Alınan her nefes bir umut demekti. Her gülümse,üzüntü,nefret yaşadığımız her duygu birer umut demekti bizler için. Peki neden? Sonsuza kadar üzgün olmayacağımızı bildiğimiz içindi öyle değil mi?Ya da her üzüntünün ardında bizi bekleyen bir mutluluğun olduğunu bildiğimiz için için hep umutla bakmaz mıydık hayatımıza?
İçinde bulunduğum durumda benim hikayemdeki umudun ne olduğunu bilmiyordum. Ne yapacağımı,ne hissedeceğimi bilmediğim zaman çok olurdu çünkü hayatımı hiçbir zaman planlamazdım. Bu sefer çok farklıydı,hayatım bildiğim gerçekle başka yöne sürükleniyordu ve bu benim elimde bile değildi. Sıkıntıyla iç çekerken karşımda ki lacivert gözlü adama baktım. Ellerimle sürekli saçlarımı dağıtıyordum çünkü ciddi anlamda sıkılmaya başlamıştım!
Duyduklarımı daha sindiremeden kolumu tuttuğu gibi kapının yanına itmişti ve Tuna'nın beni görmesini engellemişti. Ardından hızla motoruna bindirmişti ve büyük bir eve getirmişti. Ev demek hakaret sayılırdı çünkü burada ev denilecek eşyalar yoktu. 3 katlı bir depo gibiydi. Biz 1.katında en köşede ki yumuşak koltuklarda karşı karşıya oturuyorduk. Sabahtan beri sorduğum tek soruya cevap vermemişti ve neredeyse yüzüme bile bakmıyordu. Gitmeye kalktığımdaysa hiç bakmadan oturmuştu. Madem konuşmayacaksın ne diye beni getiriyorsun buraya? Gerizekalı. Yüzüme bile bakmıyordu ve 1 saattir onu bekliyordum. Hadi ama ben dediklerini yapacak bir kız değildim ve tanımadığım birisiyle oturuyordum."Bak şimdi seninle bir oyun oynamamız gerek. Hem senin için hem benim için.Birlikle o Tuna piçini mahvedeceğiz." Gittikçe sertleşen sesi beni kendime getirmişti.
"Orada söylediklerin.. doğru muydu? Yani babamı Tuna mı öldürdü? Sen bunu nasıl biliyorsun ve neden sana yardım ediyorum?"
Derin bir nefes aldı ve eliyle saçlarını dağıttı.
"Fazlası zarar anladın mı? Fazla soru sorma bana. Sana herşeyi anlatacağım. Bana yardım edecek misin onu söyle öncelikle?"
Söyledikleriyle kaşlarımı çattım. Odada konuşulanların doğruluğunu bilmiyordum. Bilmediğim şeyler vardı. Öğrenmeden nasıl kabul edecektim ki?
"Neler olduğunu öğrenmeden nasıl kabul edeceğim? En azından benimle alakalı olanları anlat bana. Bu riski alamam anladın mı?"
Lacivert gözleri git gide açılıyordu. Hemen kabul etmemi falan sanıyordu sanırım. Bilmediği birşey vardı tabi,ben bilmediğim olaylara girişmezdim. Her konuda risk alırdım fakat bu konu babamla alakalıydı. Babamın ölümden bahsediyorlardı. Babam ölmemişti ki. Ölseydi hissederdim.
"Babanı öldüren cici baban Tuna Yener bunu sana kanıtlarım. Şimdi öğrendiğine göre işbirliği yapalım. Hem sen intikamını al hemde ben."
"Bunun bir kanıtı mı var? Babam gerçekten ölmüş mü yani? Ne demek kanıt var ya? Nasıl yani ya babam öldü mü şimdi?"
Yerde diz çökerken çoktan ağlamaya başlamıştım bile. Ne demekti bu? Bu kadar emin konuştuğuna göre söylediği şey doğru olabilir miydi? Gözyaşlarımı bir çırpıda silip hızlıca ayağa kalktım. Kanıt görmeden hemen inanma istemiyordum.
"Kanıt görmek istiyorum. Göster bana. Eğer Tuna öldürdüyse kabul" Dolan gözlerimi kapadım ve yaşların hızla süzülmesine izin verdim. Kabullenmiş miydim hemen öldüğünü. Bu kadar mıydı yani?
"Sana bunu kanıtlamam iki saniyemi bile almaz ama şunda anlaşalım. Duygusallığa yer yok
Ağlayan kızlardan nefret ederim Ağladığını görmek istemiyorum bir daha." Söyledikleriyle sinirlerim tepeme çıkmıştı. Ne sanıyordu bu kendini?"Üzgünüm senin kadar duygusuz olamıyorum!"
Hızla merdivenlere doğru yürürken arkasından bakakaldım.