"Küçük bir çocuk gibi gülümserdim yanında, sanki hiç 'küçük bir çocuk' olamadığını biliyormuşum gibi."
•
"Ya Tanrı aşkına bir şey diyeceğim, sen zaten süper müper olağanüstü güçlü değil misin? Zaten dibimden ayrılmıyorsun yani beni her zaman koruyabilirsin. Neden ben de dövüşmeyi öğrenmek zorundayım ki?"
Destek için tuttuğu kolumu bıraktı ve derin bir nefes vererek arkamdan önüme geçti. Sinirlenmişti galiba çünkü yüzüme bile bakmıyordu. Hadi ama, ne yapabilirim ki? Günlerdir boşuna çabalıyordu benim için. Daha elimi düz bile tutamıyordum ve benden yoktan su yaratmamı ve şekil vermemi istiyordu.
Tanrım herif resmen seninle şirk koşmamı istiyordu benden. Yapamadığımdan değildi sırf Tanrı'ya karşı gelmemek için yapmıyordum. Yoksa yoktan su var etmek çok kolay bir şeydi.
"Günlerdir boşuna uğraşmıyorum. Sürekli senin yanında olabileceğim diye bir şey yok Jungkook. Aqua köpekleri bize saldırdığında belki de yüzünü bile göremeyeceğim. O yüzden... en azından kendini savunmayı öğrenmek zorundasın."
Sesi çok kararlı çıkıyordu.
"Ama Jimin, bunu sana defalarca söyledim Tanrıya karşı gelemem-"
"Sen Hristiyan bile değilsin Jungkook. Sadece yapamadığını söylesen bu kadar zorlamam seni ama.. yalan söyleyip duruyorsun."
Hristiyan olmayabilirdim ama Tanrıyı seviyordum? Delirmiş galiba bu adam.
"Öff tamam sus da bir kez daha deneyelim. Eğer bu sefer de olmazsa bir daha bu siktiğim talim yerine gelmiyoruz. Anlaştık mı?"
Pestilim çıkmak üzereydi burada çünkü sadece böyle alıştırmalar yapmıyorduk. Ok atma talimi yapıp, bir kaç dövüş sanatı falan da gösteriyordu bana ama sadece ok atmada biraz iyiydim. Sadece dövüşmek.. ne bileyim pek benlik bir şey değildi.
Savaş kapınıza dayandığında da düşmanlarınla dans falan edersin zaten.
İç sesim.. Beni hiç desteklemiyordu. Hep lanet olası Jimin'in tarafındaydı.
Ben boş boş dikilirken, Jimin tekrar bana yaklaştı ve ellerini omzularıma koyarak yüzüme baktı.
"Bu sefer tüm konsantreni suya vereceksin. Yanında ben yokum, bu ormanda, şelalenin yanında tek başınasın. Suyu sadece düşünme Jungkook, onunla bir ol. Onu hisset."
"Of sen Aqua'lardan nefret etmiyor musun ne diye onların gücünü kullanmamı istiyorsun ki!? Günlerdir bunu düşünüyorum cidden."
Sinirle nefes alıp verdiğini duydum. Gözlerim kapalı olduğu için göremiyordum.
"Bu güç senin Jungkook. Kökeni Aqua'lara bağlı olsa da bu, sana bahşedilmiş bir güç. Bir mucize. Suyu kontrol etmeyi öğrendikten sonra havayı kontrol etmeyi de öğreneceksin. En son ise toprağı. Aqua'ların bize açacağı savaşa kadar hepsini kullanabilmen gerekiyor."
Sesi.. gerçekten endişeli geliyordu. Zaten sürekli bana yakın durduğu için canının yandığını bildiğimden ister istemez ben de onun için endişeleniyordum, bir de o böyle çaresiz gibi konuşunca kendimi kötü hissediyordum. Benden ciddi beklentileri vardı ve ben.. onu hayal kırıklığına uğratmak istemiyordum galiba?
Pekala, sanırım biraz daha gayret göstermeliydim.
"Tamam, sadece biraz uzaklaş ve izle beni."
Kararlı sesim onu etkilemiş olacak ki, gülümseyerek bir kaç adım geriledi.
Onun az önce bana dediği gibi, sadece suyu düşünmedim ve onunla bir olduğumu hissetmeye çalıştım. Garip hissediyordum. Sanki içimden garip bir güç dalgası etrafa yayılıyordu.
Suyu sadece soyut veya somut olarak değil de, bana yardımı dokunacak bir silah gibi düşünmeye başladım. Hislerim gittikçe yoğunlaştı ve ellerimin altında, sanki suyun dans edişini hisseder gibi oldum. Aşırı fazla odaklanmıştım, alnımdan terler akmaya başlamıştı ve ben cidden suyu kontrol edebileceğimi düşünüyordum.
Bir kaç saniye sonra, hissettiğim baskı beni etkisi altına aldı ve, istemsizce ellerimi iki yanıma açtım. Su vardı. Ne yaptığımı bilmiyordum ama gözlerimi açtığımda hem sağ hem de sol tarafımın oldukça ıslandığını gördüm. Jimin'i bile ıslamıştım ve o benden bayağı uzaktaydı.
Ellerime baktığımda ıslaklık falan göremedim. Cidden suyu kontrol mü etmiştim yani şimdi ben?
"İlk denemen için fena sayılmaz. Aynı ateş gücünde olduğu gibi, su da anlık ve dağınık bir şekilde çıktı ellerinden ama yeterince güçlüydü. Sadece bu basit tekniği olabildiğince tekrar yapıp daha güçlü hale getirirsen, işine çok fazla yarayabilir."
"Sahi mi!?"
Küçük bir çocuk gibi sevindiğimde, gülümseyerek saçlarımı okşadı.
Gülümsemesinde her zamanki kırıklıklarından farklı bir kırıklık vardı.
O an fark ettim.
Gülümsememin ona çok yabancı geldiğini, hiç böyle gülümseyemediğini anladım ve yüreğim acıdı. Daha fazla gülmek istemedim ama o gülümsememe bakıp gülümsüyor diye solduramadım yüzümü.
Ondan her ne kadar nefret ediyor gibi görünsem de, o an; onu evimize götürüp 'kaç çocuk gülümsemeni çaldılar senden?' diye ağlamak istedim yanında, saçlarını okşarken.
Geçmişinin kırıkları hala tenine batarken, bir de ben canını yakmak istemedim. Yanımdayken hissettiği acıyı dindirmek istedim.
Yüz ifademi ciddileştirdim ve ona bir adım daha yaklaştım. Kıyafetlerim kıyafetlerine temas ediyordu.
"Jimin, sanırım senin şu eşleşme işini yapmak istiyorum. Ne zaman yapabiliriz?"
***
merhaba, aslında ficlere uzun süre yazmayı bırakacaktım ama birkaçınız cidden mesaj kutumu boş bırakmadı ve etraflıca düşünüp, tekrar yazmaya karar verdim. mesajlarınız ve desteğinizle beni mutlu ettiğiniz için teşekkürler, seviyorum hepinizi <3
ŞİMDİ OKUDUĞUN
vice and virginity ࿐ jikook
Fanfiction*** "Sana söyledim," Hırıldayan beden, kendini belinden tutmakta olduğu çocuğa daha fazla bastırdı. "Buradan gidemezsin," Dudaklarını yavaşca kulağına yaklaştırıp, emdi ve inledi. "Benden kaçamazsın, çünkü seni her yerde bulurum. Bu ülke ve içindek...