*bolca yorum yapmayı unutmayın lütfen
•
"Benim kırık nefeslerim, kaç yitik cana mâl oldu da göremedim ben?"
•
"Efendim, aldığımız haberlere göre İgnis'lerin lideri Park Jimin, artık safkan bir omegaya sahipmiş."
Sallanan sandalyesinde oturan orta yaşlı beden, duyduğu şey ile sandalyesinde sallanmayı bıraktı. Sağ elinde tuttuğu bastonunu sinirle sıktı ve yine sinirle karşısındaki duvara fırlattı.
Kazanamıyordu. Park Jimin'e karşı ne kadar suikast düzenlemişse düzenlemiş, hiç birinde başarılı olamamıştı. Park Jimin, şahsını değildi belki ama yolladığı yetenekli adamları hiç efor sarf etmeden küle çevirebiliyordu. Ne yaparsa yapsın, Jimin'i sarsamıyordu.
O şerefsiz ignis liderinin mükemmel güçlere sahip olması tam bir ziyandı. Her şeyden önce, o aquaları her zaman dışlamıştı. Hayır, Ignis'ler yüz yıllarca Aqua'ları dışlamıştı ve şimdi sıra Aqua'larda idi. Artık Park Jimin'e nefes aldırmamaya yemin etmişti, ama o boş durmayıp, kendine bir omega mı bulmuştu? Hem de safkan bir omega? Böyle bir şeye nasıl cüret edebilirdi, hala Aqua'ları hafife mi alıyordu?
Orta yaşlı adam, uzun zamandır konuşmadığı için boğazını hafifçe temizledi.
"Bırakalım şimdilik istedikleri gibi eğlensinler, Lianyang. Zamanı geldiğinde, onlara gerçek Aqua'ların gücünü göstereceğiz zaten. O zaman geldiğinde ne o aptal lider, ne de gereksiz omegası yolumuza bile çıkamayacak."
Aqua'ların lideri biraz başarısız bir kariyere sahipti ama, aptal değildi. Yaptıklarından bir sonuç çıkarmıştı ve, sıradaki hamlesi için farklı çalışmalar başlatmıştı. O, sinsi bir adamdı. Bu sefer ona karşı atak yaptığında, kazanmaktan başka şansı olmayacaktı.
Yapacağı şeyleri kafasında tekrarladıkça içi garip bir hisle doluyordu. Bu sefer, ezeli düşmanı Park Jimin'e karşı kaybetmeyecekti.
Yılanın başını küçükken ezecekti.
****
"Ben küçükken, babam benimle neredeyse hiç vakit geçirmezdi. Hatta vakit geçirmeyi geçtim, benimle doğru dürüst konuşmazdı bile."
Bundan bir kaç gün önce bana, kaçık olduğunu düşündüğüm ama aslında oldukça yakışıklı bir adamın bana olağanüstü şeyler anlatıp beynimi allak bullak ederek, sonrasında güzel manzaralı yerlere götürüp tıpkı âşık ve kırık bir adammış gibi dizlerimde yatarken hayat hikayesini anlatacağını söyleseler kesinlikle inanmazdım. (anlık mindfuck)
Ve ah dostum, anlattıklarım lanet olsun ki tam şuan da geçrekleşiyordu.
Boş boş onu dinlerken, bir anda aklıma bir şey geldi ve saçında gezinen ellerimi durdurdum. Hemen homurdanmaya başlamıştı ama banane. Babamın hayrına okşamıyordum sonuçta saçlarını.
"Hey, buradaki herkes neredeyse sana efendim diyor. Ben de demeli miyim?"
Bana dişlerini göstererek güldü ve uzanıp elimi tuttu.
"Bana efendim demene gerek yok, Jungkook. Onu daha çok benim için inlerken söylemeni tercih ederim bebeğim."
Ağzı gerçekten çok kirliydi bu yüzden saçını çekip bıraktım. Deli ediyordu beni bu tavırları.
Homurdanıp, elimi onun saçından çekeceğim sırada, ani bir hamleyle elimi tuttu ve çekmeme izin vermedi. Saçlarından gelen ferahlatıcı bir koku vardı ve ben o kokuyu soludukça uykum geliyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
vice and virginity ࿐ jikook
Fanfiction*** "Sana söyledim," Hırıldayan beden, kendini belinden tutmakta olduğu çocuğa daha fazla bastırdı. "Buradan gidemezsin," Dudaklarını yavaşca kulağına yaklaştırıp, emdi ve inledi. "Benden kaçamazsın, çünkü seni her yerde bulurum. Bu ülke ve içindek...