında soğuk havayı derin derin içine çekerken Kemal, Sevim Hanım ve başka genç bir hanım arabadan indiler. İçeri girmeden kadının ilk işi oğullarını sormak oldu. Uyuduklarını, hiç bir sıkıntı olmadığını söylediğinde kadının endişeli yüzü pek de değişmemişti. Oğluyla beraber içeri girdiler ve Selman düşüncelerine kaldığı yerden devam etti.

Aldığı karardan çokta emin değildi. Anlık gelen bir gelişmeye ayak uydurmuş, genç kızın kucağına koca bir umut bırakmıştı. Bugüne kadar her gününü hesap ederek yaşamış yine de birçok yanlış yapmıştı. Bu sefer kendi gibi davranıyor olmasa da bu yola girmek, sonunu görmek istiyordu. Vazgeçmeden acele ederek aldığı bu kararı uygulamak için yukarı çıktı. Bu meselenin hal olabilmesi için zaten bol harcayacağı bir zamanı yoktu. Babasını ve Hüseyin Beyi bıraktığı yerde buldu. Hastane koridoru durumu duyan akrabalarla dolmaya başlamıştı. Hemşirelerin itirazları hiç bir işe yaramıyordu. Hastaların yakınları ve arkadaşları, olayı merak edip yakından görmek isteyenler iyice artınca hastane güvenliği devreye girdi ve koridoru zor da olsa boşaltmayı başardı. Bunda vurulan gençlerin ifadesini almaya gelen polislerin de etkisi olmadı değildi. Halit'in durumu ifade vermeye uygun olmadığından polisler Ali'nin ve Bilal'in ifadelerini aldılar. Sözlü sataşmayla başlayan kavganın bir anda bıçak ve sopalarla sıkı bir dövüşe dönüşmesi kurulan pusuyu aşikâr ediyordu. Hüseyin Bey ve oğulları, Yengeç Cemal ve oğlu Selçuk başta olmak üzere isimlerini verdikleri diğer bir sürü adamdan şikâyetçi olduktan sonra polisler gittiler.

Vakit hayli geç olmuştu. Selman bu işi yarına bırakmadan bu akşam halletmeliydi. Eğer sabaha kadar beklerse verdiği karardan vazgeçebilir, genç kıza verdiği sözü tutamayabilirdi. Oturduğu yerden kalkıp büyüklerin yanlarına geldiğinde;

" Biraz aşağı inelim, temiz hava iyi gelir, nasılsa Kemal'de Osman'da burada."

Hüseyin Bey iki eliyle birden itiraz ederek;

" Yok, oğlum ben bir yere gidemem, sen babanı al git. Hem de eve git. Geç oldu baban da yoruldu. Dinlenin, sizin için de çok huzursuz oldum, lütfen."

İbrahim Bey gerçekten yorulmuştu. Arkadaşını bırakıp gitmek de istemiyordu ama bütün enerjisi bitmişti. Amcasının üzüntüsünü yaşayamadan bu fırtınanın içine düşmüşlerdi. Amcasının evine de gitmeyecekti. Bu saatte oraya bu halde gidip de dert anlatamazdı. Bir otel bulup orada kalmayı, sabaha kadar dinlenmeyi düşündü. Yoksa yarın iyice hali kalmayacak hiç bir tarafa hayrı olmayacaktı. Tam ayağa kalkmıştı ki oğlu;

" Sizinle önemli bir konu hakkında konuşmam gerekiyor" dedi.

İbrahim Bey en az Hüseyin Bey kadar şaşkındı. Bu saatte Selman'ın konuşacağı önemli şey ne olabilirdi? İki adamın da merak dolu ifadeleri onunla gelebilmeleri için daha fazla açıklama gerektiriyordu. Genç adam derin bir nefes alarak Hüseyin Bey'in gözlerine kararlı bir şekilde baktı.

" Sanırım bir çözüm buldum!"

İki yaşlı adam birbirlerine baktı. İbrahim Bey kendinden açıklama bekleyen arkadaşına omuzlarını kaldırarak bir şey bilmediğini anlatmaya çalıştı. Selman önde adamlar arkada aşağı kantine indiler. Vakit geç olduğundan kantinde cam kenarındaki masada oturanlardan başka kimse yoktu. Onlara en uzak masaya oturup garsondan çay istedi. Merakla kendisine bakan iki çift göz acele bir açıklama bekliyordu. Selman boğazını temizledi ve Yaratan'dan yardım diledi. İçinden besmele çekerek konuşmaya başladı.

" Hüseyin amca içinde bulunduğunuz durum gerçekten çok üzücü. Yaşadıklarınızı tam anlamıyla elbette bilemez ve anlayamayız ama şu kısacık sürede gördüklerimiz bile bizi dehşete düşürdü. Bu konu hakkında aklınızda bir çözüm var mı?"

" Allah'a güvenmekten başka bir çözümüm yok. Çünkü karşımda sözden anlayacak insan da yok. Polisler geldi ama bu işi neticelendireceklerini sanmıyorum. Şimdi alırlar içeri ama iki gün bile tutabileceklerinden şüpheliyim. Kimsenin şahitlik yapacağını sanmıyorum, kimse bu insanların karşısında olmak istemez. Başını belaya sokmak istemez. Haksız da değiller."

Gelen çayları ikram eden garsonun gitmesini beklediler. Şekerini koyup karıştırmak bile yaşlı adamı yormuştu. İçecek hali olmadığı gibi yutacak gırtlağı da yoktu. Karıştırdığı çayı içmeden öteledi. İbrahim Bey sessizce oğlunu izliyordu. Bu kadar sıkıntılı bir meseleye nasıl bir çözüm bulduğunu deli gibi merak ediyordu. Hüseyin Bey genç adama bakışlarını kaldırarak;

" Neymiş senin bulduğun çözüm delikanlı? Seni dinliyorum" dedi.

O kadar ümitsizdi ki, Selman'ın bulduğu şeyin çözüm olduğuna inanmıyordu. Madem bunca zaman onları bırakıp gitmemiş, yanlarında beklemişlerdi; o halde bu konuşmayı sonuna kadar nezaketen dinlemeliydi.

Selman özellikle babasına bakmıyordu. Onun söyleyeceği şeye ilk itiraz edecek kişi olmasına fırsat vermemeliydi. İtiraz edeceğini adı gibi bildiği için bu fikri ilk ona söylemeden böyle ortaya açıyordu. Daha fazla beklemeden niyetini birden söyledi.

" Kızınızla evlenmek istiyorum!"

İki yaşlı adam da bu oğlana gözlerini hayretten belertmiş bir şekilde bakıyorlardı. Genç adamın tahmin ettiği gibi ilk tepkiyi veren babası olmuştu.

" Ne?!"

Hüseyin Bey'de arkadaşına katılmakta geç kalmamıştı.

" Ne?!"

Selman masanın üzerine koyduğu kollarının üzerine biraz daha eğildi. Daha önce evlenmiş olmasına rağmen hayatında ilk kez bir babadan kızını istiyordu. Hem de bunu kendi babasının yanında yapıyordu. Hislerini seneler önce kaybetmiş biri olarak içinde, göğsünün yakınlarında bir yerde bir kıpırtı hissetti. Bu duygu garip de olsa hoşuna gitmişti.

" Kızınızla evlenmek istediğimi söyledim. Hemen bir yıldırım nikâhı kıyarız ve onu buralardan alıp götürürüm. Siz de kızınıza zarar gelmesinden korkmadan bu adamlarla mücadele edebilirsiniz."

İbrahim Bey ağzı açık şekilde oğluna bakıyordu. Hayattan bıkmış ve kendilerini de bıktırmış bu oğlan ne yapıyordu böyle? Daha kendi yaşamını düzene sokmamıştı nasıl gencecik bir insanın mesuliyetini almaya kalkıyordu? Ne kadar büyük bir belanın içine girmeye çalıştığının farkında mıydı? Arkadaşının sözleri kendi düşünceleriydi.

" Sen ne dediğinin farkında mısın?"

" Eğer bu teklifimi kabul etmezseniz ya kızınızı ya da oğullarınızdan en az birini kaybetme olasılığınız var değil mi? Ama ben kızınızı alıp gidersem ortada kavga edilecek ya da kaybedilecek bir şey kalır mı?"

Yaşlı adam arkadaşına dönerek;

" İbrahim ne diyor bu oğlan?"

" İbrahim ne biliyor da sana ne desin" dedi içinden yaşlı adam. Arkadaşının gözlerine küçük de olsa bir ümit mi gelmişti? Ne demeliydi? Bu genç kıza, oğlunun nasıl davranacağını bilmiyordu ki. Eski Selman olsa hiç düşünmeden her kızı isteyebilirdi ama şimdi oğlu eski oğlu değildi. Selman kendisine söz bırakmamıştı. Yok, olmaz dese, oğlunu tamamen kaybederdi. Olur dese bu işin sonunu kestiremiyordu. Kabul etmeliydi oğlunun bulduğu çözüm, olabilecek en iyi çözümdü. Bu kızı buradan alıp götürürlerse arkadaşı büyük bir dertten kurtulacaktı. Selman babasının sessiz kalışını örtmek için;

" Biliyorum talebim sizi şaşırttı ve beni tanımıyorsunuz ama Selçuk'tan daha iyi bir adamım, emin olun Hüseyin amca" dedi.

Yaşlı adam utanarak;

" Estağfurullah oğlum o nasıl söz! Ondan yana şüphem yok baban İbrahim olduktan sonra. Ama bu... Bu... Nasıl desem?"

" Öylece 'olur', de sen!"'

Devam edecek...

DUVAK (RAFLARDA)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin