Louis odadan çıkar çıkmaz Harry hıçkırıklara boğulmuştu. Bunu yapmak her şeyden daha zordu. Bunu daha fazla yapamazdı, onu bir daha göremezdi. Görürse dayanamaz, sarılırdı ona. Anlatırdı herşeyi, yalan söylediğini, ona aşık olduğunu ve öleceğini. Ama yapmamalıydı, bu Louis'yi mahvederdi. Harry zaten ölecekti, en azından Louis yaşamalıydı.
"Lanet olsun! Yapamıyorum, dayanamıyorum! Ölmek istiyorum!" Yatakta dizlerini göğsüne çekti ve ellerini yüzüne bastırdı. Son kalan gücüyle ağlamaya başladı.
Louis'de de durumlar farklı değildi. Arabasına binmiş, yine son hızda nereye gittiğini bilmeden bir yere sürüyordu. Sinirle direksiyona vurdu. Harry ne yapmıştı ona? Büyülenmiş gibiydi. Canını yaktığı halde ona yaklaşmak istiyordu. Onu istiyordu. Ölesiye istiyordu. En azından iyileşmeliydi. O ölürse Louis yaşayamazdı.
Geldiği uçurum kenarında arabayı durdurdu. Buraya ilk kez üzüntüyle geliyordu. Buraya Holdingle ilgili güzel bir iş yapıldığında mutlu olduğu için gelir, tek başına vakit geçirirdi. Ancak şimdi ağlıyordu. Bir çocuk için ağlıyordu. Hasta bir çocuk için. Belki Louis bilmiyordu ama ölüm döşeğinde bir çocuktu ağladığı kişi. Belki bunu bilse uçuruma daha da yaklaşırdı, kendini bırakırdı. Harry bunu düşündüğü için onu kendinden soğutmaya çalışıyordu. Pek beceremiyordu, ancak çabalıyordu. Gerçekten çok çabalıyordu. Yıllardır sırılsıklam aşık olduğu adama gitmesini söylüyordu. Ona yalan söylüyordu. Bu gerçekten fazlasıyla zordu.
Louis gözünden akan yaşı sildi. Buna nasıl dayanabilirdi? Aşık olduğu çocuk ona iyi olduğu hakkında yalanlar söylüyor, ondan nefret ettiğini dile getiriyordu her defasında. Bu çok acımasızcaydı.
İkisi içinde. İkisi içinde ölesiye zordu. Belki de yapacak bir şey yoktu. Ya da vardı, ama bilmiyorlardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Brave {Yarı Texting} (Larry Stylinson)
Teen Fiction"Ne istersen yaparım, Harry. Ama senden vazgeçmemi isteme benden." They're kinda share that really.