*

26 13 8
                                    

otuz bir aralık 2016

"Altıncı yıl dönümümüz kutlu olsun hayatım."
 
Salata tabağının üzerinde tokuşturulmayı bekleyen şarap bardağı. Babamın şarap bardağını çevreleyen iri eli. Beş dakika öncesinde suratımda patlayan, nefesimi kesen, paslanmış demirin mide bulandırıcı tadını boş midemle buluşturan iri eli.
 
Salata tabağının üzerinde diğerinin yanına yükselen şarap bardağı. Annemin şarap bardağını çevreleyen narin eli. Suratıma indirilen tokadı önlemeye çalışırken korkusuz gözler, patlayan dudağımdaki kanı temizlerken ıslak gözler, babamın gözlerine bakarken ruhsuz gözler. Annemin ruhsuz gözleri.
 
Beyaz masa örtüsü. Babamın sarıya boyanmış dalgalı saçları.
 
"Ölüm yıl dönümüm kutlu olsun."
 
Kırmızı masa örtüsü. Babamın ıslak, kırmızı, düz saçları. Annemin boş şarap bardağı.
 
Yere devrilen sandalye. Babamın iri eli, annemin beyaz suratı. İri elin beyaz suratı terbiye edişi.
 
Annemin boynu. Babamın eli. Annemin beyaz boynunu çevreleyen babamın iri, korkunç eli. Şarap şişesi. Annemin beyaz boynu. Annemin beyaz boynundan göğsüne inen şarap damlaları. Babamın dudakları. Babamın şarap damlalarını yakalamaya çalışan kanlı dudakları.
 
Merdiven korkuluklarını avucumun içinde parçalamak isteyen altı yaşındaki ben. Sağır olmayı dileyen gürültülü zihnim, sımsıkı kapanan yaşlı gözlerim. Kulaklarımı tıkayan minik ellerim. Gözleri, kulakları kapalı odasına kaçan küçük ben. Son basamakta yere kapaklanan altı yaşındaki küçücük ben.
 
"Doğum günüm kutlu olsun."

...

"Sonunda."

Sesinle ait olduğum zamana dönüyorum. Yirmi sekiz yaşındayım. Yirmi iki yıl öncesini saniyeler öncesinde yeniden yaşamamış, şarap denen yıllanmış kirli kanı ağzıma sürmeyeceğime yemin etmemiş gibi, aradığın şarabı bulmana seninle birlikte seviniyorum. Elinde tuttuğun şişenin kaç yıllık olduğunu görmek istiyorsun. Yakut rengi şişe elinde öyle güzel parlıyor ki, yeminlerimi bozduracak olmanı tam o an itirazsız kabulleniyorum. 

Şarabın üretildiği yıl seni tatmin etmiş olacak, onu özenle market arabasına yerleştiriyorsun. Sonra gülümseyerek bana bakıyorsun. Sadece dudakların değil gözlerin de gülümsüyor. Raflardaki tüm yıllanmış şaraplardan tatmış gibi kaliteli bir sarhoşluğa bürünüyorum.

"Dilin bu gece, daha önce tatmadığı enfes bir evreni keşfe çıkacak."

O gece beni öpeceğin mesajını mı veriyordun yoksa sevgilim?

O an imalı olabileceğini düşünmediğim sözlerine, her ne kadar içten bir gülümsemeyle karşılık vermek istesem de kendimi zorlayarak sahici olmayan bir gülümsemenin dudaklarımı ele geçirmesine izin veriyorum. Sahte gülümsemem gözlerini benden ayırdığını düşündüğüm bir anda silikleşirken senin de gülümsemen yavaşça siliniyor. Yanındayken hiç olmadığım kadar durgunum. Bunun farkına benden önce varıyorsun.

"Sorun ne?"

Gerçeği söylemekle yalan söylemek arasında gidip geliyorum. İki gece önce Taehyung'la olan tartışman geliyor aklıma. Yalan söylemeyi seçiyorum.

"Taehyung..."

Kocaman gülümsüyorsun. Elin omzuma çıkıp tüm bedenimi aleve verirken, gözlerin çıkan yangına okyanus oluyor. Seni tanımamın üzerinden çoktan bir ay geçmesine rağmen dokunuşlarının hissettirdikleri değişmiyor. Katlanarak artıyor.

"Hadi ama... Sadece sarhoştu, dediği şeyleri unuttum bile."

Yalan söylüyorsun. Bunun farkındayım. Bir şey demiyorum, çünkü ben de sorunun Taehyung olduğu konusunda yalan söylüyorum.

Death Cliffs Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin