on dört kasım 2016
Sonu yokmuş gibi görünen küçük yuvarlak deliklere bakıyorum, sonra bakışlarım musluğu açmak için hareket eden elime kayıyor. Elimdeki kurumuş kan lekesi boş midemi bulandırıyor.
Nefes alıp vermek o an için doğuştan sahip olduğum bir özellik değil. Öğrenmek için çabalıyorum.
Nefes al, nefes ver. Nefes al, nefes ver.
Kurumuş kan, sıcak suyla temas edince küçük deliklere akıp kaybolmak üzere pembe bir girdaba dönüşüyor. Dudaklarımdan titrek bir nefes kaçıyor.
Ellerim kırmızıdan arınıp kendi rengine kavuştuğunda musluğu soğuk tarafa çeviriyorum. Suyun ani değişimi parmak uçlarımı karıncalandırıyor.
Avuçlarıma dolan suyu yüzüme çarpıyorum. Uyku için yalvaran gözlerim biraz daha acıyor.
Yüzüm, soğuk suyun verdiği iç gıdıklayıcı hisse alışınca musluğu kapıyorum. Bir süre aynada, saç diplerimden boynuma doğru yol izleyen su damlalarına bakıyorum. Damlalar tişörtümün içine girip gözden kaybolduklarında bakışlarımı yüzüme çeviriyorum.
Dudağımdaki tatlı kaşıntının sebebinin çıkmak üzere hazırlanan uçuk olduğunu görüyorum, bakışlarım gözlerime çıkıyor. Göz altlarımdaki morluklar beni uykusuz göstermekten çok dayak yemiş gibi görünmeme sebep oluyor.
Uyumalı mıyım?
Hayır, kafamın içinde dönüp duran soruların cevapları içeride beni bekliyor.
Yüzümü kurulmak için kırmızı havluya uzanıyorum. Önümdeki bir hafta boyunca kırmızı renk görmek istemiyorum. Yüzümü kuruladıktan sonra havluyu kirli sepetine atıyorum.
Banyodan çıkıyorum. Karanlık koridoru aydınlatan ışık, tam karşımdaki odadan yayılıyor. Güneş aralık duran perdenin arasından içeri sızmaya çalışıyor.
Odaya doğru yürüyorum.
Odaya girdiğimde gözüme çarpan ilk şey beyaz mobilyalardaki kırmızı leke. Görmeye alışık olduğum manzara bu kez yutkunmamı zorlaştırıyor.
Kırmızı lekelerin sana ait olduğunu bildiğim için mi rahatsız oluyorum yoksa bu zıtlık beni irite mi ediyor?
Eğer cevap ilkiyse bu hiç profesyonelce değil.
Odadaki gerginlik somut bir şey değil ama herhangi somut bir şey de ancak bu kadar hissedilebilir.
Taehyung oturduğu tekli koltukta sana bakıyor. Bakışları, o sanki seri katilmiş ve sıradaki kurbanı senmişsin gibi hissettiriyor.
Sen ise kurbanmış gibi görünmekten çok Taehyung'un bakışlarına cevap vermekten kaçan küçük bir çocuğa benziyorsun. Hangisi korunmaya daha muhtaç bilemiyorum.
Geldiğimi fark etmeniz için boğazımı temizliyorum. Sen kafanı bana çevirip ayaklanırken, Taehyung'un bakışları hâlâ sende.
"Daha iyi misin?"
Sesim pürüzlü çıkıyor, boğazımı temizliyorum.
"Evet,"
Koltuğun üzerinde duran kanlı gömleğini giyiyorsun.
"gitmek için seni beklemiştim."Düğmelerini ilikleyen parmaklarının güzel bir biçimde hareket edişini izlemekten çekinmiyorum, sonra üzülüyorum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Death Cliffs
Fanfiction... "Ne o? İntihar mı edeceksin?" Ölümün büyüleyici sesini bölen ilahi tınının sahibini, seni görmek için kafamı çeviriyorum. Aradaki on adımlık mesafeye rağmen gözlerindeki minik ışıltıları görebiliyorum. Gökyüzünde belirmeye başlayan yıldızlardan...