Ayaz ve bilinmeyenleri…
Ayaz’ı ilk gördüğüm günden beri bu 3 kelime ile dost halinde yaşıyorum. Ayaz ve bilinmeyenleri. Evet, itiraf ediyorum; ben Ayaz’ı bilmiyorum.
Ayaz’ın nasıl biri olduğunu, ne zaman doğduğunu, ne zaman yürüdüğünü, ne zaman konuştuğunu, ne zaman okuma yazmaya başladığını, ne zaman en çok sevindiğini, ne zaman en çok üzüldüğünü, ne zaman en çok ağladığını, ne zaman heyecanlanıp kalbinin hızla çarptığını, ne zaman beni fark ettiğini, ne zaman benim adımı öğrendiğini, ne zaman işe başladığını ve bana aşık olup olmayacağını bilmiyorum.
Ayaz’a aşığım, diye ortalıkta geziniyorum evet. “Ayaz benim ilk aşkım.” 4 kelimeden oluşan basit bir cümle sürekli ağzımda sakız gibi dolanıyor ama bu cümle gerçeği ne kadar yansıtıyor? Aşk gerçekten nedir Mavi? Aşk? Bu sorunun cevabına gerçekten Ayaz’ı mı veriyorsun?
Beynime göre; beynimin cevizin yapısını andıran kıvrımlarında dolaşan ve düşündükçe o kıvrımları daha da artıran “Aşk” kelimesi aslında gerçek olmayan bir duygu. Ya da her neyse işte. Beynim çoğu zaman kalbime nazaran daha mantıklı düşünebiliyor. Beynim, aşk denen şeyin sadece vücudumda kan yoluyla dolaşan birkaç hormon olduğunu fısıldıyor ruhuma. Erkeklerde testisler tarafından üretilen testosteron; dişilerde ise yumurtalık tarafından üretilen östrojen adlı hormonlar bizim aşk denen şeye inanmamıza yol açıyor. Bunun yanında mutluluk veren dopamin ve serotonin hormonları da bizim aşk denen ama aslında olmayan şeye inanmamıza yardımcı oluyor.
Beynim böyle söylerken kalbim kesinlikte tam zıddını ima ediyor.
Kalbime göre “Aşk” kelimesi soluk almak kadar gerçekçi olan bir durum. İnsan soluk almadan en fazla 3 dakika dayanabilir. Daha fazla soluksuz kalırsa şuuru kapanır daha sonra beyin ölümü gerçekleşir. Aşk da böyledir. İnsan aşka muhtaçtır ve aşksız yaşayamaz. Sadece bir insana bağlanmak aşktan sayılmaz. İnsan insandan başka sürü ile şeye aşık olabilir. Bir kitap mesela. Okuduğun kitabın içinde geçen bir cümle ya da kelime. Bir kahve, deniz, kum, soğuk, kar, rüzgar, ayakkabı, cep telefonu, mavi renk…Daha birçok birçok.
Beynim ve kalbim işte şuan derin bir münazara içinde -her zamanki gibi-. Bir yandan aşkın hormondan başka bir şey olmadığını savunan beynim diğer yanda ise aşkın nefes kadar önemli ve gerçek olduğunu savunan kalbim.
Ben bugün ilk kez farklı bir şeye inanacağım. Beynime… Her zaman beynimi umursamadan kalbimin söylediklerine inanmıştım. Böyle çatışmalarda kalbimin esiri kesiliyordum resmen. Bugünden sonra ise duygularımı kalbim ile değil de beynim ile kontrol edecektim. Buna en sevdiğim rengin ve ismimin üzerine yemin ederim.
Kalbimden ruhuma giden tüm kanalların önüne koca bir set kurdum. Artık beynimden ruhuma giden kanalları açtım. Beynimin ruhumu etkilemesi ise saliseler aldı.
Ayaz’a aşık olduğumu ise şuan itibari ile reddediyorum. Beynim böyle söylüyor çünkü. Ona sonuna kadar hak veriyorum. İnsan aşık olduğu insanı bilmez mi? Bilir, bilmeli... Benim Ayaz hakkında bildiklerim, sahibi tarafından terk edilmiş bir tarlada açan küçük çiçekler gibi. Rüzgar yoluyla tesadüf eseri tarlaya tohumları yayılmış küçük çelimsiz çiçekler kadar güzel ve az… Lakin Ayaz hakkında bilmediklerim, sahibi tarafından terk edilmiş bir tarlada çıkan yabani otlar gibi. Boş bir fırsat bulunca aniden çoğalan ve etraftaki her şeye zarar veren yabani otlar. İşte Ayaz’ın bilinenleri ve bilinmeyenleri beynimde tam da bu şekilde anlam buluyor.
Onun hakkında bunca bilinmeyen varken aşk denen şeyin varlığından bile söz edilemez. Ben Ayaz’a aşık falan değilim. Bunu kabul ediyorum, kesinlikle! Ben sadece Ayaz’ın sessiz ruh haline ve onun kapalı kutu gibi olmasına her zaman hayran kalmış biriyim. Bu kadar. Ayaz benim içimde bu kadar. 7 yıl önce başlayan bu şey kesinlikle aşk değil sadece bir hayranlık.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mavi!
RomanceMavi, kendi halinde yaşayan, etrafındaki insanlarla ilişki kurmayı sevmeyen ama kendi içinde kocaman bir dünyası olan gözlerinin rengini isminde taşıyan ve belki de hayatımızın içinde yer alan bir genç kızdır. Lisenin sonuna kadar asosyal şekilde ya...