on iki mayıs 2017
Kurbağa sesi. Cırcır böcekleri. Baykuş sesi. Nefes alış verişlerin. Kalbinin sesi. İnip kalkan çıplak göğüsün. Göğsünle birlikte alçalıp yükselen kafam. Sıcak tenin. Sarhoş edici kokun.
Yüzüne bakmak için başımı kaldırıyorum. Gördüğüm görüntü karşısında gülümsemeden edemiyorum. Yirmi beş değil beş yaşındasın. Dudaklarını şapırdatıyorsun, gülümsüyorsun. Rüyanda kendini, akşam yemeğimiz için yaktığın ateşte ellerinle hazırladığın etleri pişirirken gördüğüne eminim.
Kahkahamı bastırmaya çalışıyorum.
Öpüşmeye dalmasaydık etler kömür olmayacaktı ve onları gerçekten midene indirebilecektin.
Ayağa kalkıyorum. Kafam çadırın tepesine değmek üzere. Çadırı kurduktan sonra içinde nasıl rahat hareket edeceğin konusunda mızırdanmalarını hatırlıyorum. Yeniden gülümsüyorum.
Ayak ucumuza itelediğin battaniyeyi sıcak oldu bahanesiyle çıkardığın tişörtünden kurtarıp, irademi sınayan şairane gövdenin üzerine örtüyorum. Tekrar yanına oturuyorum. Burnumu ipek saçlarına sürtüyorum. İs kokusuyla harmanlanan bebek şampuanı kokusu.
Bu sefer bebek Kookie'den çok izci Kookie kokuyorsun. Saçlarının arasına bir öpücük konduruyorum. Sırt çantalarımızın yanında duran katlı battaniyeyi alıyorum ve omuzlarıma örtüyorum. Dışarı çıkıyorum.
Ateş bükücü olduğunu iddia edip nefesinle hareket ettirmeye çalıştığın ateş canlanıyor gözümde, gülümsüyorum. Sonra, şimdi sadece ıslak ve isli olan siyah odunların yanından geçiyorum. Yanan ateşi çadırımızı yakma diye bir kova suyla söndürdüğüm için beni hain bir su bükücü ilan ettiğini hatırlıyorum. Beni kollarının arasına hapsedip Avatar'ın yerini söylememi istiyorsun. Aksi takdirde beni nefessiz kalana kadar öpecekmişsin.
Canıma minnet sevgilim.
Öpüşünü hatırlıyorum. Sarılışını hatırlıyorum. Deli gibi mutluyum. Bağırmak istiyorum, şarkı söylemek istiyorum. Seni öperek kaldırıp beraber şarkı söyleyelim istiyorum. Bağırarak söyleyelim. Tüm orman duysun. Tüm cırcır böcekleri duysun ve şarkı nasıl söylenirmiş öğrensinler istiyorum. Tüm kainat duysun istiyorum. Aşkımızı tüm kainat duysun.
Temiz havayı içime çekiyorum. Yumuşak bir rüzgar esiyor. Güneş doğmak üzere. Bez sandalyelerden birini alıp gölün kenarına koyuyorum. Oturuyorum.
Sen iki adım ötemde uyurken, kuşların cıvıldayışı eşliğinde, tüm hücrelerim sen kokarken güneşin doğuşunu izlemek... Var mı daha kaliteli aktivite?
Varmış. Ama o zaman henüz sevişmediğimiz için bilmiyorum sevgilim.
Kolların boynuma dolanıyor. Dudaklarını saçlarıma bastırıyorsun. Huzur beden bulmuş, benimle güneşin doğuşunu seyrediyor. Kollarını sarıyorum, onları öpüyorum. Sonra başımı kaldırıp çenenden öpüyorum. Gülümsüyorsun.
Güneş doğuyor. Çok güzel doğuyor. Nefes kesici görünüyor.
"Senden daha güzel bir şey var mı diye düşünüyordum, senden daha nefes kesici bir şey."
Gülümsüyorum. Tüm bu güzel iltifatların güneşe gidecek olduğunu bilmeme rağmen gülümsüyorum.
"Ee?"
"Hala düşünüyorum."
Kalbim tekliyor. Güneş tüm güzelliğiyle bu kez içime doğuyor.
Kızma sevgilim ama güneş çok güzel. Benden de güzel. Ama bizden değil.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Death Cliffs
Fanfiction... "Ne o? İntihar mı edeceksin?" Ölümün büyüleyici sesini bölen ilahi tınının sahibini, seni görmek için kafamı çeviriyorum. Aradaki on adımlık mesafeye rağmen gözlerindeki minik ışıltıları görebiliyorum. Gökyüzünde belirmeye başlayan yıldızlardan...