╳ ╳ ╳
"Senin için endişeleniyorum."
Jungkook konuştuğunda Jimin battaniyelerden yapılma yataklarını düzeltme işinin ortasındaydı. Jungkook'un sesi dikkatliydi, Jimin bunun için ses tonuna ve kelimelerin vurgusuna ekstra dikkat ettiğini söyleyebilirdi.
"Neden?" dedi Jimin, gözlerinden kaçınarak.
Jimin Jungkook'un yavaşça yanına yaklaştığının ve kararsız elini beline koyduğunun farkındaydı. Jimin genelde teması severdi, bunu güven verici bulurdu, fakat bu temas onu endişelendirdi. "Son zamanlarda daha mesafeli görünüyorsun. Dışarıya neredeyse hiç adım atmıyorsun. Yemek yemiyorsun." Jimin yatağın kenarını düzeltmek için yanından ayrıldığında Jungkook iç çekti. "Ve ağlamaya devam ediyorsun. Ne yaparsam yapayım ağlamanı durduramıyorum." Jimin bocaladı, hareketleri durgundu. Gözyaşlarını Jungkook'tan saklamaya çalışıyordu.
"Seni buraya geri getirdiğim için benden nefret mi ediyorsun?" dedi Jungkook, sesi hafifçe titredi konuşurken ve bu, Jimin'in midesinin kasılmasına yetti. Bu baştan savma tavrının Jungkook'a ne
ölçüde etki edeceğini hiç düşünmemişti. Jimin, kendisinin hissettiği üzüntünün aynısını, vicdan azabı olarak Jungkook'un da hissedip hissetmediğini merak etti.Jimin korkarak geri çekilmeden önce bir saniyeliğine bakışlarını kaldırıp göz teması kurdu. "Senden nefret etmiyorum." Ona nezaketle yaklaşan tek insana nasıl nefret besleyebilirdi ki? Kaçıp gitmek ilk başta özgürlük gibi hissettirmişti, ama Jungkook onu aramak için peşinden geldiğinde, aidiyet duygusunu hissetmişti. Ama buraya geri dönmek, Jimin'in tüm arkadaşlık kurma çabalarına karşı çıkan sürüye geri dönmek istediği değişikliğin tersiydi, artık her zamankinden daha yabancı hissediyordu.
"Ama beni sevmiyorsun." diye karşılık verdi Jungkook. Suçlayıcı ya da nefretle söylenmiş bir şey değildi, daha çok üzücü bir sonucu, kabul etmek istemediği bir gerçeği dile getirme gibiydi. "Bana dokunmayı da sevmiyorsun. Çoğu zaman yüzüme bile bakmıyorsun."
Jimin pişmanlığı hissetti. Tıpkı kendisinin acı çektiği gibi, Jungkook da çekmemeliydi. Jungkook'un varlığından hoşlanmıyor değildi, hatta oldukça seviyordu fakat ezilmiş hissediyordu- çok fazla hissediyordu." Bu seninle alakalı bir şey değil."
Jungkook bu cevaba karşılık irkilirken şaşkındı. "Bu da ne demek?"
"Şöyle ki..." Jimin perişan bir halde yatağa oturdu, bakışlarını dizlerine dikti. "Seninleyken mutluyum." Muhtemelen en mutlu Jimindi, yaşadığı en mükemmel mutluluktu... Tüm eksikliklerine rağmen ona göz kulak olan bir eşi vardı. Öte yandan Jungkook kendini sevdiren, tatlı, nazik ve cesurdu.
"Ama?"
Jimin yutkundu ve yerinde huysuzca kıpırdandı. Omega tarafı acı içindeydi ve aralarındaki bağ, can yakıyordu. Kelimelerin dudaklarından çıkması için kendini zorladı. "Burda kalamayacağımı biliyorsun."
Jungkook gözlerini kaçırdı, kaşları çatılmış, dudakları büzülmüş ve bedeni kasılmıştı. Birkaç adım atarak uzaklaştı. Jimin, onun omuzlarındaki gerginliği görebiliyordu. Boynundaki ısırık izinde bir ağrı hissetti. Sözlerindeki zarar güzel alfasına değmişti.
"Anlamıyorum." dedi Jungkook boğulur gibi, gözleri kıpkırmızıydı. "Eğer aramızda her şey iyiyse, ne - neden? Neden gitmek istiyorsun?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
[✓] Finally • Jikook • Çeviri
FanfictionTamamlandı. Sevilmeyen ve dışlanan Jimin, eşinden ve sürüsünden uzağa kaçar. Jungkook ise peşinden gider ve Jimin'i hayal edebileceğinden daha farklı şekillerde kurtarır. (Küfür ve hakaret içeren yorumlar yapacaksanız lütfen bu fici OKUMA ZAHMETİNE...