17.Bölüm

163 55 134
                                    

Odaya girince onu gördüm. Profesör; yani babam. Benimle ilk konuşan doktor. Onu görünce şoka girdim. Neden benimle konuşmadı? Neden acı çekmeme izin verdi? Neden kötü biri?

İlginç bir an oluştu. Aklım bir anda babam hakkında sorularla karıştı. Ama bu soruların zamanı şimdi değildi. Odada Doktor German ve yetkili birine benzeyen bir adam da vardı. Odaya çipi almak için gelmiştim, ama çip Profesörün elindeydi. Aslında şok olma nedenim buydu. Bu yakalandığımız anlamına geliyordu. Profesörün elinden çipi almam durumunda, benim aldığım anlaşılacaktı. Profesör sırf bu yüzden çipi eline almış beni bekliyordu.

Zamanım daralıyordu. Biran önce ne yapmam gerektiğine karar vermeliydim. Peki ya neden çipi eline almıştı. Elindeyken almayacağımı, hatta alamayacağımı biliyor. Belkide almamam için bunu yaptı. Bu bile kafa karıştırıcıydı.

Vücudum ısınmaya başlamıştı. Bu ilk defa oluyordu. Sanırım uzun süre gücümü kullanmam beni yoruyordu.

Ne yapacağımı hâlâ bilmiyordum. Resmen yakalanmıştık. Doktorun aklında ne vardı acaba? Ona baktım. Endişeli bir yüz ifadesiyle duruyordu. Gözlerini masaya dikmişti. Gözlerimi, baktığı yere doğru çevirdim.

Orada bir çip daha vardı. Aklıma ilk gelen şey; hangisi doğru çipti. Doktor bu çipi gizli bir şekilde bana göstermeye çalışıyordu. Masanın üstündeki çip Doktorun almamı istediği çipti.

Onu alıp hızla laboratuvara gittim. İşlemin gerçekleşeceği makinaya yatarken çipleri değiştirdim. Gücüm kalmamıştı. Sanırım zaman hızlanıyordu. Kontrolü kaybediyordum. Önce etrafta bir hareketlenme oldu, sonra seslerini duymaya başladım.

Yetişememiştim. Makineye kendimi bağlayamadığım için, gücümü kullandığım ortaya çıkmıştı.

Görevli doktor şaşkın sinirli bir yüz ifadesiyle bağırarak:

- Gücünü mü kullandın sen? diye sordu.

Çaresizdim. Bir bahane uydurmaya çalışıyordum. Hayır, bu sefer aklıma hiçbir şey gelmiyordu. Üstelik çok halsiz hissediyordum. Gücümü kullanmam beni yormuştu. Cevap vermeyi geçtim, düşünmeye bile halim yoktu. Yattığım yerde gözlerimi kapadım.

○●○●○●○●○●○●○●○●○●○●○●○●○●○

Profesör, yüzünü masaya çevirdi. Çip masada yoktu. Zed istedikleri çipi almıştı. Odaya girerken kapıyı oynattığı için, kapının hızla gidip gelişini de görmüşlerdi. Zed'in odaya girdiği kesinleşmişti.

Profesör, Doktora baktı. Gülümsedi ve konuşmaya başladı.

- Tebrik ederim German iyi iş çıkarttın. Çocuklardan birinin hafızası temizlenecek, diğeri ise suçlu olarak uyutulacak.

- Teşekkür ederim Profesör. Planda sizin katkınız da büyük.

Arthur ne olduğunu yeni yeni anlamaya başlıyordu. Doktor German, Profesörün çocuklarının birlikte olmalarına engel olmak için bir oyun oynamış ve onları kandırmıştı. Arthur'un yüzünde şaşkın bir ifade vardı. Genç yönetici German'a dönüp gülümsedi.

- Siz bir dahisiniz Doktor, dedi.

Doktor teşekkür edercesine başını salladı. Profesör hızlı adımlarla odadan çıkarken, peşinden gelmelerini söyledi.

Laboratuvara girdiklerinde Zed bayılmıştı. Doktorlar müdehale ediyordu. Ağır bir durum olmadığı için kimse endişelenmemişti. Yatağa alınmış ve enerji serumu bağlanmıştı.

Görevli Doktor, Profesörü görünce doğruldu. Durumu açıklamak için söze girecekti ki Profesör gür bir sesle:

- Ne olduğunu biliyorum. Herkes görevinin başına gitsin laboratuvarın etrafında kimseyi görmek istemiyorum, dedi.

Kalabalık bir anda dağıldı. Zed kendine geliyordu. Profesör yattığı yatağa doğru yaklaştı. Gözlerini açtığında ona bakarak gülümsedi.

Zed anlamıyordu; bu adamın derdi neydi? İyi miydi, kötü mü? Baba mıydı, düşman mı? "Sanırım yakalandım," diye geçirdi içinden. "Ama Doktor burada ve çok rahat görünüyor. Yakalandıysak ilk önce onun suçlanması gerekiyordu."

Profesör arkasını dönüp Arthur'u yanına çağırdı. Günlük işlerinin aksamaması için onu göreve gönderdi. Hafıza yüklemesi için görevlendirilen doktor da, gerekli bilgiler alındıktan sonra laboratuvardan çıkartıldı. Laboratuvarda dört kişi kalmıştı. Profesör Karl'la Sahra'nın bulunması için gözlem odasına emir gönderdi.

Suç Sahra'nın üzerine kalmıştı. Yakalanıp sorgulanacak ve en sonunda uykuyla cezalandırılacaktı. Bu Uyanış Planının başlamadan bitmesi demekti.

Zed aklındaki "Doktor ihanet mi etti? Bizi oyuna mı getirdi? Peki ama neden? Profesörün amacı ne? Yine neler oluyor?" gibi sorulara cevap arıyordu. Aklı sürekli soru sormaya çalışıyordu. Bu sorular genelde, uzun bir süre cevapsız kalıyordu.

Bir süre sonra Sahra bulunup getirildi. Profesör onu sorgulamaya başladı. Sahra sinirliydi. Suçunu inkâr etmek pek ona göre değildi. Hele ki başarısız olunan ve ihanete uğradığı bir görev sonrasında sakin olmayı hiç beceremiyordu.

Profesör soru sormaya başladı.

- Zed'e bunu yapmasını sen mi söyledin?

Sahra sinirli bir şekilde yere bakıyordu. Yavaşça kafasını kaldırıp önce babasına ardından Doktor German'a nefret dolu gözlerle baktı. Doktor'un onları oyuna getirdiğini düşünüyor, düşündükçe daha da sinirleniyordu.

Aniden bir çığlık attı. Sinir krizi geçiriyordu. Hıçkırarak ağlamaya başladı.

- Sizden nefret ediyorum! diye bağırdı.

Profesör kızını böyle görmek istemiyordu. Sakinleştirmeleri için 2 yapay zeka çağırdı. Bu yapay zekalar birebir insan görünümündeydi. Bir tanesi parmaklarını Sahra'nın şakaklarına koydu. Diğeri ise bilekliğinden sakinleşme modunu ayarlamak için bileğini tuttu. Sahra bileğini tutan robotun karın kısmına bir tekme attı. Yapay zeka geliştirilen teknolojisi sayesinde ayakta kalmayı başarmıştı. Tekrar yanına yaklaştığında, başına uygulanan tedavi sayesinde Sahra sakinleşmişti.

Profesör ve Doktor sakin ama üzgün bir şekilde Sahra'ya bakıyorlardı. Profesör, kızına aynı soruyu tekrar yöneltti. Bu sefer sakin kalmaya çalışan Sahra ağlamayı kesip, gözyaşlarını sildikten sonra boğuk bir sesle:

- Evet. Ben yaptım. Doktor German planladı her şeyi. Ama görüyorum ki hepsi lanet olası bir oyunmuş. İnanamıyorum! Neden bu kadar pislik olmak zorundasınız!?

Doktor sakin bir tavırla cevap verdi.

- Hiçbir şey gördüğün gibi değil Merry.

Doktor, Sahra'nın damarına basmıştı. Doktor Merry dedikten sonra sinirleri fırlamıştı.

- Sahraa! Benim adım Sahra!

Doktor suçunu kabullenip özür diledi. Profesör her zamanki ciddiyetiyle:

- Zed'i tekrar bağlayın, dedi az önce Sahra'yı sakinleştirmeye gelen yapay zekalara.

Sahra tekrar ağlamaya başlamıştı. O sessizce ağlıyor, Zed konuşamayacak kadar yorgun ve çaresiz olanları izliyordu. Az sonra Zed'in hafızası sıfırlanacaktı. Ve buna kimse engel olamıyordu.

Zed'in aklına bir soru daha gelmişti; Karl ve Armando da mı oyunun bir parçasıydı. Yardım için son şansları o iki adamdı. Ama Karl az önce çok sakindi. Doktorun ihanetine karşı bir şaşkınlık göstermemişti. O zaman Karl Doktorun yanında oyunun bir parçasıydı. Armando hafıza yüklemesine dahi getirilmemişti.

Zed makineye bağlanmıştı. Profesör elindeki çipi cihaza taktı. Ve hafıza yüklemesi başladı. 

Sahra artık tüm umudunu yitirmişti. Görev başarısız olmuştu. Ve belki de annesini birdaha göremeyecekti. Simülasyona mahkûm edileceğini biliyordu. Aslında artık bu hayatta bir amacı olmadığı için simülasyonun en mantıklı seçenek olduğunu düşündü.

Profesör yapay zekalara Sahra'yı suçlu odasına götürmeleri için emir verdi.

❇🎆✨🎇✨🎆❇🎆✨❇🎆✨✨🎆
Tamam daha fazla uzatmıyorum
Kendinize iyi bakın. Bugüne kadar verdiğiniz destek için teşekkür ediyorum

Geleceğin Karanlığı ❇🚀 UYANIŞHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin