*

125 24 7
                                    

sekiz kasım 2016

Elimdeki süt dolu kupa cam sehpanın üzerine düşüyor. Siyah cam kırıkları beyaz sütün içinde yüzüyor. Odaya taze süt kokusu yayılıyor. Bacaklarım titriyor. Oturmam gerek. Mesajı tekrar okumam için, yazılanları sindirmem için oturmam gerek.

Arkamda olduğunu hatırladığım tekli koltuğa bırakıyorum kendimi. Titreyen elimle dokunuyorum kapanmak üzere olan ekrana. Kayıtlı olmayan numaraya bakıyorum. Tanıdık değil. Yazılanları okuyorum bir kez daha.

Park Sang'ın cenaze merasimi yarın saat 14.45'te Yeoksam Kilisesi'nde yapılacaktır. Davetlisiniz.

O adamın kimsesi yok ki.

Bana kimin haber verdiğini öğrenmem gerek. Kayıtlı olmayan numaraya dokunuyorum. Telefonu kulağıma götürüyorum. Duyduğum sesle tüylerim ürperiyor.

Aradığınız numara kullanılmamaktadır.

Üzülmem gerekmez mi?

Gram üzülmüyorum. Ama mutlu da sayılmam. Sadece tüy kadar hafifim. Sırt çantamı almadan çıkıyorum evden. Nefes almam gerek. Gözlerimi kapatıyorum. Açtığımda binanın dışındayım.

Merdivenleri ne zaman indim?

Titrek bir nefes kaçıyor dudaklarımdan. Hava benim aksime güneşli. Gri bulutlar görmek istiyorum gökyüzünde.

İçimdekileri gökyüzünde görmek istiyorum.

Arabamın yanından geçip gidiyorum. Yürüyorum uzunca bir süre. Telefonum çalıyor. Arayan Taehyung. Öğrenmiş olmalı, ama kimden? Hiç yapmadığım bir şeyi yapıyorum. Meşgule atıyorum.

Yüzü gözlerimin önüne geliyor. Kulağından uzaklaştırdığı telefona şaşkınca baktığına eminim. Açana kadar arayacağını biliyorum. Ekranda tekrar adı belirirken gülümsüyorum ve telefonu sessize alıyorum.

İnatçı dostum, seni kendimden daha iyi tanıyorum.

Uzun bir korna sesi. Yavaş adımlarla kaldırıma çıkıyorum. Yanımdan hızla geçen arabanın içindeki yaşlı adamın bana küfür ettiğini duyuyorum. Umurumda değil.

Nerede olduğumu anlamak için etrafıma bakıyorum. Uzaklaşmışım evden, bildiğim yerlerde değilim. Nefes alışverişlerim beni rahatsız ediyor. Epey hızlı yürümüşüm, yeni farkına varıyorum.

Soluklanmak için duruyorum. Bağırmam gerek. İçimde neler döndüğünü bilmiyorum, öğrenmem için haykırmam gerek.

Bunu yapabileceğim bir yer biliyorum. Uzak bir yer. Araba lazım. Ama geri dönmek için yorgunum, araba kullanabileceğimi sanmıyorum.

Şanslı günümdeyim. Elimi kaldırıyorum. Boyası solmuş taksi iki adım uzağımda duruyor. Taksiye biniyorum. Eskimiş koltuklara indiriyorum bakışlarımı. Taksi hâlâ hareket etmedi.

Etmez tabii.

"Ölüm Kayalıkları'na."

Adamın endişeli gözleriyle buluşuyor gözlerim dikiz aynasında. Gülümsüyorum. Ölmek için gitmediğimi anladı. Arabayı çalıştırıyor.

Radyoda eski bir şarkı çalıyor. Annemin dinlediklerinden. Hayali gözlerimin önünde beliriyor. Gülümsüyorum.

Seni özledim anne.

Death Cliffs Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin