you were never really here

4K 312 204
                                    

Ertesi sabah okula yürüyerek gitmek için aşağı normalden biraz geç indiğimde görmeyi beklediğim en son kişi Peter Parker'dı. Ama yine de orada elleri ceplerinde durmuş yerdeki bir taşı tekmelerden oldukça gerçekti. Bir süre ayakta dikilip onu izledikten sonra yanına ilerledim. Beni fark ettiğinde irkildi ve ellerini cebinden çıkarıp bana doğru gelmeye başladı. Ortada buluşup ikimiz de -biraz fazla yakında- durduğumuzda hiçbir şey söylemeden konuşması için bekledim.

"Günaydın." dedi kısık sesle. Nefesi yüzüme değiyordu.

"Günaydın." dedim.

"Senin servise binmediğini görünce bu durakta indim ve düşündüm ki-" Tanrı'ya şükür biraz geri çekildi ve beynimi tekrar kullanabilmeye başladım. "Düşündüm ki belki okula kadar beraber yürümek istersin?"

"Bunu neden yapıyorsun?" dedim aniden. Bu sorunun cevabını almadan onunla hiçbir şey yapmayacaktım. Anlamamış gibi kaşlarını çatarak bana baktı. "Neyi neden yapıyorum?"

"Bunu." dedim ellerimi bir şey işaret ediyormuş gibi savurarak. "Önce beni istemediğini açıkça belli ederek bırakıp gidiyorsun, sonra ikimizi kız arkadaşının banyosuna kilitleyip özür diliyorsun, benim için cezaya kalıyorsun, beni terasa çıkarıp sorunlarımı dinliyorsun. Hayatımdan çıkmanı istediğimden beri daha da girmek için çabalıyorsun sanki. Neden Peter? Bilmek istiyorum."

Nefes nefese kalmış bir şekilde ona baktım. Biraz düşündükten sonra konuştu. "Seni bırakıp gittim çünkü mecburdum. Liz'in banyosunda senden özür diledim çünkü bana kızgın olmana ve benimle konuşmamana dayanamıyordum. Senin için cezaya kaldım çünkü seni daha fazla görmenin tek yolu buydu. Terasta senin sorunlarını dinledim çünkü seninle ilgili her şeyi umursuyorum ve son olarak..." Bana bir adım daha yaklaştı ve elini başımın yanına koydu. Gözlerimi kapatıp başımı ona yaslamamak için zor duruyordum. "Hayatından çıkmamı istediğinden beri tam tersi için çabalıyorum çünkü senden çok hoşlanıyorum Alison. Bu şekilde söylemek zorunda kaldığım için özür dilerim. Benden nefret ettiğini biliyorum ama-"

"Sus." Elimi dudaklarına koydum. "Lütfen sus."

Söylediklerini sindirmek için biraz zamana ihtiyacım vardı. Bir süre öylece durduk. O hala başımda olan eliyle hafifçe saçımı okşarken ben konuşmasından korkar gibi parmak uçlarımı dudaklarına bastırıyordum. Ne kadar süre öyle durduğumuzu bilmiyorum ancak elimi indirdiğimde karıncalandığını hissedebiliyordum.

"Okula beraber yürümek isterim." dedim biraz önce olanlar hiç yaşanmamış gibi. Kafamı çok karıştırmıştı ancak bunu yalnız kaldığım bir an düşünmem gerekiyordu. Şimdi sadece anın tadını çıkarabilirdim sanırım.

"Harika." dedi kocaman bir gülümsemeyle. Saçlarımdaki elini aşağı kaydırdı ve tereddütle elime değdirdi. Ne yaptığımı çok sorgulamadan elini tuttum. Bu yaptıklarımdan daha sonra pişmanlık duymayacağımdan emin değildim ancak hayatımda ilk defa mantıcımı devre dışı bırakmıştım.

"Öncesinde bir şeyler yemek ister misin?" dedi göz ucuyla birleşen ellerimize bakıp gülümseyerek. "Olur." dedim. Bir süre sessizlik içinde yürüdükten sonra ilk konuşan o oldu. "Babanla ilgili bir gelişme var mı?"

"Yok. May annemi onu geri çağırmaması için ikna etmiş. Bunun için minnettarım, gerçekten."

"May Hala gerçekten ikna edici biridir evet. Her seferinde beni yeni bir sırt çantasına ihtiyacım olmadığına ikna eder."

Güldüm. Bu arada bir pastaneye gelmiştik. Peter benim için kapıyı açtı ve önden geçmeme izin verdi. Bu arada ellerimiz hala birlikteydi ve ben bunun bir rüya olduğunu düşünmeye başlamıştım.

"Kahvaltı yaptın mı?" dedi vitrindeki hamur işlerine göz gezdirirken. Başımı olumsuz anlamda salladım.

"O zaman senin için bir şeyler alıyorum, olur mu?"

Sabahları bir şey yemeyi pek sevmezdim yine de Peter ile vakit geçirecek olmanın heyecanı daha ağır bastığından "Olur." dedim. Ardından o sıraya girerken ben ellerimizi ayırıp boş bir masaya oturdum. Kısa bir süre sonra iki küçük sandviç ve iki kahveyle o da masaya gelmişti.

Kahvaltı yaparken bir yandan da normal şeylerden konuşuyorduk. Bu arada kafenin kapısının açılmasıyla bakışlarım bir an oraya kaydı. Liz ve arkadaşları buradaydı. Telaşla kaskatı kesilerek durdum. Kaçıp gitmek ya da masanın altına saklanmak istiyordum. Peter benim tavırlarımı fark edip baktığım yere bakınca Liz'i gördü ve bana dönüp elini masanın üzerinde duran elimin üzerine koydu.

"Sakin ol Alison." dedi fısıldayarak. "Ben buradayken Liz sana hiçbir şey diyemez."

Bu arada Liz bizi görmüş ve bakışları ellerimize kenetlenmiş halde kalakalmıştı. Bunu beklemediği açıktı yine de kendini çabuk toparladı ve kasadan kahvesini alıp geldiği gibi hızla çıktı. Buraya gelip bir şey söylememiş olması bile beni geriyordu. Belli ki bekleyecek ve daha sonra büyük bir şeyle karşıma çıkacaktı.

Peter'in elimi hafifçe sıkmasıyla kendime geldim ve ona döndüm. Ne yaptığımı farkına vararak elimi hızla çektim. "Liz ile arandaki şey hala devam ediyor mu?" dedim duyacağım cevaptan korkarak. Bunu en başta sormadığım için kendime kızıyordum.

"Hayır." dedi Peter kesin bir sesle. "Kesinlikle hayır."

Rahatlamış bir nefes verdim ve gülümseyerek kahvemden bir yudum aldım. Şimdi içim rahatlamıştı. Hala Parker ile ne yapacağıma tam olarak karar vermiş değildim ancak onun Liz ile birlikte olması her şeyi daha da karmaşıklaştırırdı.

Kahvaltımızın geri kalanı boyunca rahatlamış bir şekilde konuşmaya devam ettik. Sevdiğimiz filmlerden, aktörlerden, okuldan, yaşadığımız semtten, kısaca her şeyden bahsediyorduk ve ben oturup sonsuza kadar onunla konuşabileceğimi fark etmiştim. Yine de artık okula gitmemiz gerekiyordu bu yüzden kahvelerimizin kalanını alıp kafeden çıktık ve okula doğru ilerlemeye başladık. Bu sefer el ele tutuşmuyorduk yine de Peter'in eli elime her çarptığında heyecanlanmama engel olamıyordum. İyice aptala dönmüştüm.

Okula girip dolaplarımızın olduğu kata çıktığımızda ikinci ders başlayalı birkaç dakika olmuştu yine de koridorlar hala kalabalıktı. Koridora ilerlemeye çalışırken özellikle benim dolabımın önünde bir yığın insan olduğunu fark ettim. Birkaç kişi dolabımdaki bir şeye bakarak fısıldaşıyorlardı. Kaşlarım çatık bir şekilde arkamı dönüp Peter'e baktım. Onun da benden farkı yoktu. Başların üzerinden bakarak neler olduğunu anlamaya çalışıyordu. İnsanların arasından zar zor geçerek dolabıma ulaştım ve üzerinde asılı olan ilanı gördüm.

BABAMI GÖRDÜNÜZ MÜ?

BENİ VE ANNEMİ SEVMEYEN, 1.80 BOYUNDA BİR ADAM.

GÖRÜRSENİZ BANA ULAŞIN LÜTFEN. SEVGİYE İHTİYACIM VAR.   -alison

Bir süre bakakaldım. Ordan kaçıp gitmek istiyor ancak vücudumu hareket ettiremiyordum. Beni tetikleyen şey arkadan omuzlarımı saran eller oldu. Arkamı dönüp bakmadan önce bile bu ellerin Peter Parker'a ait olduğunu biliyordum. Arkamı dönmeden önceki birkaç saniye içinde onunla ilgili her şey gözlerimin önünden bir film şeridi gibi geçti. Özellikle hatırladığım bir an vardı. Terasta, ben başımı onun omzuna yaslamış çaresizce babamdan bahsederken. Hışımla arkamı dönüp onu göğsünden tüm gücümle ittirdim ve gözyaşlarımı saklama gereği duymadan okulun dışına koştum. Buradan uzaklaşmaya her şeyden çok ihtiyacım vardı.

Movie Lovers • Peter ParkerHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin