dix-neuf

1.3K 102 10
                                    

"elimi tutmazsan düşeceğiz

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

"elimi tutmazsan düşeceğiz."

mavi saçlı, yanında koşarak gözlüklerini düzelten çocuğun ellerine gülümseyerek tutunduğunda daha hızlı koşmaya başladılar. kornalar ve gürültüler içinde yolun karşısına geçtiklerinde taehyung mavilerini parmaklarıyla karıştırarak nefeslendi.

"nereye geldik?"

yoongi kafasını yana eğerek önünde durdukları binaya baktı. "iş yerime."

bu taehyung'u şaşırtmıştı. daha önce karşısındakinin böyle bir şey yaptığını hatırlamıyordu, hatta yoongi'nin iş arkadaşları dışında kimsenin stüdyosuna girmesine izin vermediğini de biliyordu. "beni stüdyona mı getirdin?"

mavi saçlara dalan yoongi sırıtmasını kesmeden yeniden el ele tutuşmalarını sağladı ve binaya girdiler. saat yine geceyarısını geçtiği için bina loş ışıklarla kaplı ve bomboştu.

"yoongi," dedi diğeri gerginlikle. "asansöre nasıl bineceğiz?"

"binmeyeceğiz ki."

taehyung bir kez daha şaşırarak baksa da merdivenlere doğru sürüklenmişti. sızlanmaya başladığında çoktan ikinci kata çıkmışlardı. "ama yoongi," dedi neredeyse ağlayacak sesiyle. "stüdyonun on beşinci katta olduğunu söylemiştin."

"eh, biraz yorulacağız." yoongi önlerindeki basamaklara bakarak iç çekti.

yorulmuşlardı.

sekizinci katta ara verdiklerinde, on birinci katta taehyung demirliklere tutunup soluklandığında, on üçüncü katta yoongi kendisini bile zorla taşırken mavi saçlıyı çekiştirdiğinde.

ilişkilerini ilk kez bir tahterevalli yerine merdiven olarak düşündüler. taehyung bu fikri ortaya attığında on ikinci kattalardı. "yoongi," demişti söylemeye aşık olduğu ismi çağırarak. "belki de geçtiğimiz yollar çıkmamız gerekenler merdivenlerdir."

evet, kesinlikle böyleydi taehyung'a göre. asansör çalışmıyordu, anlaşamadıkları yerler olduğu gibi.

ilk başta tırmanmak kolay olsa da bir yerden sonra oturup soluklanmaları gerekmişti. yine de yoongi, aynı basamakta dinlendiklerini farkettiğinde gülümsemekten alıkoyamadı kendisini.

artık onun stüdyosundalardı. taehyung büyük bir heyecanla içeriye girdiğinde önce şaşkınlıktan tepki verememiş, sonrasında büyük bir merakla etrafı gezmeye başlamıştı. gittiği her yerde yoongi yanındaydı ve elini bırakmıyordu. baktığı her küçük ayrıntıda gözleri daha da ışıldayan taehyung, yeniden bütün hücreleriyle aşık olduğunu hissediyordu. bütün müzik aletlerini onun kullandığını hissederek dokundu. piyanonun tuşlarını birlikte gezdiklerinde bile parmakları iç içeydi.

manzarayı gören boydan camların karşısındaki koltuğa oturduklarında, hatta taehyung karşısındaki şehir ışıklarından büyülendiğinde bile yan yanaydılar.

yoongi bütün bu süre boyunca taehyung'u izlemişti. oğlanı mutlu etmenin ne kadar kolay olduğunu farkettiğinde eski kalıplarına ve düşüncelerine kızdı. stüdyosunu ona açabilirdi, hatta buraya en çok hayranlıkla mavi saçlarını karıştıran bu gencin yakıştığını düşünüyordu.

narin hareketlerle bileğini tutup ayağa kalktığında taehyung'un bir kez daha piyanonun önündeki küçük koltuğa oturmasını sağladı. yüzü kendisine dönüktü ve yoongi dünyada en çok sevdiği iki şeyin bir arada böylesine güzel görünmesine ağlamak istedi.

ellerini yavaşça arkasındaki piyanoya yaslarken sert bastırmamış ve notaların yumuşak çıkmasını sağlamıştı. ikisi de birbirine bakıp güldüğünde yoongi oyuncu bir tavırla eğildi. "beğendin mi?"

"doğrusunu söyleyeyim mi?" taehyung bir elini yanağına götürüp düşünür gibi yaptı.

"dinliyorum."

gözlerini kocaman açan taehyung "evet!" dedi kısık tondan, heyecanla. "bayıldım!"

yoongi omzunu silkerek bir elini piyanodan kaldırdı ve karşısındakinin göz kapaklarına düşen saçları yana ittirdi. "daha önce getirmediğim için özür dilerim."

bir süre bakıştılar.

uzun bir süre.

"dokuz," taehyung sonunda konuştuğunda fısıldıyordu.

"on oldu." aynı tondan yoongi konuştuğunda biraz daha yaklaştı.

"hayır," dedi taehyung gülümseyerek. "saniyeleri saymıyordum."

yoongi merakla baktığında diğerinin bakışlarının kendi dudaklarının üzerinde olduğunu farketti. "dokuzuncu günü bitiriyoruz."

ikisi de zorla nefes aldığında taehyung yoongi'nin kollarına tutundu güç almak için.

"24 saatim mi var?" yoongi meraklı bakışlarını taehyung'un yüzünün her santiminde gezdiriyordu.

taehyung gözlerini kapatarak soludu. "diyorum ki," gözlerini daha da sıkı kapattı. yoongi onu gözlerinden öpmüş olmayı diliyordu. "burada bitirelim bu işi."

yoongi korkuyla irkildiğinde geri çekilmek istese de taehyung yeniden kollarına tutundu. "ne demek bitirelim? gidiyor musun yani?" gittikçe kısılan ses tonu kendisini ele verdi. "gitme taehyung, ne olur."

taehyung yeniden "diyorum ki," dedi gözlerini ürkekçe açarken. soluklarının birbirine karışmasını ikisi de seviyordu. "öp beni ve iyileşelim."

yoongi gözlerini sonuna kadar açtığında diğeri devam etti.

"onuncu günün sabahına ellerimiz kenetli uyanalım istiyorum."

biraz bile düşünme payı bulmadan yoongi öne atıldığında, taehyung kollarına attığı parmaklarını sıktı.

taehyung daha sonra bu anı düşündüğünde, öncesinde sevdiği bir kitapçının ona söylediklerini hatırlayacaktı. "ufaklık, yeni doğmuş gibi hissettirildiğinde bunun ne kadar kutsal bir his olduğunu anlayacaksın."

rahatlamış ifadesiyle yoongi, ellerini sürekli izlediği mavi saçlara daldırdı. "seviyor olmak yetmiyorsa, gerçekten sevilmeyi bekle. sözlerin iyileştiremediği hiçbir yara olmadığını farkettiğinde, artık seviliyor olduğunu hatırla."

onuncu günün sabahına, artık ağrıtmayan yaraları ve kenetli elleriyle uyandılar.

stüdyosundan ayrılırlarken büyük olan, bir dahaki gelişlerinde masasının kenarındaki mavi saçlıya ait fotoğrafı ona göstermeyi not etti.

hold my hand |taegiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin