Veda Öpücüğü

1.1K 57 38
                                    

"Kardeşim, sahiden yapmış olamazsın!" 

GuangYao'nun elleri yumruk hâline gelirken ilk defa yüzünü kaplayan gülümseme yerini kedere bırakmıştı, yüzünü yana çevirip hafif aşağıya eğdiğinde aşağıya doğru süzülen saçlarıyla XiChen'in görmesini engelledi. 

Kızarmaya yol almış gözlerini kısarken dişlerini birbirlerine bastırarak titrek bir sesle konuşmaya başladı: "Ben istedim mi sanıyorsun? Ben..." Aniden tekrardan ona doğru dönerek elini göğsüne doğru yerleştirirken saçları, göz pınarlarından dışarıya süzülen yaşlarla birlikte geriye doğru şiddetlice savruldu.  Sesinin acizlikle titrediğinin farkındaydı fakat elinden bir şey gelmiyordu.

"Orospunun çocuğu olmayı ben mi istedim sanıyorsun? O pislik herife yaranabilmek için ellerimi keyfî mi kirlettim sanıyorsun?!"

XiChen ne diyeceğini bilemeden gözleri iyice açılmış bir şekilde hemen önündeki adamın feryat figanı yüzünden göğsünde büyük bir boşluk hissetmişti, her bir kelimesinde derinden etkileniyordu. 

"Kardeşim..."

"Sevdiğim birisi varken gidip de kız kardeşimle evlenmeyi, ondan çocuk yapmayı ben mi seçtim zannediyorsun?" Sesi sonlara doğru iyice zayıflarken ifadesindeki sinir de kendini boşluğa bırakıyordu. 

Titremekten bacakları tutmaz hâle geldiğinde bedeni yere düşecekken adam bir an düşünmeksizin ona yaklaşıp belinden ve kolundan sıkıca kavradı. Kolları arasında minik bir çocuk gibi sessizce ağlamayı sürdürürken bir elini onun omzuna yakın bir şekilde göğsüne yerleştirdi. Adam belindeki elini iyice bastırarak kavradığı sırada endişeyle onu incelerken kendi gözlerinin de kızarmasına engel olamadı, onu böyle görmek  nefes almasını engelliyordu.

"Bana kardeşim deme." Sesi ona mı, yoksa kendisine mi olan nefretini belli ettiğini anlayamaksızın dillendirirken karnına doğru hissettiği hafif soğukluk ve keskinlikle ona yapılan anî hareketi engelleyerek aksi yönüne çevirdi.

Fakat bunu yaptığında keskin, minik hançer Yao'ya yönelip karnına saplandı. Hançerin mermerle buluşurken çıkarttığı çelik sesinin büyük alanda bir süre yankılanmasının ardından birkaç saniyelik sessizliği çocuğun boğuk bir şekilde çıkartmış olduğu inleme bozdu. Ağzından kırmızı sıvılar süzülüp beraberinde öksürmeye çalışırken belli belirsiz, melankolik bir şekilde, hâline güldü.

"Benim için sıradan olan hayat, senin düşünebileceğinden daha berbat ve acımasız. Belki çok bile yaşadım." 

Yaranın bulunduğu yere refleks olarak yerleştirdiği elleri kırmızıya boyanmıştı, birisiyle yaraya kalan gücüyle olabildiğince bastırırken diğerini adamın pürüzsüz, beyaz yüzüne yerleştirerek baş parmağıyla okşamaya başladı. Titremesine hâkim olamadığı için yüzünün yarısı parmak izlerini taşıyan kırmızı sıvıyla kaplanmıştı. 

 "Ama... en azından seni tanıdım, o yüzden mutluyum." 

"Yao, sen..." Adamın devam etmesine fırsat kalmadan melankolik tavrını koruyan kıkırtılarıyla sözünü bölüp konuştu: "Belki hatalar yapmış olabilirim, birilerine yanlışlık etmiş olabilirim fakat senin tek bir kılına bile zarar vermeyi asla düşünmedim."

Adamın, yaralı adamı belinden tutan eli haricindeki kanlı, az önce yere fırlatmış olduğu gösterişli hançeri tutmuş olan eline tekrardan baktığında gözyaşlarını daha fazla tutamadı.

"Sana geri vermek için çıkartmıştım, fakat sen benim seni öldürmeye çalışacağımı sandın." Adam, yerdeki hançeri sertçe tekmeleyip odanın bir kenarına fırlattığı gibi yere eğilerek onu kenara yasladı. Alnındaki bandı çıkartıp onun yarasındaki elini kenara yerleştirdi ve yarayı kontrolü altına almak için üzerine gelecek şekilde bağlamaya başladı. 

Hareketleri hızlı fakat olabildiğince onun canını acıtmamaya yönelikti, diğer adam da acıdan gözleri kısılıp yüzünü ekşitirken iniltilerini tutmaya çalışarak onu izliyordu. Bağlaması en fazla birkaç saniye sürmesine rağmen çoktan kumaşın beyazlığı kan kırmızısına bürünmüş, sırılsıklam olmuştu. Elleriyle ne kadar bandın üzerinden yaraya bastırsa da ikisi de farkındaydı, kanın azalmasını sağlamak imkânsız gibi bir şeydi. 

"Neden insan sevdiği kişiyi öldürmeye çalışsın ki?" Sesi iyice hâlsiz, boğuk çıkmaya başlamıştı. Muhtemelen kendi acınası hâliyle alay eder bir tınıda konuşmayı hedeflemişti fakat işitilen sadece ölmek üzere olan birisinin son sözlerindeki acizlikti. Bir cümleyi kurmak için bile fazlasıyla çabalayıp kalan azıcık enerjisinden büyük bir kısmını harcadığı belli oluyordu, yüzünün rengi çoktan atmıştı. 

Sakin gözükmeyi umursayamayacak hâlde gözyaşlarının akmasına izin verirken yaptığı eylemlerin bir sonuç vermeyeceğini sonunda kendine inandırdığında ellerini yaradan çekip sıkıca kendinden fazlasıyla minik kalan adamı kollarının arasına aldı.

"Özür dilerim, ben..." Adam, onun sarılması karşılığında ellerini onun omzuna yerleştirirken mutluluk belirtisi olarak hırıltılı sesler eşliğinde kıkırdamaya benzer sesler çıkardı.

"Sorun değil, zaten yaşasam da benim için ilerisi pek huzurlu olmayacaktı. En azından, sürekli geciktirdiğim ölümüm senin ellerinden olacak." Adamın sesi artık o kadar anlaşılmaz, güçsüz çıkıyordu ki adamın işittiği kelimeleri kendi düşünerek toparladığında ancak anlayabilmişti. 

Ona sarılmaya devam ederken aralarına birkaç santim mesafe koyup bir eliyle yüzünü kavrayarak dudaklarına uzun bir öpücük kondurdu. Bu onların ilk, aynı zamanda da son olacağını belirten bir veda öpücüğüydü. 

Dudakları ayrıldığında, kolları arasındaki bedenin bakışları donuk ve cansız bir vaziyete gelmişti. Elini, minik bir kelebeği incitmemeye çalışır gibi narince gözlerinin üzerine yerleştirip aşağıya indirerek göz kapaklarının irislerinin üzerine kapanmasını sağladı. En çok değer verdiği insanlardan bir tanesini daha kaybetmesinin, bu seferkinin hayatının aşkı olmasının ağırlığıyla bir süre sonra dudaklarını zar zor aralayarak ruhuna ulaşmasını dilercesine fısıldadı: "Elveda..."

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Jun 09, 2019 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

XiYao (Mo Dao Zu Shi)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin