I'm overwhelmed, I'm on repeat,
I'm emptied out, I'm incomplete.
You trusted me, I want to show you
I don't want to be the hollow man.
Believe in me, believe in nothing
Corner me and make me something
I've become the hollow man.
VII.
Gözleri yarılanarak ağır ağır açıldığında görebildiği ilk şey çatlak beyaz tavan olmuştu. Etraftan kimi anlaşılmaz konuşmalar, ayak sesleri ve tekerlekli bir şeyin –bir sedyeydi belki de bu şey- sürüklenme sesi geliyordu. Hermione kalkmak istedi ama kafasının içi ağırlığınca gülle ile doluymuş gibi hissediyordu, elinden gelen sadece birazcık doğrulmak olmuştu. Yatak başı omuruna battığı için rahatsız hissediyordu ama altındaki yastığı kaldırıp arkasına koyacak kadar bile takati yoktu. Elini başını sıkan sargılara götürüp parmaklarını pütürlü yüzeylerinde gezdirdi. Sardıkları sargılar başını çok sıkmıştı ama eli gevşetmeye varmıyordu. Oturup yatağının etrafını dört duvar gibi örten lekeli perdelere baktı. Ne olduğunu hatırlıyordu. Ne olduğunu çok iyi hatırlıyordu hem de. Ron'un yüzünü unutamıyordu. Kollarına batan parmaklarını. Yüzüne çarpan nefesi. Gördüğü fiziki hasar yüzünden St. Mungo'ya kaldırılmıştı ama asıl ruhsal olarak tedaviye ihtiyacı vardı. Şifacıların öyle kolay kolay halledebileceği bir mesele değildi bu.
Perdelerin üzerine vuran ışığı izlerken duyduğu sesler daha anlaşılır gelmeye başlamıştı kulağına nitekim kime ait olduklarını çıkaramıyordu.
"Sana onu zorlamaman gerektiğini önceden söylediğimi hatırlıyorum!" dedi agresif bir adam.
Sesi geriden geliyordu ve konuşması homurdanmaktan farksızdı.
"Onu rahat bırak, bilmiyordu." Ses Ginny'e aitti.
Hermione parmaklarını önünde kenetleyip alyansını döndürdü parmağında. Gergin olduğunda hep aynı şeyi yapardı. Az önce konuşan adam aniden gürledi.
"Neyi bilmiyordu, ona onu uyardığımı söylüyorum kaç saattir burada!"
"Ama onu buna karşı uyarmamıştınız!" Ginny'nin de sesi yükselmeye başlamıştı.
"Üzerine gitmemesi gerektiğini söylemem yetmez mi?"
Ron'dan bahsediyor olmalıydı. Demek Ron da oradaydı. Homurdanmaların yarısı ona ait olmalıydı.
"Anlaması için tekrar etmen gerekirdi."
Draco'nun sesiyle olduğu yerde sıçrayan Hermione bir an duyacaklarından endişe edip açılmasını beklercesine perdeye baktı. Perde kıpırtısızdı. Sahi, Draco'nun diğerlerinin gözünde mezarında çürüyor olarak görüldüğünü unutmuştu ve kendisini uyuyor biliyorlardı. Başını çevirmeden Draco'ya baktı. Draco yatağının ucuna çökmüştü. Hermione onun gerçek olmadığını tekrarladı kendine, ama Merlin aşkına, oturduğu yerdeki çarşaf bile oturuşuna göre kırışmıştı. Gözlerini kapatıp gideceğini düşündü. Onun gerçekten orada olmadığına diğerleri gibi inanırsa belki bir ihtimal kaybolabilirdi. Kafasının içinde onun gerçekte olmadığını, orada oturmadığını tekrarlarken dudakları sessizce kıpırdıyordu. Durdu, dudakları da durmuştu. Gözünü açmak için hazırlıyordu kendini.Gözünü açacak ve oturduğu yerde boş hava tabakası görecekti. Daha gözünü açmamıştı ki "Hala buradayım." Dedi Draco Malfoy, monoton bir ses tonuyla.
Hermione içinden bir grup küfür savururken gözlerini açtı, Draco'ya doğru eğildi ve tıslarcasına fısıldadı. "Ne yaptığını sanıyorsun Malfoy?"
