AİR~3 | Mürekkebi Zehirli Vasiyet

133 14 24
                                    

Açıklama!!

Roan'ın düşünceleri ve diyalogları size rahatsız edici gelebilir ancak ben uyarımı baştan yapmıştım. Kitabın geçtiği zamanı ve karakterlerin gelişimini göz önüne alarak yargılayın lütfen.

***

Kral Aiden oğlu Roan, günümüzden birkaç hafta öncesi

Kalabalığın gürültüsü atın üzengi demirinden siyah postallarını çekip bir savaştan dönmemiş gibi kuvvetle ayaklarını yere basan prensle kesildi. Bir zamanlar yeryüzündeki en güzel esmer güzellerden biri olan annesininkiyle aynıydı teniyle saçlarının uyumu. Hoş, şimdi annesi toprağın altında çürüyordu, Roan ise toprağın üstünde.

Atını almak üzere koşan köle yanına varınca sıkıca tuttuğu yuları serbest bıraktı, kollarındaki kas ve damarlar da gevşemişti. "Kara" diye seslendiği biricik kızı -yani atı- ahıra götürülürken kendisi de
kısık gözlerini halkın üzerinde, korkuyu bütün kalplerde gezdiriyordu.

Kral ve Merhum Kraliçe'nin tek çocuğu, Veliaht Prens Roan bütün gözlere hitap eden heybetiyle meydanın ortasında dikilip tek kelime etmeden insanları izliyordu.

Dul kadınlar çoktan fısıldaşmaya, çirkin fahişeler ona dik dik bakmaya başlamıştı bile. Satıcılar tezgahlarını sessizce kaldırıyor, çocuklar toplarını kucaklarına saklıyordu.

Veliaht olmasına rağmen halkla arasında hiçbir samimiyetin bulunmadığı adam, bulunmamaya da devam edeceğini kanıtlar gibi kalabalığın üstüne karabasan gibi çökmüştü adeta. Adı dillere destan, ozanların ezgilerinden eksik olmayan, Diyar'a korkudan başka duygu vermeyen savaşçının dönüşü yaşlıları ve çocukları korkutuyordu belki ama aklı başında herkes beraberinde şehre düzeni de getirdiğini biliyordu.

Saraya doğru giden yolu ağırdan alarak yürüyen Roan'ın postalları taşların arasından başını uzatma cesareti gösterebilmiş bütün otları çiğnedi geçti. Sanki çevresindekiler de bundan öğüt alır gibi başlarını ayak ucuna eğmeye ve fısıldaşmayı kesmeye başladılar. Yürüyüşünde farklı bir güç, gittikçe devleşen bir özgüveni vardı. Değil dullar ve fahişeler, neredeyse şehrin surları bile titreyecekti korkuyla.

Thomos'un altın askerleri hazır olda duruyor olsa da Roan onların yanından geçerken duyulur duyulmaz bir sesle küfür homurdanmıştı. Kılıcı satılık olan hiçbir adamdan hoşlanmıyordu. Ancak onlara öfkeli olmasının bambaşka bir sebebi, hiç geçmeyecek bir kini vardı. Altın askerlerin komutanı onun dudak hareketlerini yanlış anlayıp "Bir şey mi istediniz, prensim?" diye sorunca sessizlik ilk defa orada bölündü.

Roan adımını havada bırakıp karşısındaki orta yaşlı adama döndü. "Karınızı da satıyor musunuz?" diye sorduğunda herkes şaşkınca ona bakıyordu. Roan ise gözleriyle kınında duran kılıcı işaret etti. "Aynı onu sattığınız gibi."

Ters bir bakış atıp ilerlemeye devam etti. Arkasında onlarca şaşkın, korku doku bakışlar vardır. Nihayet sarayın kapılarından girdiğinde şehirdeki herkes bugünlük yalnızca bu kadar olduğuna ikna olarak derin bir oh çekti. Belki yalnızca gece çıkardı saray dışına, ne de olsa savaştan dönmüştü, bir geneleve girebilirdi. Belki de hiç çıkmazdı, yani halk bir günlük de olsa rahatlamıştı.

Sarayın ana bünyesindeki Thomos askerleri, prensi gördükleri gibi selam verdi. Roan altın askerlerin zıttına onların selamını kabul etmişti.

Carmen sarayın kapısını aralayıp cılız bedenini o küçük aralıktan dışarı atarak bembeyaz saçları rüzgârda dalgalanarak yürüdü, kapının tamamen açılmasını bekleyemecek kadar özlemişti ellerinde oğlu gibi büyüttüğü adamı. Roan'ın yanına vardığında ise her zamanki ters ifadesiyle tebessüm ederek "Hoşgeldiniz prensim," dedi. Roan'ı baştan ayağa süzüyordu. "Sizi böyle yaralanmamış görmek çok hoş."

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Sep 20, 2024 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

İSYAN | Aşkın İlk Rengi (+18)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin