IX.
...There's something going on that wasn't here before.
Aradan neredeyse iki buçuk saat geçmesine rağmen Draco'nun sesi hala kulaklarındaydı.
"Ve neyim biliyor musun Granger? Bilinçaltın."
Bunun ardından Draco'yu rahat bırakmamaya ant içmiş gibi onu soru yağmuruna tutmuştu. Dediklerine bakılırsa Draco, Draco Malfoy olmak dışında aynı zamanda bilinçaltının bir nevi sözcüsüydü. Onunla ilgili her şeyi biliyordu, belki kendisinden bile daha iyi. Tüm garipliklerin, sadece-sana-görünüyorum meselesinin sebebi de buydu, bilinçaltında yaşaması. Hermione konuşmanın arasında özellikle bununla ilgili bir soruna değinmişti.
"Bilinçaltım mısın bilinçaltımda mısın Malfoy? İkisi çok farklı şeyler gibi görünüyor."
Aldığı cevap kafa karıştırıcı olmaktan öte bir şey değildi.
"Bilinçaltında yaşadığımı varsay ama bilinçaltını yaşıyorum. Bilinçaltın değilim ama bilinçaltın bana ait, çünkü orası ıvır zıvırı attığın karanlık bir boşluktan başka bir şey değil. Orayı bir çeşit ihtiyaç odası gibi düşün."
Sonunda kendini bir oyuncu gibi gördüğünü, rolü gereği bilinçaltını canlandırdığını söylemiş ve konuyu başlattığı gibi kapatıvermişti. Hermione ise tüm konuşmanın sonunda, merakını gidermek için karmaşık cümleler kuran Draco Malfoy'u, sevdiği insanlara laf sokuşturmayı bir çeşit eğlence anlayışı gibi gören Draco Malfoy'dan daha çok sevdiğinde karar kılmıştı. Ve Draco gitmişti. Rahatsız etmesi gereken başka insanlar olduğu gerekçesiyle üstelik ama Hermione bunun yalan olduğunu biliyordu.
Şimdi etrafında olmadığına göre yalnızlığını değerlendirmek amacıyla sözlerinden başına gelenlerle ilgili mantıklı bir senaryo yazmaya çalışıyordu. Alçak sesle mırıldanıyordu bir yandan, böylece kendi sesini duyduğunda sözlerin gerçekten aklından geçenler olduğuna emin oluyordu.
"Adım Hermione Granger. Yirmi üç yaşındayım. Muggle doğumluyum. Babam ve annem dişçi. Yaptığım büyü sebebiyle beni hatırlamıyorlar."
Ailesini düşündüğünde hissettiği derin hüzün duygusuyla duraklayıp kendine gelmek için biraz zaman harcadı. Savaştan önce onları korumak için hafızalarından kendini silmişti. Onlara zarar gelmesini elbet istemezdi ama artık hayatta neyi başarırsa başarsın ailesinin umurunda olmayacağını biliyordu. Eskiden onları gururlandırmak için her şeyi yapardı. Kızlarını kaybetmişlerdi ama acısını Hermione çekiyordu.
Geçen sene eski evinin kapısını çalmıştı kendine engel olamayıp. Kapıyı annesi açmıştı. Bütün yol boyunca demesi gerekenleri planlayan Hermione o an annesinin yüzündeki belirgin ifadeyi görünce söylemek istediği her şeyi unutuvermişti. Annesi kendisini hatırlamıyordu. Yanlış kapıyı çaldığını söyleyip kaçarcasına uzaklaşırken yaşaran gözlerini elinin tersiyle silmişti. Şimdi yaptığı şeyin kötülüğünü anlamaya başlamıştı. Hafızalarından çıktıktan sonra geri dönmeye çalışmamalıydı. Kızları olduğunu bilmiyorlardı ve öğrenmeleri durumunda Hermione'nin Ron ile ilgili verdiği tepkiyi vermeleri muhtemeldi. Bazen bazı şeyler bilinmemeli, diye düşündü Hermione. Bilgisizlik kimi zaman en sağlıklısıydı.
Kendini düşüncelerinden sıyırıp sözel işlemine devam etti.
"İki senedir Ron Weasley ile evliyim. En iyi arkadaşım Harry Potter. Eniştelerimden biri savaş sırasında öldü, diğeri derin depresyonda. Ve ben iki yıl öncesine dair hiçbir şey hatırlamıyorum."
Derin bir iç çekti, bunları kendine itiraf ettikçe can sıkıntısı artıyordu ama yapılması gereken bir prosedürdü.
"Unutturulduğum yıllardan sonraki en eski anım Hogsmade'de elimde adını hatırlayamadığım bir kitapla yürüyor olduğuma dair—Bir saniye." Kaşları çatıldı hafızasını zorlarken.
"Uğultulu Tepeler." Mırıldanmıştı. "Kitap buydu. Uğultulu Tepeleri okuyordum."
Bu bilginin ne işe yaraması gerektiğini bilmiyordu ama aklına kitaba bakması gerektiğini not aldı.
"Aradaki unutulan yıllardan önce, son hatırladığım anı... Ron ile konuşmam. Bir şey üzerine, resmi bir şey. Ne olduğunu hatırlamıyorum. Ama siyah düz elbisemi giymem gerektiğini düşünmüştüm. Aklımda kalan son şey bu."
Gereksiz detaylarla doldurmuştu beynini. Bunu yapma alışkanlığına lanet ederek devam etti.
"Tüm mutsuzluğumun ve hafıza kaybımın sebebi şifacının birinin üzerimde denemiş olduğu bir iksir. Belli bir şeyi unutmamı istiyorlardı, bu yüzden hatırlayamıyorum ve görülen o ki, kendini bilinçaltım olarak gören Draco Malfoy bile açıklayamıyor."
Hafifçe gülümsedi. Bilinçaltı ve Draco Malfoy. Ne kadar yersiz.
"Draco Malfoy'u iki sene önce Ron bana evlenme teklifi ettikten hemen sonra görmüştüm, bu ay içinde odamda belirene kadar da görmemiştim. Anlaşılan Draco, Draco Malfoy'du ama bilinçaltımda yaşıyordu. Ya da bilinçaltımı yaşatıyordu, emin değilim, ama kesinlikle kendisiydi."
Draco altını çizerek karşısında gördüğü kişinin hayalgücünden uydurduğu biri olmadığını söylemişti, neredeyse yirmi defa. Anlaşılan unuttuğu zamanlardaki karşılaşmalarında Hermione onu kendi hayalgücü olarak görerek kişiliğine hakaret etmişti.
"Ben kafandan uyduramayacak kadar mükemmel bir şeyim. Mugglelara özgü dar görüşlülüğünle bana hakaret etme." Demişti Draco. Hermione dalga geçtiğini düşünmüştü ama o gayet ciddiydi.
"Ve o ölü." Diye hatırlattı Hermione kendine.
" Eskiden izlediğim bir muggle filmine benziyor durumum, yatakta yatıyorum ve ölü insanlar gördüğümü söylüyorum. Tek fark küçük bir çocuk değilim."
Gözlerini devirdi, 'Altıncı His' filmi babasının favorilerindendi.
"Malfoy ailesi vahşi bir şekilde katledildi. Lucius, Narcissa ve Malfoy, üçü de. Malfoy'un neden bana musallat olduğunu da bilmiyorum. Ama içinde bulunduğum durumu ondan iyi anlayan biri yok, geri kalan herkes delirdiğimi düşünüyor."
Sesi giderek yükseldiğinde yeniden duraklamak zorunda kaldı ve iç geçirirken "Bütün bunlar çok saçma." Dedi yorganı üstünden atıp. Bir an yatmaya devam etme düşüncesinin kendisini zayıf gösterdiğine inanmaya başlamıştı. Ayaklarını yataktan sarkıttı, Ron'un giderken kapattığı lekeli perdeye uzanıp hızla açtı. Karşısında taburede oturan Luna'yı görünce şok oldu, onu beklemiyordu, dudaklarından kaçan alçak sesli bir hayret çığlığı da buna işaretti.
"Luna!"
Ne zamandan beri orada olduğunu sormak istiyordu ama nasıl yapacağını bilemiyordu. Luna onu sorma derdinden kurtardı.
"Uğultulu Teperler güzeldir."
Sesinde herhangi bir yan anlam belirtisi yoktu ama Hermione sözlerin hepsini duyduğunu anlamıştı. Sığınmak için yalan arayan zihnini boşalttı ve saklanmamaya karar verdi. Zaten gözlerinde zihinsel problemli biri gibi gözüküyordu, daha ne olabilirdi ki şu raddeden sonra?
"Luna, bana yardım etmelisin," Derken sesi içtendi.
"Kafamın içinde bir yerde bilinçaltımda gezindiğini söyleyen bir Malfoy var ve bu ürkütücü bir şey. Garip."
Luna saçına takılı beyaz benekli siyah kuş tüyünü çıkarıp işaret parmağına sürterken gözlerini tüye dikmişti.
"Aslında yaşadıklarında hiçbir gariplik yok. Ron'a ve diğerlerine iksir meselesinden önce de söylemiştim, Draco'yu görüyor olmanın birçok açıklaması olabilir."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Everybody Hurts (2011)
أدب الهواةVoldemort'un ölümü ve savaşın bitimi üzerinden 5 yıl geçmiştir. Savaş sırasında farkında olmadan manevi zarar görenler yavaş yavaş bunun üstesinden gelememeye başlar. Bu sırada Hermonie unutamadığı bir gençle yeniden yüz yüze gelmek zorunda kalır. (...