BU KİTABI TEKRAR HORTLATMA VAKTİ GELMİŞTİ
<<<<<<<<<<<<<<
2004
"Açma gözünü! Korkma!" dedi otuzlu yaşlarındaki adam gürleyerek. Baktığı görüntü içini parçalasa da bunu yapmak zorundaydı. Her şey üst üste binmişken, bugün var yarın yoktu belki. En azından bu çocuk kendini korumalıydı. Kendinden başka kimse onu korumayacaktı, eğer kendini korumazsa aç kurtların olduğu o sofrada yaşayamazdı. Mecburdu, bu yüzden tekrar söyledi. "Korkma!"
"Ama baba çok acıtıyor kulağımı sesi." Dedi kız elindeki ağır silahı zorlukla tutarak. Yedi yaşında bir çocuğun eline verilmemesi gereken bir aletti. Kimsenin eline almaması gereken bir aletken, hele yedi yaşında bir çocuk hiç tutmamalıydı.
"Alışacaksın. Kulağına ninni gibi gelecek bu ses! Öğreneceksin!" dedi tekrardan. "Kapat gözünü!"
Kız istemeyerek gözünü kapattı. Karşı koysa da bir farkı olmayacağını öğrenmişti. Ağlayıp zırlasa da o lanet şeyi elinde tutmak zorundaydı. O gürültülü ses kulağını acıtacak, minicik parmakları tetiğin üstünde duracaktı. Anlamıştı. Daha o yaşında anlamıştı, hiçbir zaman çocuk olamayacağını üstelik daha çocukken. Kendi yaşıtları nasıl davranır görememişti ki, çocuk olsun. Hiç evin bahçe sınırlarından çıkmamıştı ki, çocuk olsun.
"Vur." Dedi adam. Çocuk ikiletmeden çekti tetiği. Kulağını acıtan ses ve parmaklarının arasındaki acı gözünü doldurdu. Silahın geri tepmesi yüzünden tetiği her çektiğinde eli acıyordu. Bunu söylediğinde ise aldığı cevap yine netti. "Alışacaksın!"
"Her zaman görmeyeceksin! Görmesen de bileceksin!" dedi adam. "Burada olacak." Diye devam etti kızın şakağına dokunarak. "Ezberleyeceksin!"
Silahı aldı elinden adam. O gittikten sonra gözü arkada kalmamalıydı. Yüreği parçalansa da öğretmeliydi. En iyi şekilde yetiştirmeliydi kızını, kimseden korkusu olmayacaktı kızın. Annesi gibi yitip gitmeyecekti o ellerde. O ıstırap dolu zamanları yaşamayacaktı. Kimseye boyun eğmeyecekti.
Kız küskün bir şekilde eve girdi. Sade renklerle döşenmiş odasına ilerleyerek kapıyı arkasından çarptı. Beş aydır bir cehennemi yaşıyordu sanki. Acıyordu işte elleri, neden anlamıyordu?
Saatlerce ağladı sessizce. Kimse duymamalıydı, ağlasa bile kimseye göstermemeliydi. Böyle öğrenmişti, ince ince işlenmişti içine. Odasındaki saate baktı. Yedi yaşında bir çocuğun göstermeyeceği olgunlukta yatağından kalktı ve gözündeki yaşları sildi. Omuzlarını dikleştirdi. Tekrar dönmeliydi o azaba, biliyordu ki dönmezse sürüklenerek çıkardı bu yataktan.
Adımları geri geri giderken indi merdivenden. Salonun kapısından geçip masaya ilerledi. Babasının karşısına otururken önündeki kitaplara göz attı. Bugün sıra matematikteydi demek ki. Yavaşça çalıştı babasıyla. Okuma yazma onun için hiçbir şeydi. İki yıl önce öğrenmişti. Şimdiyse yaşından çok büyük şeyleri öğreniyordu.
Odanın içindeki adamları görmezden geliyordu. Hepsi babasının arkadaşlarıydı ona göre. Onu hep el üstünde tutarlardı, bir dediğini iki etmezlerdi. Ama şımarmaya vakti yoktu onun, çocukça isteklere vakti yoktu.
"Baba yeter bu kadar." Bu kadar diye sızlandı. Başı ağrıyordu, okuyamıyordu artık yazılanları.
"Kapat gözlerini." Dedi adam sakince. Kız kapattı.
"Odada kaç kişinin kravatı maviydi?" diye sordu adam kıza bakarak. Her yönden gelişmesini istiyordu. Kızının bir aptal olmadığını biliyordu zira zekasının yüksek olduğunu da. O zekayı işleyecek ve elmasa çevirecekti. Zorla da olsa yapacaktı.