bir

823 37 1
                                    

18.2.2015

"Hey, Jimin." Adımın seslenilmesiyle arkamı döndüm. Yoongi bütün ihtişamı ile ellerini siyah kotunun cebine sokmuş yavaşça yanıma geliyordu. Olduğum yerde durdum ve onu beklemeye başladım.

Yanıma geldiğinde yürümeyi kesmediği için onunla birlikte ilerlemeye başladım.

"Sınav sonuçları açıklanmış, baktın mı?" dediğinde başımı salladım.

"Matematik netin kaç?" Tereddütlüydüm, sınav olduktan ne zaman sonra ona netlerimi söylesem ertesi gün beter halde okula geliyordu. Gözleri şiş ve kızarık, altları morarık, saçları dağılmış ve oldukça bitkin halde oluyordu.

"35." dedim yavaş bir şekilde. "Senin?" diye devam ettiğimde ifadesiz bir şekilde suratıma bakmaya devam etti.

Biz arkadaştık çocukluğumuzdan beri birbirimizi görürdük, annelerimiz çok yakın arkadaştı ve bizi de birbirimizin yanına sürüklüyorlardı. Yoongi odamı bilir, kıyafetlerimi giyer, yatağımda uyurdu. Ama biri bana Yoongi ile yakınlık derecemi sorsaydı ona arkadaşız demekte bile zorlanırdım. Çünkü odama girer ders çalışır, kıyafetlerimi giyer çünkü ders çalışırken rahat olmak ister, yatağımda uyur çünkü ders çalışırken uyuya kaldığından ona yatağımı verirdim. Sürekli aramızda ders ilişkisi vardı.

Suratıma baktı, baktı ve gitti.

Sanırım netim ondan yüksekti ve bu gece bayılana kadar ders çalışacaktı.

Dolabımın şifresini girdim ve açarak elimdeki birkaç kitapla defteri bıraktım. Bir sonraki ders için kitap alıp dolabı kapatarak sınıfa geri döndüm. Yoongi benden bir süre sonra girdi ve elindeki şu şişesini öyle bir sıkıyordu ki sıvadığı uzun kollu tişörtünden kollarının damarları belirginleşmişti.

Gözlerine kırpmaksızın gözlerime bakıyordu. Sadece bana. Bu beni ciddi anlamda korkutuyordu. Onunla bir kere olsun normal bir konuşma yapmayı her zaman çok istemiştim ama bana sorduğu tek şey 'sınav netlerin kaç?' ve 'annemler bugün size geliyor mu?' Gelmediği günler için de 'ders notlarını atar mısın?'  Tarzı basit cümlelerden oluşuyordu.

Onunla yakın olabileceğimizi zaman zaman hissediyordum ama büyüdükçe Yoongi değişmişti. Onu ilk gördüğüm anda bile elimdeki oyuncağı istediğiyle ilgili bir şeyler zırvalayıp beni kumların içine düşürmüştü. Saçlarıma ve gözlerime kum kaçtığı için saatlerce ağlamıştım ama o ağlamaya ilk başladığım anda ellerini saçlarıma daldırıp kumları bir bir temizleyip bana sarılmıştı. 15. yaş günüme kadar bütün doğum günlerime katılmış bütün her şekilde yanımda olmuştu. Fakat liseye geçtiğimizde her şey değişmişti. Her şey.

__

"Jimin, Yoongiler akşam yemeğine geleceklermiş." Annem içeriden seslendiğinde yanına yürüyüp tezgaha yaslandım.

"Miş?"

"Baban davet etmiş, Yoongi'nin babası işinden terfi almış. Kutlama yapacağız." dediğinde başımı salladım.

Yoongi'yle girdiğim her ortamda geriliyordum. Beni fazlaca geriyordu ve hiçbir şey de yapmıyordu.

Odama çıkıp üstümdeki şort kısa kollu pijama kombinini çıkarıp eşofman ve hoodie ikilisi giydim. Saçlarımı ellerimle dağıtarak telefonumu alıp aşağı geri indim. Çok bir süre geçmemişti ki kapı çaldı.

"Jimin, kapıyı aç. Yemeğe bakmam lazım."

"Tamam anne." diyerek ayağa kalkıp kapıya yürüdüm. Yorgun hissediyordum. Biraz ders çalışmam lazımdı ama Yoongi ne zaman bize gelse sadece o ders çalışabiliyordu ve verimli bir şekilde bu evden ayrılıyor ya da uyuyordu. Bense bir şey yapamayıp kitap okuyor bahanesiyle uyukluyor, düşünüyor ya da telefonumla oynuyordum.

Kapıyı açtığımda Yoongi, annesi ve babası ve benim babam hoş bir şekilde karşımda duruyorlardı. Babam her zamanki gibi anahtarımı unuttum bakışları atıp içeri geçerken Yoongi'ye kısa bir bakış attım.

Üstünde kamuflaj bir hoodie, siyah bir pantolon vardı. Güzel gözüküyordu. Gülümsemiyordu. Bana hiç gülümsemiyordu.

"Hoş geldiniz," diyerek tek tek hepsiyle selamlaştım ve yemek sofrasına oturduk, annem yemekleri koyarken Bay Min'in gözleri bendeydi.

"Nasıl gidiyor bakalım okul, son seneniz. Sınavınıza çok az kaldı."

"Evet, iyi gidiyor. Elimden geleni yapıyorum." Yoongi'nin bakışlarını üstünde hissedebiliyordum. Konuşmuyordu. Sinir bozucuydu.

Yemek bitiminde odama çıkmıştık ve o çalışma masama kurulup deli gibi matematik çözmeye başlamıştı. Ben de onu çaprazdan görebileceğim bir şekilde yerleşmiş olan tekli koltuğuma oturmuştum. Kafasını kaldırmıyordu. Sürekli çözüyordu ve gerçekten takılmıyordu. Peki neden benden düşük net yapıyordu?

Yemek yemenin verdiği ağırlık ile elimdeki kitaba odaklanamıyordum. Daha fazla zorlamadan elime telefonumu aldım ve sosyal medyada gezinmeye, biraz da oyun oynamaya başladım.

Bir süre sonra onun sesini duydum. "Jimin, soruyu çözemiyorum." Kafamı kaldırdığımda bana dönmüş olduğunu fark ettim. Neredeyse ağlayacakmış gibi bakıyordu ve içimde bir şeyler koptu.

Telefonumu cebime koyup ayağa kalkarak yanına ilerledim. Masada ona eğilerek soruya bakmaya başladım. Aslında doğru çözmüştü. Sadece küçük bir işaret hatası işlemleri yanlış yapmasını sağlamıştı.

Elime kalemini alıp ona doğru çözümü kısaca anlattığımda beni dikkatlice dinliyormuş gibi duruyordu fakat yorgun gözüküyordu ve bu dikkatini toparlayamamasına sebep oluyordu. Onu bir süre izlediğimde diğer sorularda da benzer hatalar yapmaya başladığında fark etmiştim bunu.

"Anladın mı?" diye mırıldandım beşinci soruyu anlatmışken, ona döndüğümde yakınlık derecemiz aniden geri çekilmeme sebep oldu. Şaşkınlık onun suratında da yer ediniyordu. Yoongi beni sevmezdi, bunu hissedebiliyordum. Ama ben ona karşı ne hissediyordum işte bundan hiç emin değildim.

Yavaşça kafasını salladı ve bıraktığım kalemi alarak bir sonraki soruya döndü.

Koltuğa geri döndüğümde öylece onu izlemeye başladım.

Elleri kalem tutarken çok hoş gözüküyordu. Saçları dağılmış ve sandalyede bağdaş kurarak rahat bir pozisyon yakalamıştı.

"Neden bu kadar çok ders çalışıyorsun?" diye sordum kendime hakim olamazken. Onu buna ne zorluyordu. Sınav korkusu mu? Ben mi? Yoksa başka bir şey mi? 

"Sanki sen çalışmıyorsun?" dedi bana bakmazken.

"Senin kadar değil," diye devam ettiğimde başını bana çevirdi.

"Yalan söyleme Jimin. Hepimiz deli gibi ders çalışıp o netleri yaptığını biliyoruz."

"Senin kadar çalışmıyorum, Yoongi. Gerçekten." dedikten sonra bir süre tepkisini bekledim ve devam ettim. "Neden bu kadar kendini zorluyorsun anlamıyorum. Her gün daha fazla çalıştığını görebiliyorum. Uykusuz kalıyorsun ve bu senin zararına oluyor, netlerinde fazlalık sağlamıyor. Sadece seni daha çok üzüyor." dediğimde öylece birbirimize baktık.

Bir anda eşyalarını toplamaya başladı ve ayağa kalktı.

"Ne biliyorsun ki Jimin. Sadece yalan söyleyip duruyorsun." diyerek odamdan çıktı. Daha sonra onun sesinin ve diğerlerinin karıştığı bir diyalog duydum. En sonunda da dış kapının kapanma sesini.

can't hold usHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin