Steve iki yanına bakıp nihayetinde kendini işaret ederek karşısındaki adama döndü. "Bana mı söyledin?"
Tony 'herhalde' dercesine ellerini iki yanına açtı. "Evet, biraz aykırı bir tipsin" Tony onu baştan aşağı süzmeye utanmadı ama Steve bundan oldukça utanmış duruyordu. Böyle demek yanlış anlaşılmaya yol açmadan, Tony'nin onunla ilgilendiği ilk andan beri böyleydi.
"Hayır değilim" haksız değildi, bu günü yok sayarsa gayet düzenli ve ideal bir insandı. Hakikaten, bugünün neyi vardı?
"Cahilliğimi mazur gör ama..." Tony bunu alayla söylemişti ama karşısındakinin bunu anlayabileceğinden şüpheliydi. "...tam şu sıralarda işinle meşgul olman gerekmiyor mu?"
Steve gergince etrafına bakınmayı sürdürdü. Elleriyle refleks olarak oynamaya başlamıştı ve kafasında ne diyeceğine emin olamıyor gibiydi.
Tony ona bakarken ister istemez tebessüm etti. Analizini çok kısa sürede yapabiliyordu, adam -elbette- etrafında sanal ekranları yokken ilk kez birisiyle konuşmaya çalışıyordu. Ne söyleyeceğini ona öneren kişisel asistanlar ya da seçenek şemaları yoktu. Adam geriliyordu ve Tony bundan fazlasıyla memnundu. Adam geriliyordu yahu! Bu dönemde gerilen insanları nerede görürdünüz?
Tony ona elini uzatıp gözlerini adamın ellerinden yüzüne çevirdi. "Ben Tony"
Steve tek kasını kaldırarak adamın eline bakma gereği duydu. Zaten adamı görür görmez hakkında bilebileceği her şeyi veri tabanında görmüştü. Fazlasıyla az bilgi görüyordu ama önemli değildi. "Adını görüyorum zaten?"
"Ben seninkini göremem ama" Tony başını üzgün bir hikaye anlatmış gibi iki yana salladı ama yüzünde bilmiş bir gülümseme sabit duruyordu. "Sizdeki kumaş bende yok"
Steve yeniden onun uzattığı ele döndü. Ne yapacağını bilmediği kesindi.
Tony onun buna istekli ama çekingen olduğunu fark ettiği anda eliyle onun elini kavradı ve sıktı. Steve bununla beraber elektrik çarpılmış gibi sıçramıştı. Bu tarz bir şeyi yanlış hatırlamıyorsa tarih modülünde izlemişti.
"Adın?" Diye uyardı onu Tony. Böylece gözleri ellerinden ona dönmüştü Steve'in.
"Steve..." Steve gözlerini hala ayırmadıkları ellerine çevirip onun yaptığı gibi hafifçe sıktı. O an, belki de ilk kez -bugün hayatında çok fazla ilk vardı genç adamın- etrafından geçen insanların ne düşüneceğini düşünmedi. "Bunu... Bunu sevdim"
"Eh, eskiden hep yaparlarmış, biliyorsun. İzledin, hem de yeni doğduğunda..."
Steve onun haklı olduğuna kanaat getirdi, kendini bildi bileli kafasında olan ama gereksiz olarak düşündüğü bir bilgiydi.
"Sorumu tekrar etmeme müsaade et, ne yapıyorsun bu saatte burada?" Tony elini ondan çekince Steve gerçeğe geri dönmüştü.
"İzin istedim..."
"Hadi be" Tony güldüğünde, Steve ne olduğunu yine anlayamadı. "Siz rutin kontroller haricinde izin alıyor musunuz? Gelişmeye falan mı başladık?"
"Sanırım bir sorunum var. Belki de çipi güncelletmeliyim"
"Ah, sakın yapma bunu" Tony oturduğu yerden kalkıp onun karşısına geçti ve ellerini pantolonunun ceplerine soktu. "Burada çok fazla tekdüze insan var"
"Bu bir hata..." Steve kendi bildiği doğruyu sundu. Bunu Tony bir saniye bile düşünmeden reddediyordu.
"Bu irade... Taa Homo-saphiens'tan kalan gen kalıntıların. Inan bana, o insanlar hatalı falan değildi Steve"
Steve adamın deli olup olmadığını, konuştukları ilk andan şu dakikaya kadar düşünmüştü. Sanki şimdi deli olması daha mantıklı geliyordu.
"Gitmeliyim..." Steve'in yüzündeki karışıklık hissiyle başını iki yana salladı Tony, belki biraz da yalnızlığındandı bu yaptığı.
"Izin almadın mı? Ne yapacaksın madem? Eve gidip vaktinden önce uyumak eminim ki kuralları yıkmak gibi geliyordur sana" Tony'nin alay dolu sesi, Steve'in kaşlarını çatmasına sebebiyet verdi.
"Istediğimi yaparım..."
"Istediğin ne?" Hala aynı alaycı sesindeydi. Steve'i delirtebileceğini o an fark etmişti, bunu robot tipli insanlarda görmek ilk olacaktı Tony için.
Steve'in yüzündeki yapay gülümsemenin yerini bilmiş bir ifade aldığında Tony bundan keyif aldı. "Ah, inan bana istediğim çok şey var Tony"
"Elbette" Tony kısa bir süreliğine gülerken başını eğdi ve ardından ona geri döndü. "Çipleri güncellemek, evdeki hologramların renklerini değiştirmek falan, özür dilerim ama düşünemedim"
"Sen kendini ne...-" Steve ona doğru bir adım attığı anda bileğindeki cihazdan gelen, saatlik kayıt uyarısı Steve'in dikkatini dağıttı. Tony onun cihazdan duyduğu sesi duyamasa da ne olduğunu tahmin etmişti.
"Saat 14.09, nasıl hissediyorsun Steve?"
Steve Tony karşı bastıramadığı duyguyla, hiddetle cihazına döndü. "Sinirliyim! Yok ol!"
Tony neredeyse kahkahayı basacaktı. Neredeyse.
Cihaz buna karşılık kulak tırmalayan bir ses koyverince Tony yüzündeki haykırmak üzere olan ifadeyi ciddileştirip derin bir nefes aldı. "Ona takılma, o da ilk kez sinirli insan görüyor. En azından korkudan kısa devre yapmadı"
Steve pişmanlığı çok çabuk öğrenmişti.
Panikle cihaza dokunup yeniden aktif etmeye çalışırken Tony, parmaklarını çenesine koyup onun bu halini izlemeye başladı.
"Hayır hayır hayır, öyle demek istemedim geri al!" Steve elleriyle yüzünü ovup, tek ayağını çaresizlikle yere vurdu. Ne yapacağını bilmiyordu, bunun bir yaptırımı var mıydı ki?
"Ölecek değilsin ya..." Tony onun cihazına göz ucuyla baktıktan sonra parmaklarıyla çenesinde ritim tutmaya başlamıştı. "Madem ilk izin günün... Öyle olduğunu var sayıyorum... Harcamana yardım etmeme müsaade et"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Simulacrum | Stony Au
Fanfiction11.6.19 - Stony #1 Bildikleri dünya, çok önceden yok olmuştu. Heyet, hayatta kalanlara daha iyi bir yaşam sunmak adına onlara bu yeni dünyayı sunuyordu. Herkesin bir görevinin olduğu, gerçekten uzak ve sanal dünyayı... İnsanlar bundan memnundu, biri...