4; farklı gerçeklikler pratiği

1.3K 208 113
                                    

  Melek hastaneden dönüp yaptığı saygısızlıklara göz yummayışım ardından beni salondaki koltukta karşısına oturtmuş, birkaç saniyedir endişeli bir şekilde beni izliyor, bir yandan da konuşmak için uygun kelimeleri bulmaya çalışıyordu. Sabrımın tükendiğini hissederken "Konuşacak mısın artık?" diye sordum. Söyleyeceği şey her neyse kaldırabileceğime emindim, aramızda olup biten şeylerden habersiz olan asıl kişi kendisiyken, hem de. Her ne olduysa olmuştu ve melek olduğunun farkında değildi, kendini insanların içinde kullandığı kimliğine fazla kaptırmıştı. Öyle kaptırmıştı ki etrafındaki meleklerin de farkında değildi, Namjoon denen herifin de ona her şeyi anlatmak gibi bir derdi yoktu, gözlemlediğim kadarıyla.

Yutkundu. O kadar gergin ve endişeli görünüyordu ki benim de hislerini paylaşmama ramak kalmıştı. "Portaldan geçip geldiğin yere, trenle iki saatte ulaşamazsın, hyung." diye başladı konuşmaya, gözlerimin şüpheyle kısıldığını hissederken acaba ulaştırma konusunda gelişmeler oldu da yol süresi mi azaldı diye düşünüyordum çünkü açıklaması kulağa mantıklı gelmiyordu. "Burası... senin bildiğin Seul değil."

Bilinçaltım açık zihnimden önce çalışmış, meleğin kullandığı kelimeler bana yıllar önce Soona'yla yaşadığım bir muhabbeti hatırlatmıştı ama anılara dalmanın sırası değildi. "Seul demiştin."

"Seul." dedi bakışlarını gözlerimden çekmeden. Her bir hareketimi dikkatle izliyordu. "Ama başka bir Seul."

"Noona?" Odaya girdiğimde Soona'yı dolabının önünde, yerdeki çantaya koyması için hizmetçisine birkaç kıyafetini işaret ederken bulmuştum. Yalnız olmadığımızı anlayınca panik içinde, "Majesteleri?" diye düzelttim kelimemi. Beni görünce yüzü aydınlanmış, "Suga!" diyerek kollarıma koşmuştu. Normal zamanlarda diğer insanların yanında böyle samimi davranmazdı bana karşı, birbirimize karşı duyduğumuz sevecenliğimiz, fiziksel ilgimiz bu odanın duvarlarıyla sınırlı kalırdı. Ben bile bir süre sonra onun bu soğuk yüzünü taklit etmeyi öğrenmiş, hislerimi bastırmaya alışmıştım. Şimdi yanımızda bir çalışan varken beni böyle hisli bir şekilde kucaklaması bu yüzden garibime gitmişti, sarılışına karşılık bile verememiştim. Omzunun üzerinden hizmetçi kadınla göz göze geldiğimizde çalışan utanarak başını önüne eğmişti. "Babam sonunda izin verdi!" dedi sevinçle Soona, benden ayrılırken. "Kütüphaneye gidiyorum!"

Elleri omuzlarımdaydı, söylediği şeyi anlamaya çalışırken gözlerimi kısmıştım. Bir tepki vermeyi geciktirdiğimde çekindiğimi düşünerek hemen arkasına dönmüş ve çalışanını resmi bir dille odadan postalamıştı. Kapı kapanır kapanmaz gülen gözleri yeniden benim soru işaretleriyle dolu olan gözlerimi buldu. "Uçağımız birkaç saat sonra, hadi, sen de hazırlan."

"Noona, bir saniye..." Birkaç adımla tutuşundan kurtulup geriye çekilmiştim, avuç içlerim duraksamasını istercesine havalandı. "Yetişemiyorum."

"Mısır'a gidiyoruz!" dedi gülerek. "Farklı gerçeklikler teorisiyle ilgili bölümü kraliyet ailelerine açıyorlarmış, evlenmediğimiz için sen giremeyeceksin tabi ama sen de farklı bölümlerle ilgilenirsin ve-"

"Kim Soona." dedim konuşmayı kesmesi için, ciddi bir sesle. "Bu akşam konserim var."

Unuttuğu için özür dileyeceğini, en azından birazcık da olsa üzüleceğini düşünmüştüm ama nişanlım "İptal edersin!" diye şakıdı. "Hatta dur, ben hemen-"

"Ben gelmiyorum." diye kesip attım. Sinirlendiğinde beni saraydan kovacak kıvama bile gelebiliyordu ama o an için gerçekten de umurumda değildi. Öğrencilerim aylardır bu konsere hazırlanıyordu, onları böyle bir şey için yarı yolda bırakamazdım. "Tek gidersin, yok gitmem diyorsan da aç interneti oradan oku her ne okuyacaksan."

the sixth book // yoonminWhere stories live. Discover now