"Tam olarak nasıl biri? Denildiği kadar soğuk mu? Yoksa güler yüzlü mü? Gıcık oldun mu?"
"Sehu-"
"Tamam tamam peki takıntıları var mı? Mesela sürekli ayağını mı sallıyor? Düzen hastası mı? Yoksa? Yok artık! Seks bağımlısı mı?!"
"Sehun!"
"Ne var ne!"
"Soru sormayı kes artık! Ve seks bağımlılığı mı? Sen ciddi misin?"
Garip bir ifadeyle sorduğumda oflamış ve oturduğumuz koltukta geriye yaslanmıştı.
Sabahtan beri, abartmıyorum tam tamına 2 saattir aralıksız konuşuyor ve soru soruyordu. Artık delirme raddesine geldiğimde bağırmış ve sonunda bu işkenceyi durdurabilmiştim.
Eve ilk geldiğimde bunların olacağını zaten biliyordum ki öyle de olmuştu. Sehun suratımın halini görür görmez ardı arkası kesilmeyen sorular yağdırmaya başlamıştı.
Ben sıkıntıdan ve azıcık sessizliğin verdiği huzurla ellerimi yüzüme kapatmış düşünürken, Sehun birden kalkıp ayağını yere sertçe vurarak yürümeye başlamıştı. Bu işin nereye gideceğini bildiğimden oflayarak fazla uzaklaşmamış olan kardeşimin kolundan çektim ve yanıma tekrar oturttum.
Fakat asık surat ifadesi ve kollarını göğsünde birleştirmiş bir şekilde ayağını hızlı hızlı sallayarak durduğunda, bu onun resmen 'küstüm sana' deme şekliydi.
Böyle davranmasını her ne kadar çocukça bulsamda bütün bunların ona bağırdığım için olduğunu da gayet iyi biliyordum. Bana bu şekilde soğuk olmasından nefret ettiğim için de tabiki yapmam gereken tek şeyi yaptım.
Hızlıca ona kollarımı sarıp 'özür dilerim' diyerek saçlarına küçük öpücükler konduruyor ve dayanamayacağını bildiğimden olabildiğince üzgün bir surat ifadesi takınmaya çalışıyordum.
Sehun kolay affeden bir insandı. Küçük şeylere bayılır ve kimseye 10 dakikadan fazla küs kalamazdı. Özellikle bana. Bana ayrı bir zaafı vardı ve bende bu zaafın gayet farkında bir şekilde dibine kadar kullanıyordum. Bu belki biraz adice gelebilir fakat Sehun'a başka türlü birşey yaptırabilmemin kesinlikle imkanı yoktu.
Kafasını boynuma koyup, burnunu iyice oraya gömdüğünde, yumuşak hareketleri ve boynuma değen saçlarıyla acayip gıdıklansamda birşey çaktırmamaya çalışıyordum. Fakat dayanamayıp hafifçe kıkırdadığımda, Sehun bir anda kafasını kaldırmış ve sanki suç işlemişim gibi bana dik dik bakmaya başlamıştı.
Birden ne olmuştu böyle?
Aniden ellerini yanaklarıma atıp kafamı evirip çevirerek suratımı incelemeye başladığında, yanaklarımı sıktığından dolayı büzülen dudaklarımla sadece 'Sohon no yopoyorson' diyebilmiştim. Fakat beni takmayarak dikkatlice incelemeye devam etmişti.
Yavaşça baş parmaklarını dudaklarımda gezdirip, narkotik köpekler gibi tekrar boynumu koklarken bir eli de saçlarıma dokunuyordu.
"Bu senin parfümün değil"
"Ne?"
"Bu parfüm kokusu fazla cezbedici ve yoğun, sen böyle parfüm kullanmazsın!"
"Sehun ne diyorsun?"
Bir anda söylediği şeylerle donup kalmıştım. Söylediği şeyler o kadar mantıksızdı ki gerçekten neyden bahsettiğini anlamamıştım. Fakat düşüncelerimi duymuş gibi bir anda konuşmaya başladığında, bende söyleyeceklerine merakla kulak kesilmiştim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Smile on my face | layho
Fanfiction"Junmyeon" dedi. Nefesi yüzümü yalıyordu. Kısık sesli bir "Efendim" çıktı ağzımdan. Kalbim varla yok arasında atıyordu ve ben resmen alev alev yanıyordum... ~~~~~~ "Junmyeon" dedim. Yüzlerimizin arasında santimler vardı. Kısık sesle "Efendim" dedi...