"Hasta ziyareti." Dedi Malfoy, ayağını kendine doğru çekmiş ve topuğunu sedyenin altındaki çıkıntılardan birine dayamıştı.
"Mezarımdan birkaç çiçek de getirecektim ama kimsenin çiçek bırakmadığını hatırladım."
Hermione tekrar perdeyi kolaçan ettikten sonra her ihtimale karşı sesini biraz daha alçalttı.
"Farkında mısın bilmiyorum ama senin ölüm haberin yüzünden neredeyse beynim patlayacaktı."
Malfoy sırıttı. "Farkındayım," dedi, kolunu dizinin üzerine atarak
"Beni bu kadar düşünüyor olmandan nasıl zevk alıyorum anlatamam Granger."
Hermione Malfoy'un kinayesine cevaben yapmacık bir gülümseme fırlattı. Perdenin arkasındaki ufak hareket aniden dikkatini çekmişti, bir şey söylemek için ağzını aşan Draco'yu işaret parmağını dudaklarına bastırarak susturdu, kendi dudaklarına elbette. Bir süre yine perdenin açılmasını bekledi lakin perde rüzgardan sallanır gibi hafifçe dalgalandıktan sonra durdu. Mırıltılar çoğalmıştı, yanlarına birkaç kişinin daha geldiğini anladı.
"Sadece kötü bir haberle bu duruma gelmem biraz garip değil mi?"
Draco tek kaşı havada, perdeye doğru eğilip arka tarafı dinlemeye çalışan Hermione'ye göz attı.
"Ve nedenini öğrenmek için yakınlarının gizli konuşmalarına kulak kabartıyorsun. Sinsilik, kurnazlık, adilik... Granger, sen Slytherinli olmalıymışsın."
Hermione Draco'ya dönüp ölümcül bir bakış fırlattı.
"Aramızdaki fark, Malfoy, benim bunları yapabilecek Gryffindor cesaretim var. Şimdi kapa çeneni, duyamıyorum."
Draco emre itaat ederken Hermione yeniden perdeye döndü.
"...İksirin yan etkileri derken bunlardan bahsediyordum Bay Weasley,"
İksir mi? Diye düşündü Hermione. Düşmemek için yatağın yanlarına sıkıca tutundu.
" Migren, baş dönmesi, mide bulantısı sadece bir kısmı. Daha bilmediğimiz nice şey olabilir! Size güvenilir olmadığını söylemiştim, ama beni dinlemediniz. Size üstüne gitmeyin de demiştim, geçen haftaya bakılırsa onu da dinlememişsiniz."
Geçen hafta mı? Hermione bunu onaylayabilecek tek kişiye, Draco'ya baktı. Draco başını sallıyordu. Tam bir haftadır mı buradaydı yani? Koskoca bir hafta boyunca?
"Vietnam'a gittiğim haftayı da hedeflemeniz şahane!"
"Duyduğum anda geldim diyorsun ve o bile bir haftayı buluyor, doktor! Buraya buharlaşmak sadece bir saniyeni alır, nasıl bu kadar oyalanmayı becerdiniz, sorabilir miyim?"
Bağıran yine Ginny idi. George'a olanlardan sonra bütün Weasley ailesi birbirini korumayı içgüdü haline getirmişti ve Hermione anlayabiliyordu bunu. Doktor yerinde olsa Ginny'nin gazabından sakınırdı ama doktor onu daha da körüklemek ister gibi davranıyordu.
"İster inanın ister inanmayın, Bayan Weasley, dünyada başka insanlar da var. " dedi öfkeyle, homurdanan şifacı.
Sesleri komadaki bir adamı bile uyandırabilecekken nasıl uyuduğuna inanabiliyorlardı hala?
O an Hermione'nin düşüncesini duymuşlar gibi sessizleştiler. Son zamanlarda sessizlik eskisi kadar huzurlu gelmiyordu, bağırmalarını tercih ederdi.
"Onu bana getirdiğiniz ilk zaman yeterince deneyimli bir şifacı sayılmazdım ama bu demek değil ki daha iyisini yapan çıkabilirdi. Bundan daha iyisi Hogsmade'de kabaklı turta! Bunu benden başka kimse yapmazdı, yapamazdı! Ne de olsa benden istediğiniz şey yadsınabilir bir şey değildi."
