yedi

311 37 8
                                    

12.10.2017

Jimin

23.56

Kapı hızla çalınınca uyuşuk hareketlerle giderek yine aynı yavaşlıkla açtım. Karşımda nefes nefese kalmış bir Min Yoongi vardı. Kızıl saçları alnına yapışmış, boynu da terli gözüküyordu. Üstünde siyah bir hoodie ve siyah bir pantolon vardı. Üstünde de siyah kot ceket vardı. Elinde birkaç poşet tutuyordu. Burnu kızarmıştı. Gözleri dolmuştu çünkü hava çok soğuktu bunu dikildiğimiz on beş saniye boyunca çok rahat hissetmiştim.

"Yetiştim," dedi ve beni hafif iterek içeri girdi. Arkasından kapıyı kapattığımda mutfağa doğru gitti ve elindekileri masaya bıraktı. Hızla açarak onları hazırlamaya başladı. Bu işlemi oldukça hızlı yapıyordu, neye bu kadar çabalıyordu anlayamamıştım.

Pastayı ortaya koyarken üstüne mumları dizmeye başladı, iki tane mumu sol tarafa ve iki tane mumu da sağ tarafa dizdi. Cebinden çıkardığı çakmakla onları hızlıca yakarken bana işaret yapıp içeceği gösterdi. Dediğini anlayarak içecekleri büyük bardaklara koyduğumda pastanın iki yanına yerleştirdim. Bıçak ve çatalda çıkardıktan sonra Yoongi de tabakları aldı ve karşılıklı masaya yerleştirdi.

Telefonunu çıkarıp saati kontrol etti. Şu an evi aydınlatan tek ışık mumların aleviydi. Fazla ışık seven biri değildim bu yüzden evde genelde ciddi anlamda isim olmadıkça ışık açmıyordum. Geceleri çalışırken de masa lambamı kullanıyordum zaten.

İstemsizce elim telefonuma gitti ve saate baktım.

23.59

Geleli üç dakika olmuştu ve tüm bunları hazırlamayı sadece üç dakikaya sığdırabilmişti.

Yanıma yaklaştı ve bıçağı tutmamı işaret etti. Dediğini yaptığımda bir şeyleri yeni yeni idrak ediyordum. Elimde tuttuğum telefonuma tekrar baktığımda tarih dikkatimi çekti. Bugün 12 Ekimdi. Ve yaklaşık otuz saniye sonra benim doğum günüme girecektik. Kafam o kadar başka bir yerdeydi ki cidden bunu bile unutur hale gelmiştim.

Telefonumu masaya bıraktım ve elimdeki bıçağı istemsiz bir şekilde sıkmaya başladığımda eş zamanlı olarak da gözlerim dolmuştu.

Yoongi bana güzel bir gülümseme ile bakıyordu ve bir anda telefonundan hoş bir melodi açarak konuşmaya başladı. On beş yaşımdan önce bütün doğum günlerime katılırdı. Asla aptal doğum günü şarkısını sevmediğimi bilirdi. Ve de asla şaşalı hediyeler ile süslü yeni yaş kutlaması cümlelerini. Onun hoş melodi eşliğinde fısıldadığı tek cümle zaten bana oldukça yeterdi.

"Doğum günün kutlu olsun, Park Jimin."

Saat tam on ikiyi gösterirken söyledi gözlerime bakarak. Neden böyle hissettiğimi bilmiyordum. Neden ağlamak istediğimi bilmiyordum, fakat kendimi ansızın çok yorgun ve uykulu hissetmeye başlamıştım.

Pastaya ilk kesiği atıp bıçağı kenara bıraktığımda Yoongi yavaşça kollarını belime doladı, aniden şok olurken ona karşılık olarak ellerimi boynuna sardım. Çok güzel kokuyordu. Cidden çok güzel kokuyordu. Burada uzun bir süre bu şekilde durabilirdim fakat ikinci dakika da uykuya dalardım.

Ayrılırken ben hala şaşkın o işe gülümsüyordu. Gülümsüyordu. Bana yıllar öncesinde gülümsemeyen insan cidden şu an bana gülümsüyordu. Değişmiş olmasını neye bağlamam gerektiği ile ilgili hiçbir fikrim yoktu.

"Teşekkür ederim," diye mırıldandım yavaşça ve devam ettim. "Gelmeseydin tek planım yatağımda biraz kitap okuduktan sonra uyumak olurdu." dedim hafif gülümseyerek.

"Unutmadım." dediğinde kaşlarımı çattım.

"Peki neden şimdi?" dediğimde bir süre suratıma baktı. Devam etme gereği duydum ve ona açıkladım. "Peki neden şimdi unutmadın? Bundan iki yıl öncesinde neden unuttun?" dediğimde gözlerini kaçırdı.

"Öyle gerekti." Bu istediğim cevap değildi. Bu bir cevap bile değildi. "Şu an yanındayım bence önemli olan bu olmalı," dediğinde sinirlendiğimi hissediyordum.

"Önemli olan bu değil," dedim kendimi tutamayarak. Bunun uzamasını ben de istemiyordum ama bir şey söylemeden duramıyordum.

"İki yıldır yoksun Yoongi. Öncesinde bana arkadaş olmadığımızı söylüyorsun, şimdi de bana cidden arkadaşınmışım gibi davranıyorsun." dedim ve onun sandalyeye oturuşunu izledim. İçeceğinden bir yudum aldı ve gözlerime bakmaya başladı.

"Sadece yapmam gerekeni yaptım ama bundan pişman oldum." dediğinde ben de oturdum ve yüzüne bakmayı sürdürdüm.

"Anlamıyorum," dedim mırıltıyla başımı da eş zamanlı iki yana salladım.

"Her neyse, haydi mumları üfle ve bir dilek tut." dedi içten bir şekilde.

Ve yaptım.

Mumları üfleyip içten bir dilek diledim. Daha önce Tanrı'ya hiç bu kadar dürüst olmamıştım. Yoongi gözlerimin içine bakarken dürüstçe bir dilek dilememek mümkün değildi zaten.

"Ne yapmak istersin?" dedi neşeyle. "Bugün senin doğum günün, istediğini yapalım, sana eşlik edeceğim." dediğinde bir süre düşünmek için sessiz kaldım.

Ne isteyebilirdim ki iki yıldır doğum günü kutlamıyordum genelde doğum günümde sadece boş aktiviteler yapardım ve kendime ayırırdım. Ders yoktu, insanlar yoktu. Sadece ben vardım. İki yıldır. Üniversiteye geçtiğimden beri ailemden uzakta olduğumdan dolayı çok abartılı kutlamazdım doğum günlerimi. Fakat şu an Yoongi de buradaydı, ne isteyebilirdim ki?

"Bilmiyorum," dedim. Kısıkça güldü.

"Film izleyebiliriz, oyun oynayabiliriz, konuşabiliriz, ne istersin?"

"Yorgunum," diye mırıldandım ve devam ettim. "İstersen sana yatağımı verebilirim, koltukta uyurum, oldukça rahat." dedim ve pastadan bir çatal aldım.

Şarabından bir yudum aldı ve yüzümü inceledi.

"Gerçekten yorgun gözüküyorsun." dedi ve şarabından bir yudum daha alıp kadehi masaya bıraktı. Ben de onu taklit ettim.

"Rahatsız olma, giderim birazdan." dedi ve pastayı tırtıklamaya başladı. Anında karşı çıktım.

"Saçmalama, hava buz gibi. Hem artık otobüs falan kalmamıştır." dediğimde kafa salladı. Fakat sonra hiç beklemediğim bir cümle kurdu.

"Birlikte uyuyabiliriz." Şaşkınlığım yüzümden belli oluyordu. Belli ediyordum çünkü bunu engelleyemiyordum.

Lâkin tek bir kelime edemeyip bir nevi kabul ettiğimi söylemiş oldum.

Birlikte bulaşıkları yerleştirip pastayı buz dolabına koyduk. Odama geçtiğimizde ona rahat bir pijama takımı verdikten sonra yatağın sol tarafına geçmesini bekledim. Sağ taraf kendimi bıraktığımda sırt üstü yatmayı sürdürdüm.

"Evine geri dönmelisin." dedi elini başımın üstüne atarken bir an saçlarımı okşyacak sanarak kısa çaplı titreyip bütün algılarımı kaybettim. Her şey o kadar hızlı oldu ki Yoongi'nin söylediği şey uçup gitti aklımdan.

"Hm," diye bir homurtu çıkardığımda söylediği şeyi tekrar etti ve ona sebebini sorduğumda bu sefer o sessiz kaldı.

Kalp atışlarım hala normale dönmemişti. Hala çok hızlılardı. Ve daha da hızlanmasına sebep olacak bir şey oldu. Yoongi yüzüme baktı, gözlerime baktı ve cidden de elini saçlarıma attı ve bir süre okşadıktan sonra 'iyi geceler' diyerek arkasını döndü. Ona çok sonra cevap verebilmiştim. Duyup duymadığından emin değildim, çoktan uyumuş olabilirdi.

Aniden bütün dengemi alt üst etmişti. Ve etmeye de devam edecek gibi hissediyordum. Çünkü stresten uzun bir zaman daha uyuyamazken Yoongi hareketlenerek kolunu belime sardı. Kokusu yatıştıtrıcı bir etki bırakıp dokunuşuyla mayışırken ikimizde asla uyanamamış ve derslerimizi kaçırmıştık.

can't hold usHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin