Biraz uzun bir bölüm oldu ama okuyarak seversiniz diye düşünüyorum arkadaşlar ;)
ÖNEMLİ!!!
Oy kullanmayı lütfen unutmayın arkadaşlar. Çünkü hikayeye olan ilginizi hem buradan gözlemlemekteyim hemde verdiğiniz oylarla hikaye daha çok kişi tarafından keşfedilecektir. Devamlılık için bu çok önemli. Oylarınızı unutmayın :) Keyifli okumalar... :)
Kafamın içinde bir çınlama vardı sadece. Etrafımdaki sesler bir uğultu halinde yankı yapıyordu adeta. Sanırım başımda insanlar vardı. Herkes bir şeyler söylüyordu ancak ben ne odaklanabiliyordum ne de söylediklerini anlayabiliyordum. Tek duyduğum şey derinlerden gelen bir sesti. Sultan başımda ağlıyordu, uyanmam için bana sesleniyordu. Zihnim yavaş yavaş kendine geldiğinde doğrulmaya başlamıştım ancak gözlerimi açmakta zorluk çekiyordum. Yavaşça döndüm ve Sultan'ın elini tutarak ''iyiyim'' dedim. Sonra fark ettim ki üzerim ıslaktı. Sebebini anlamaya çalışırken gömleğimin üzerinde yarı ıslak yarı kurumuş kırmızı-kahverengimsi bir sıvı olduğunu gördüm. İlk başta anlayamasam da daha sonrasında tuvaletin bütün zemininin bu sıvıyla kaplı olduğunu fark ettim. İşte şimdi korkmaya başlamıştım: ''Aman Allah'ım bu kan!''. Ayağa kalkmaya çalışıyordum ancak vücudum bana itat etmiyordu. Ağlıyordum, önce kendime baktım, ellerimle kendimi kontrol ettim, kendimde bir yara olmadığını anladığımda çevreme bakınmaya başladım. Fakat hiçbir şey göremedim. Tuvalet zemini boydan boya kan içindeydi, kanlar bir kabinin orada kesişiyordu. Bu en son ses duyduğumu zannettiğim tuvalet kabininin orasıydı. Yaşadığım şokla Sultan'a sarıldım. Canım arkadaşım beni yatıştırmaya çalışıyor bir yandan da ''iyisin bak çok şükür, bu kan sana ait değil'' diyordu. Artık tamamen bilincim yerine geldiğinde etrafımdaki kalabalığı ve fısıldaşmaları yeni fark edebilmiştim. Herkes korkuyla ve garip, anlayamadığım bir yüz ifadesiyle bana bakıyordu. Ben bu duruma nasıl gelmiştim, sadece sınavdan çıkıp elimi yüzümü yıkamak istemiştim, bana kim zarar vermişti ve bu kan kime aitti? Bütün bu düşünceler aklımdan geçtiği anda derin bir acı hissediyordum kafamın içinde. Bu esnada bir polis görevlisinin: ''Komiserim kendine geldi'' dediğini işittim. Komiser bana doğru yürürken arkadan Edip'in koşarak yanıma geldiğini gördüm. Edip can havliyle Komiser 'i yakaladı ve ''lütfen ona zaman tanıyın daha yeni kendine geldi'' dedi. Benim için endişesini anlıyordum ancak bu çabası hiçbir sonuç vermemişti. Komiser onu reddetmiş ve yanıma doğru yürümeye devam etmişti. Yanıma geldiğinde, ''kendini biraz daha iyi hissediyorsan sana sormamız gereken şeyler var küçük hanım'' dedi. Yavaşça kafamı aşağı ve yukarı salladım . Edip ve Sultan ayağa kalkmama yardım ettiler. Tanrım her yerim kan içindeydi kim bilir ne haldeydim . Kotum , ayakkabılarım her yerim kanla kaplıydı ancak polislerin beni salmaya da niyetleri yoktu. Bunu gözlerinden anlayabiliyordum. Bu durumda beni gönderseler garip bir durum olurdu zaten. ''Of! Neler saçmalıyorum ya!''. Komiser ve birkaç polis memuru beni sakin ve boş bir sınıfa geçirdiler. Öncelikle bir kadın polis memuru arkadaşlarımı dışarıda bırakıp bana sakin olmamı ve bazı soruları şuan olay daha tazeyken sormaları gerektiğini ve daha sonra ifade vermek için merkeze gelmem gerektiğini anlattı ve son olarak iyi olup olmadığımı sordu. Başımla konuşabileceğimi onayladım. Kadın polis memuru ve bir arkadaşı sınıftan ayrıldılar. Sınıfta sadece ben, Komiser ve bir erkek polis memuru kalmıştı. Komiser karşıma geçip ''hazırsan başlayalım'' dedi. Onayladım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ŞAH&MAT MI?
Misterio / SuspensoBazı insanlar sadece kendine özeldir. Sadece bir kişidir. Belkide bir çok insanın başta fark ettiği ancak görmezden geldiği, bilmeyerek yapılan hatalarıdır geleceğine engel korkuları . Peki ya Zeynep yüzleşebilecek miydi geçmişiyle, olanlarla.. He...