"Ama gerekliydi!" dedi Ron sıkılı dişlerinin arasından. Uyandığından beri ilk kez düzgün bir cümle kuruyordu. Sesi perdenin o kadar yakınından gelmişti ki Hermione geriledi.
"Gerekli olmadığını söylemiyorum," dedi doktor, tıbbi bir şey anlatır gibi düz bir ses tonuyla.
"Ama denenmemişti! Daha hipotezken birkaç büyücü denek olarak delirmiş muggleları kullanmayı önermişti. Mugglelar akli sorunu olanlara bizim kadar ılımlı yaklaşmıyorlar da... Ehem, neyse. Belki bu yöntem tedavinin hatalı yanlarını görmemizi sağlayabilirdi ama etik değildi."
Ses tonundan şifacının bu seçeneğe zamanında olumlu yaklaştığını anlamıştı Hermione ama adamın özellikle bunu belirtmekten kaçınıyor gibi bir hali vardı.
"Geçmişten kurtulmak kolay değildir Bay Weasley. Bunun için bilinen bir büyü var ama kontrollü olarak bunu sağlamak, sadece belirli yıllardan kurtulmak... Ah, hiç kolay değildir."
Hermione duydukları karşısında şok olmuştu. Kendini yatağa geri çekerken duyduklarını sindirmeye çalışıyordu hala. Geçmişten kurtulmak? Sadece belirli yıllar? Ama hangileri? Hermione neleri hatırlayıp neleri hatırlamadığını bulmak için hafızasını yokladı. Okul öncesi yıllar, Hogwarts mektubu, anne babasının tepkisi, Hogwartsa ilk başladığı gün, Harry ve Ron ile tanışması, onlarla yaşadığı bütün maceralar tamdı. Victor Krum'la dansı, zaman döndürücüyle ek ders alması, Harry ile turnuvadaki ejderha yumurtası çalma aşamasından önceki konuşmaları... Tüm okul dönemini hatırlıyordu, savaşı da. Hortkuluğu parçaladıklarında Ron'un onu öpmesi, Harry ile ormanda oturmaları, dansları, Dumbledore'un kendine bıraktığı kitap. Bellatrix'in koluna 'bulanık' harflerini kazırken hissettiği baskın zayıflık duygusunu hatırladığında kolundaki belli belirsiz yaraya dokundu, diğerlerinin onur madalyası olarak gördüğü belirsiz 'bulanık' yazısı Hermione için kötü anıları uyandıran basit bir yara iziydi, hepsi bu. Hermione kötü düşünceleri aklıdan uzaklaştırıp en küçük detayları bile hatırlamaya çalıştı. Sonra savaş sonrasını hatırlamaya zorladı kendini. Resmi çektirdikleri günü dün gibi hatırlıyordu.
Peki ya sonrası?
Hermione cevabı perdelerin yüzeyinde bulabilecekmiş gibi gözlerini gezdirdi onların üzerinde. Sonra Ron ile evlenmişti? Hayır, bu sadece iki yıl önceydi. Düğün günlerini ve sonrasını, balayını ve evi aldıklarını hatırlayıp hatırlamadığını kontrol etti. Ama öncesinde hatırladığı en eski şey Ron'un evlenme teklif etmesinden bir ay öncesine aitti. Hogsmade'de bir Eylül ayında yaprakların turuncuya boyanmış ağaçları incelediğini ve yere yığılmış kuru yaprakları ezip çıkardıkları çıtırtıları dinlediğini hatırlıyordu. Elinin altında kalın bir kitap vardı. Bu kadar.
Demek öncesiydi. Öncesini silmişlerdi. Ama neden?
Burnu gıdıklandığında elini burnuna götürdü ama çok geç kalmıştı. Hapşırığını duyduklarında perde arkasındaki silüetler hareketlendi. Hermione kendini hızlı yatağa atınca yüzünü buruşturdu, baş ağrısı gene varlığını hatırlatıyordu pek de hoş olmayan bir yolla. O sargı bezlerinin üzerinden başını ovarken perde tek bir hareketle açılıverdi. Yüzünü ilk kez gördüğü şifacı yatağın en dibinde duruyordu, top sakallı, gözlüklü, kısa boylu ve şişmanca bir adamdı. Çenesi yok denecek kadar küçüktü, boynuna gömülmüş gibi duruyordu. Seyrek saçları ve sakalı kömür rengindeydi. Adam gülümsedi, öyle güzel bir gülümsemesi vardı ki bir an Hermione gerçekten yeni uyanmış olsa onun için derin bir sempati duygusu hissederdi. Hemen arkasında Ginny, Ron, Bay ve Bayan Weasley ve son olarak Luna duruyordu. Demek hepiniz biliyorsunuz, diye geçirdi içinden. Bir an hepsinden nefret ettiğini hissetti, bunu ona yaptıkları için.
"Kafanda neden hala sargı bezi var senin?" diye sordu şifacı, sanki cevabı Hermione verebilecekmiş gibi.
Başındaki sargı bezini çıkarmaya davrandığında Hermione minnettarlıkla iç geçirdi. Adam da homurdanmaya devam ediyordu kendi çapında.
"Bazı şifacılar ne zaman fırsat bulsalar Ferula büyüsü yapıyor artık. Neden hiç bilmiyorum."
Komik bir şey demiş gibi güldü ve son turu da çözüp sargı bezini kendi elinin etrafına dolayarak yanlarından ayrıldı.
"Nasıl hissediyorsun Herm?"
Şifacının gidişiyle onun yerini doldurmuş olan Molly'nin yanındaki Ron o kadar pişman görünüyordu ki Hermione üzüldüğünü hissetti. Ron'a karşı fazla sert davranıyor olduğunu düşünmeye başlamıştı. Ama az önceki konuşmayı hatırlayınca tüm merhamet duygusunu kaybetti. Ron kendi menfaatleri için onun hafızasıyla oynamıştı ve şimdi cezasını kendisi çekiyordu. Acımasızcaydı bu.
"İyiyim." Dedi Hermione, basitçe.
Luna şifacının solunda duruyordu ve gözleriyle Hermione'nin her santimetrekaresini inceledi.
"İyi görünüyorsun Hermione. En azından bir haftadır uyuyan birine göre. Gözaltlarına renk gelmiş."
Hermione gülümsedi, Luna'nın aklından geçen ilk şeyi herhangi bir art niyet katmadan söylemesini severdi, ne kadar bazılarına bu patavatsızca da gelse, içten olduğunu işaret ediyordu.
"Teşekkür ederim Luna."
"Aç mısın tatlım?"
Soruyu soran Molly Weasley'di. Hermione damağının ne kadar kuruduğunu yeni fark etmişti. Dudakları çatlamıştı hatta.
"Şey, aslında biraz susadım..." Diye itiraf etti.
"Arthur." Molly kocasını dürterken gözünü Hermione'den ayırmamıştı.
"Hemen getiriyorum."
Arthur aralarından geçip gideren boşluğu Ron doldurdu. Elinde pembe kağıda sarılmış bir buket vardı. Ne yapacağını bilmez bir şekilde tutuyordu onu. Ayağının dibine bırakacak gibi olduysa da tereddüt edip Hermione'nin elleri arasına bıraktı.
"Çiçekler. İstemiştin ya hani geçen hafta."
Hermione orada iyi bir rol yapması gerektiğini biliyordu. Gözlerini kırpıştırıp kalabalığa baktı.
"Geçen hafta mı?"
Draco'nun gülme sesi yükseldi. Onun hala ayakucunda olduğunu unutmuştu.
"İğrenç bir yalancısın." Dedi lakin sesi aynı anda konuşan Molly'nin acıklı sesine karışmıştı.
"Bir haftadır uyuyorsun tatlım."
"Oh, anlıyorum."
Draco yemi yuttuklarına inanamıyormuş gibi gözlerini pörtleterek baktı Luna'ya ve Weasley'lere. İçinden ne kadar aptal olduklarını düşündüğüne emindi Hermione. Yüzünde aşağılayan huysuz bir ifade vardı çünkü. Hermione sırıtmamak için gözünü ondan ayırmak zorunda kaldı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Everybody Hurts (2011)
FanfictionVoldemort'un ölümü ve savaşın bitimi üzerinden 5 yıl geçmiştir. Savaş sırasında farkında olmadan manevi zarar görenler yavaş yavaş bunun üstesinden gelememeye başlar. Bu sırada Hermonie unutamadığı bir gençle yeniden yüz yüze gelmek zorunda kalır. (...