ADALET

1.2K 49 9
                                    


yeni bir bölüm

10.BÖLÜM    

"Kim bilir bu küçük piç hangi cehenneme kayboldu?"

Yekta'nın hırlayan sesi karanlık sokaklara dağılırken,   bende çok iyi tanıdığımı sandığım şehrimin sokaklarında kaybolduğumu hissediyordum. Doğduğumdan beri yaşadığım şehir bambaşka gelmişti gözüme, dar sokakların çoğu çıkmazdı ve neredeyse kimse yok denebilecek kadar sakindi. Hatta sokakta dolaşan köpekler de olmasa hayalet mahalleler de diyebilirdim. Dik yokuştan aşağıya doğru inerken ürpertiyle adımlarımı sıklaştırdım Yekta'ya olabildiğince yakın yürüyordum. Bu denize düşünce yılana sarılmak gibi bir şeydi. Günlerdir sinir krizlerimi tetikleyen adama yaklaşmak bana güven veriyordu bu karanlık, ıssız sokaklarda. Tek odalı gibi görünen viran olmuş gecekondulardan her an birileri çıkabilecekmiş gibi geliyordu ama o çıkacak kişi Yekta'dan ne kadar daha tehlikeli olabilir tartışılırdı. Sadece iki saat önce bir canavar gibi Selim'e saldırmış onu bayıltmıştı.
Yokuşun sonunda daha kalabalık bir mahalleye çıkmıştık.  Yekta ilk gördüğümüz adama bir şeyler mırıldandı. Çevreyi incelemekle meşguldüm o yüzden  ne dediğini pek umursamadım. Sadece bir adamın adını söylediğini duydum.

Agâh... Agâh Uyar

Çok geçmeden adamın eliyle bir yer tarif ettiğini, Yekta'nında onaylarcasına başını salladığını gördüm.  Adamla konuşması biter bitmez bana hiç bir şey söylemeden sadece yürümem gerektiğini imâ eden bir bakış atması yeterli oldu onu takip etmeye başlamam için.
Çok geçmeden duvarları graffitili bir mahalleye gelmiştik. İlk başta yıkık dökük Tanrı'nın unuttuğu bir yer gibi görünsede lüks Avmlerin, caddelerin duvarlarındaki, insanların fotoğraf sırasına girdiği yerlerden çok daha etkileyiciydi. Kavlamış duvarlara işlemişlerdi sanatlarını. Tuvalleri duvarlardı ve bana burası gecenin karanlığında değişik bir samimiyet hissettirmişti. Az önceki tedirginliğim geçmişti.

"Burası neresi? " istemsizce dudaklarımdan dökülen kelimelerle gözlerim Yekta'ya kaymıştı cevabını duymak istiyordum.

"Sen bu şehirde yaşıyorsun ve on yıldır içerde olan bir adama burası neresi diye mi soruyorsun?"

Verdiği cevaba şaşırmıştım. Çünkü karanlık sokaklarda kendinden emin sanki buraya aitmiş gibi yürüyordu. Biliyor olmalıydı buraları.

"Biliyor gibisin"

"Hayır Mehir, şu an bu sikik sokaklarda birlikte kayboluyoruz."

Cümlesini tamamlar tamamlamaz sigarasını dudaklarının arasına yerleştirdi ve paketi bana uzattı. Bir şey söylemedim. Kıpırdamadım bile hatta sadece bana uzattığı pakete baktım. Paketi geri cebine koyarken,

" Ama kaybolmadan hiç bir yeri bulamayız. Yani bu iyi bir şey Pinokyo."

****

15 dakika kadar yürüdükten sonra geniş bahçesi olan tek katlı bir evin önünde durduk. Yekta önden bende onun arkasından iki yanında akasya ağaçları olan yolu bitirdik. Yekta kapının tokmağını kavrayıp çalmadan önce bana döndü. Sanırım az önceki adamın tarif ettiği ev burasıydı.

"İçerde sakın konuşma, sadece yanımda dur ve bekle"

Sadece başımı sallamakla yetindim. İçerde konuşmamı gerektirecek bir durum olduğunu sanmıyordum.

Yekta'nın uzunca kapıyı çalmasına rağmen hiç ses yoktu ama Yekta hiç duraksamadan çalmaya devam ediyordu. Bir süre sonra tokmağı bırakıp yumruk yaptığı elini sertçe kapıya vurmaya başladı. Eski kırık dökük olan kapı sarsılıyor menteşeler her bir yumrukla gıcırtılı sesler çıkarıyordu. Sarsılan kapı beklemediğim bir anda açıldı. Kırklı yaşlarının ortalarında, üstü başı pekte temiz sayılmayan kel bir adam açtı kapıyı.

KELEBEĞİ ÖLDÜRMEKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin