Özgür

42 6 0
                                    

"Yirmi üçüncü yüzyıla hoşgeldin Ela..."

Duyduğum şeye anlam veremiyorum. Bu imkansız! Olasılık dışı!

Nasıl mümkün olabilir?

Leon'un yine asker duruşuna geri dönerek asansörün ön kapısına parmaklarını değdirişini izliyorum. Asansörün içindeki gece görüntüsü muhteşem bir şelaleye dönüşürken kapılar açılıyor.

Kalabalık bir insan topluluğunun içine çıkıyoruz.

Önündeki görüntü inanılmaz, sarsıcı! Etrafımdaki herşey biraz önce Leon'un söylediklerini doğrular nitelikte.

Bulunduğumuz yer stadyum genişliğinde bir salon ve bu devasa stadyumun etrafı şeffaf bir çatının altında toplanmış. Etrafta hareket eden kalabalığı farkettiğimdeyse gözlerim şaşkınlıkla açılıyor. Buradakilerin hepsinin insan olduğundan bile emin değilim. Kiminin ten rengi mavi ya da gözleri çok garip, sanki bir çeşit sürüngen gibi.

Leon beni çekiştirince olduğum yerde donup kaldığımı farkediyorum ve onunla beraber ilerlemek zorunda kalıyorum. İnsanlar biz yanlarından geçerken bize doğru kaçamak ve korku dolu bakışlar atıyorlar. Nedense bizden olabildiğince uzakta durmaya çalışıyorlar. Korkularının kaynağının ben mi yoksa Leon mu olduğundan emin olamıyorum. Üzerinde fazla durmayarak yeniden üzerimizi kaplayan şeffaf fanusun ardındaki dünyayı inceliyorum.

Dünyanın neresinde olduğuma dair halen en ufak bir fikrim yok. Yerden birkaç santim yüksekte süzülen araçlar ve uçsuz bucaksız kurak bir arazi gözüme ilişiyor. Sanki çöl gibi. Tek tük çalılar ve ağaçlar olsa da hepsi de garip, şekilsiz ve cansız görünüyor gözüme. Sanki dışarıdaki bitki örtüsü hastalıklı. Üstelik havada sürekli kum taneleri uçuyormuş gibi her şey bulanık, toz renginde. Güneş bile net değil. Gördüğüm şeyden hoşnutsuz yeniden bakışlarımı içerideki muazzam salona çeviriyorum.

Leon sonunda beni koyu yeşil renkte kasaya benzeyen büyük ve gösterişli bir kapının önünde durduruyor. Kapının üzerindeki DNA'ya benzeyen sarmal ve üç yıldızın bir birleşiminden oluşan kabartma dikkatimi çekiyor. Leon, kapıya avcunu yasladığında altın renkli ışık hüzmesi belirerek kapı yana kayarak açılıyor.

İçeri girdiğimizde ise çok daha farklı bir ortamla karşılaşıyorum. Kendimi sanki büyük bir şirketin yönetim katına çıkmışım gibi hissediyorum. Etraftaki insanlar şık ve profesyonel bir hava içinde ve ofislerinde çalışıyorlar. Önlerinde beliren şeffaf ekranlar üzerinden çalışıyorlar. Açık bir ofise benzeyen alanı geçtiğimizde önümüzde buzlu camlarla çevrili bir oda beliriyor. Odanın kapısının hemen önünde ise siyah kıyafetleri ve silahları ile iki tane koruma bekliyor. Kapıdaki görevliler Leon'u görünce hazırola geçerek selam veriyorlar ve geçmemiz için kapıyı açıyorlar.

İçeri girmeden hemen önce Leon'un elinin kolumu hafifçe sıktığını farkediyorum. Bu bir uyarı mı? Bakışlarımı hafifçe ona çevirsem de yüz ifadesinde hiçbir değişiklik yok. Yutkunarak bu kez içine girdiğimiz odaya kendimi hazrılamaya çalışıyorum.

Önce bembeyaz bir ışığın içine adım atıyoruz. Sanki boşluğa girmişiz gibi ışık gözlerimi alıyor. Sonra tüm bedenimde bir karıncalanma hisediyorum. Korkuyla etrafıma bakıyorum ancak kati bir beyazlık ve Leon'un kolumdaki eli dışında hiçbirşey yok. Beyazlık değişerek yerini açık mavi bir renk alırken birden içine girdiğimiz oda belirginleşiyor ve kulaklarıma asansördeki gibi kuş sesleri doluyor. Ancak o zaman ferah bir genel müdürün odasını andıran bir odaya girdiğimizi anlıyorum. 

CYRONICS Sıfırın AltındaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin