11.1.2018
"Sen iyi misin?" diye yanımdan konuşan Hoseok'a ilk başta cevap veremedim. Onunla yaklaşık bir hafta önce dans kulübünde tanışmıştık.
Canım sıkıldığı için yeni şeyler denemek istemiştim ve tek ilgimi çeken şey olan dans kulübüne katılmaya karar vermiştim. Ama dans edemiyordum, izlemeyi çok seviyordum. Ve Hoseok tam bir dans makinesiydi. Beni anında kendine bağlayıp ona hayran kalmamı sağlamıştı.
Bahçede kampüsün içindeki kafeden aldığımız kahveler ile köşedeki bir bankta oturuyorduk. Başım ağrıyordu, on gündür Yoongi aklımdan çıkmıyordu ve cidden yapacak hiçbir şeyim yoktu. Okula geliyor, ders dinliyor, eve gidiyor ders çalışıyordum. Tek isim buydu.
Kahvemle oynamayı kesip başımı kaldırdım. "İyiyim," diye mırıldanarak karşılık verebilmiştim bir süre sonunda.
Kahvem soğumak üzereydi. Mutsuzdum. Yoongi ile yılbaşı akşamından beri konuşmuyorduk. Sabah uyandığımda yoktu ve bir kez bile mesaj atmamıştı. O atmadığı için ben de atmamıştım ve bu döngü sürmeye devam ediyordu. Kampüste onu göremiyordum çünkü bu bir hafta derslerimin ağırlığı çok fazlaydı. Sürekli bir ek ders koymuşlardı ve ben de kulüplere katılarak bir şeyler yaptığımı hissetmek istemiştim.
"Min Yoongi'yi tanıyor musun?" diye aniden sorduğunda Hoseok bakışlarımı kahvemden çekip tekrar yüzüne çıkardım. Ne söylemeliydim. Onu tanıyordum ama bir o kadar da tanımıyordum.
"Pek sayılmaz," diye mırıldanıp kahvemden bir yudum aldım. "Neden sordun?" dediğimde omuz silkti ve ağzını araladı.
"Buraya bakıyor ve beş numara miyop olsam bile o bakışların bana olmadığını anlayabilirim." dedi ve tekrar omuz silkti. Aklımda birkaç soru vardı. Yoongi daha ikinci yılından nasıl böyle tanınabiliyordu? Neden buraya bakıyordu? Hoseok onu tanıyorsa o da Hoseok'u tanıyor muydu?
Oraya bakmadım. Bakmak istemedim. Görmek istemedim. Göz göze gelmek istemedim. Sadece Kahvem ve asfalt arasında gözlerimi gezdirdim.
"Buraya geliyor," diye mırıldandı Hoseok kulağıma doğru. O da son bir nasıl atıp odağını Yoongi'den çekmişti. Hızla başımı Hoseok'a doğru kaldırıp konuştum.
"O da seni tanıyor mu?" diyerek oldukça hızlı bir şekilde konuştuğumda Hoseok da bana aynı şekilde cevap verdi.
"Yani... Birkaç kez konuşmuştuk." dedi ve telaşlı bakışlarını üstüme dikti. Tam bir şey daha söylemek için ağzımı açmıştım ki Yoongi'nin konuşması bana engel oldu. Dudaklarımı yalayıp kahve bardağımın kapağıyla oynamaya başladım. Bakışlarım yerdeydi. Yoongi'ye bakmak istemiyordum. Ona hala kırgındım ve kat diye tekrar her şeyi düzeltemezdi.
"Hoseok, n'aber?" dediğinde Hoseok ayağa kalktı ve kısaca selamlaştılar. "Ne yapıyorsunuz burada?" diye devam ettiğimde bakışlarım hala yerdeydi.
"Hiç, oturuyorduk." dedi Hoseok oldukça sakin bir tonda. İstemsizce bacağımı sallamaya başladım. Kahvemin soğuduğuna yüzde yüz emindim ve artık buradan gitmek istiyordum.
"Jimin," dedi Yoongi. O an aniden titredim ve başımı kaldıramadım. Bir müddet daha yere baktıktan sonra yavaşça yukarı doğru baktım. Yoongi yine sade ama bir o kadar da iyi gözüküyordu. Bir hafta öncesine kadar açık olan kızıl saçları şimdi ilk boyadığı kızıllıktaydı. Üstünde siyah bir hoodie, koyu yeşil bomber ceket, altına siyah pantolon vardı.
Ve biz çok benziyorduk.
Üstümde siyah uzun kollu bir tişört, üstüne aldığım koyu yeşil yağmurluk tarzı ceket ve siyah pantolonlaydım. Hava fazla soğuk değildi bu yüzden bunu tercih etmiştim ve sanırım Yoongi de benim gibi düşünmüştü.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
can't hold us
Fanfictionsevgilim bizi tutamazlar çünkü bu dünya aşkımız için çok dar. min yoongi & park jimin| ©muudita 2019