Vakit ancak öğleni geçmişti ama hava sanki daha geç vakitmiş gibi karanlıktı. Bugün de her sabahki gibi güne sessiz başlanmıştı. Feride Hanım daha dönmemiş olduğundan sofralarında çekişme de olmuyordu. Meral Han'ım eşini gönderdikten sonra hemen odasına çıkmıştı. Bu kadının çok yaşlı olmamasına rağmen hayattan bu kadar kopuk yaşamasına anlam veremiyordu. Her yemekte avuç dolusu ilaç alıyor, sadece kocası ve oğlu bir şey sorunca cevaplıyordu. Nasıl bir yaşanmışlık bu hale gelmesine sebep olmuştu merak etti. Evde konuşup merak ettiklerini öğrenebileceği kimse yoktu. Gülsüm hala genç kıza olan utancını aşamamıştı. Nurcan abla ise o kadar meşguldü ki konuşmaya fırsatı yoktu. Bu evde bir şeylerle meşgul olması gerekiyordu yoksa bu boşlukta kaybolacaktı. Kahvaltının ardından yine masayı toplamada Gülsüm'e yardım etmişti. Nurcan abla yemek yapmak için sebzeleri çıkardığında genç kız ne kadar mutlu olmuştu. Uğraşacak bir şey olsun da patates soğan olsundu. Beraberce yaptıkları yemeklerin ardından genç kız da odasına çıkmış ve ortalığını toplamıştı. Şimdi de köşe koltuğun köşesine sığışmış dün aldığı direktifleri düşünüyordu. Genç adamın öfkeden kararmış bakışları gözlerinin önünden hiç gitmiyordu. Bu büyük hiddeti sadece telefonuna cevap vermediği için kazandığını düşünmüyordu. Kimse bu kadar deli olamazdı. Başka bir şey olmalıydı, başka bir hata ya da verdiği karardan mı pişman olmuştu? Genç kızın varlığını üstlendiği için kendine, teklif ettiği için de genç kıza kızıyor olabilir miydi? Böyleyse bu gördüğü öfkeyi biraz daha haklı kılabilirdi.
O geceden sonra bu yaptıkları evlilik hakkında hiç konuşmamışlardı. Nasıl devam edeceği, ne kadar süreceği hakkında genç adamın ne düşündüğünü bilmiyordu. Kendi sadece Selçuk'un ulaşamayacağı bir yere gitmek istemiş ve bunu da elde etmişti. Gerisi için genç adamın ne düşündüğünü bilmek, bu durumun sonunu netleştirmek istiyordu. Ama bu konuyu açmaya kendi cesaret edemiyor, edecek gibi de görünmüyordu.
Akşam yemeği vaktinin yaklaşmasını beklerken biraz televizyon izlemek istedi. Kanallarda öylesine dolaştı. İlgisini çeken hiç bir şey bulamayınca televizyonu kapatıp ayağa kalktı. Üzerine kalın şalını alarak terasa çıktı. Gökyüzünde bir tane bile yıldız görünmüyordu. Demek ki yarın hava yağmurlu ya da bulutlu olacaktı. Derin bir nefes aldı. Babası eve gelmiş olmalıydı. Annesi kendisi olmadan yalnız başına ne yemek yapmıştı? Belki de yengesi Nuray eskisinden daha çok annesinin yanına gidiyordu. Kendi İstanbul'da olsa da aklı Trabzon'da evindeydi. Bu yüzden olmalıydı ki yanına gelen Selman'ı duymadı.
" Hava balkon sefası yapmak için fazla soğuk."
Genç kız irkilerek arkasına döndü.
" Buna bir son vermelisin!"
Kaşlarını kaldırarak Efşan'ın ne demek istediğini çözmeye çalıştı ama başarılı olamadı.
" Neye?"
" Arkamdan bu kadar sessiz gelip beni korkutmaya."
Gerçekten korkmuştu. Karanlık terasta adamı görmediği gibi sesini de duymamıştı. Deli gibi çarpan kalbinin üzerine elini bastırdı. Sakinleşmesini sağlamaya çalışıyordu. Selman'ın kendisine gülen gözlerle bakarken bu durumdan hayli eğlendiği belli oluyordu.
" Üzgünüm" dedi hiç de üzgün görünmeyerek. "Seni korkutmak istememiştim."
" Bundan o kadar emin değilim."
Dudaklarındaki geniş tebessüm daha da büyüdü. Genç kızın elinden tutarak;
" Hadi içeri girelim, hava çok soğuk" dedi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DUVAK (RAFLARDA)
Romance"Görebildiğin tek çıkış biriyle evlenmek mi?" "Görebildiğim tek çıkış ortadan yok olmak! Herhangi bir şekilde yok olmak!" Gen kız oturduğu yerden doğrulmaya çalıştı ama başaramadı. Bu konuşma içine ateş düşürmüştü. Biraz değil fazlaca hava ihtiyacı...