5

1.5K 202 54
                                    

Steve, evine yaklaşana kadar, Tony'le birkaç basit cümle haricinde konuşmamıştı. Anlattığı hikayede, Steve'i normalde hissettiğinden daha farklı hissettiren bir şey vardı ki, Steve bu hissi sevmemişti. Midesindeki tuhaf hissiyatı buna yoruyordu çünkü hayatında farklı giden tek şey buydu.

"Inanıyor musun?" Diye soruverdi durup dururken, evine birkaç dakikalık mesafeleri kalmıştı.

"Ne?" Tony bir anlığına konunun ne olduğunu kaçırdı, başını kaldırdığında Steve adım atmayı bir süre kesip bakışlarına karşılık vermişti.

"Hikayeye. Hikayeye inanıyor musun? Gerçek olup olmadığına sen karar ver demiştin anlatmadan önce, veremedim"

Tony ellerini pantolonunun ceplerine sokup yeniden yürümeye başladı. "Kim bilir?"

"Ah hadi ama" Steve de adımlamaya başlayıp ona yetişmişti. "Bilmek istiyorum, nesnel bir soru değildi ki sorduğum"

"Cevabını vereceğim ve sonra nedenini soracaksın Steve" Tony bilmiş bilmiş ona baktı. "Ama amacım sana doğru olup olmadığını sorgulatmak"

"Diyelim ki doğru... çocuğa ne oldu peki? Ölümsüz mü şimdi? Öyle olsa bilirdik değil mi? Ya da bilmez miydik? Kafamı karıştırdın"

Tony onun bu hâline gülerek binanın önüne ilerledi ve adım atmayı kesip yüzünü ona çevirdi. Eliyle bileğindeki cihazı işaret etmişti, "Kayıt vaktin gelince ne diyeceksin ona? Bugün sana kendini nasıl hissettirdim?"

Steve eliyle omzunu ovdu. "Yorgun... karışmış... fazlasıyla acı içinde, galiba belimi incittim"

Ikisi bunun üzerine gülerek birbirlerine baktılar, Tony başını iki yana sallayarak bakışını hologram gökyüzüne çevirmişti. "Gidiyorsun sanırım şimdi?"

Steve başıyla onaylayıp onun uzattığı eli tereddütsüzce sıktı bu sefer. Tony boşta kalan elini, birleşen ellerinin üstüne koyup hafifçe sıkarak çekmişti. "Kim bilir bir daha ne zaman göreceğim seni..."

Steve yan tarafındaki binaya giren ve çıkanlara göz ucuyla baktıktan sonra Tony'e geri döndü. "Yarın? Yarın iş çıkışında, ne dersin?"

Tony ondan böyle bir teklifi bu kadar kısa sürede beklememişti, belki de insanlar gerçekten değişebiliyordu. "Akşam bana yemeğe gelebilirsin"

Steve'in aklında oluşan tek yemek tipi kapsül yemekler olduğu için kafası yine karışmıştı, onun için Tony'nin evine gitmesine ne gerek vardı ki? "Ben..."

"Düşündüğünden çok farklı olacak" Tony geri geri adımlarken ona parmağını uzatarak temin etmişti. "Asla unutamayacaksın"

"Seninle geçirdiğim hiçbir anı unutamıyorum ki" Steve yaptığı itirafın farkında değildi ama Tony, bunu o fark etmeden önce fark edebildiği için sevinmişti.

Haklı bir gururla tebessüm etti. "Görüşmek üzere Steve"

×

"Bay Rogers, ay içerisindeki performans düşüşünüzü neye bağlamam gerek pek emin değilim"

Steve hologram ekrandan kendisine gülümseyerek konuşan kadına bakmayı sürdürdü. Belki Tony yüzündendi belki başka bir nedenden, ama artık insanların yüzündeki bu boş gülümseme sinir bozucu olmaya başlamıştı. Eh, işte, kendisi gülümsemiyordu mesela.

Çünkü Tony ona canın gerçekten gülümsemek istemiyorsa gülümseme demişti. Kesinlikle istemiyordu.

"Size nasıl yardım edebilirim Bay Rogers? Böyle şeylere denk gelmeyiz genelde ve siz, iyi bir elemansınız"

Bir çoğunun kopyasından farksızım diye düşündü Steve. "Bu konuyu asistanımda konuşmam için vakit tanıyın" Steve bileğindeki cihazı kast ederek konuşmuştu. Işten çıkma saatinin geldiğini belirten ding sesiyle beraber ise, kadın bir şey demeden hattan düşmüş, Steve'in etrafındaki çalışanlar aynı anda ayağa kalkarak kapıya yönelmişti.

Steve hologram ekranların önünde elini kaydırıp hepsini kapattıktan sonra ayağa kalktı ve diğerleri gibi kapıya yöneldi, şimdi Tony'i bulmalıydı.

Steve önüne düşen saçları geriye iterken asansöre yetişip diğerlerinin bıraktığı boşluğa geçmiş ve yüzünü kapıya dönmüştü.

Tony kapıda onu beklerken sırtını sokak lambasının direğine yaslamıştı. Steve'in kapıdan çıktığını görünce yüzüne istemsiz bir gülümseme yayılmış, elini havaya kaldırıp onun dikkatini çekmeyi başarmıştı.

"Seni köprünün yakınında bulurum sanmıştım" Steve ilk konuşan taraf olmuştu, Tony merhaba bile demeden araya girmişti. Tony bunun üzerine söyleyeceklerini yavaşça yutmak zorunda kaldı.

"Buradayım, ve evim de şu tarafta" Tony baş parmağıyla arka tarafına rastgele bir yeri işaret etmişti. "Gidelim mi?"

Steve başıyla onaylar onaylamaz Tony, gidecekleri yöne dönerek ilerlemeye başladı, Steve birkaç adımını hızlı atıp onun yanına yetiştikten sonra aynı hıza ayak uydurmuştu.

"Işin uzun mu sürdü? Biraz sessiz duruyorsun? Yorgun musun?"

Tony soruları tek tek anlamaya çalışmıştı ilk başta, ama hepsinin tek cevabı vardı. "Hayır iyiyim, genel olarak yorgunum herhalde"

"Evin nerede?"

Eliyle ilerideki gökdeleni işaret ettiğinde Steve şaşırmıştı, teknolojiyle alakası yoktu ama böyle bir yerde oturuyordu. "Gerçekten ne iş yaptığını merak etmeye başladım Tony"

"O da başka bir hikaye" Tony gülerek binanın kapısını açtı ve asansöre yaklaştı. Steve onun yanında durup  göz ucuyla ona bakma ihtiyacı hissetmişti. "Yemek demek..."

"Tahmin bile edemezsin..."

Steve, şaşıracağı tek yemeğin piyasaya sürdükleri yeni kapsüller olduğunu düşünüyordu, eğer onlardan deneme şansı bulursa evet, bu şaşırtıcı olurdu.

Tony acılan kapılarla beraber yirmi ikiye basarak sırtını arkasındaki aynaya yaslamıştı. Steve'in ne düşüneceğini hiç bilmiyordu, belki de içeri girer girmez koşarak kaçacaktı.

"Steve... beklediğin gibi olmayacak"

"Bunu bildiğim için hiçbir şey beklemeyerek geldim" Steve oldukça emin bir şekilde kollarını birleştirmişti. Tony onun bu hâline omuz silkip asansörden indi ve kapısına yürüyüp şifreyi tuşladı.

Simulacrum | Stony AuHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin