"Ben Ra sen bize aitsin!" diyor güçlü ve sesinin heybetli asilliğiyle.
Boğulmaktan son anda kurtulmuşçasına çırpınan bir nefes aldım. Gözlerim telaşla odamın tavanındaki pütürlü yüzeyinde gezindi. Bu Mısır tanrısının benimle derdi ne? Peşimi bırakmayı düşünüyor muydu? Gözlerime hızla biriken yaşları görmezden geldim. O antik tanrılara bitmek bilmeyen bir ilgi duyardı. Ve şu an yanımda olsa heyecanla benimkinin yansıması olan mavi gözlerini büyütüp beni dinlemek isterdi.
Hayır, Toparlan kendini yine bırakamazsın.
En son kristallerle dolu mağaranın içindeydim. Bir iki saniye beyin hücrelerim nerede olduğumu anlamamda yardımcı olmaya çalıştı. Yatak odamdaydım... Başımı iki yana salladım. Neden yaşıtlarım gibi normal olamıyordum ben! Nasıl olabilirdim ki?
Sıradan insanlar sıradan bir doğum ile dünyaya gelirler. Sıradan çocukluk zevkleriyle meşgul olarak büyürler, okullara giderler, çeşit çeşit sevgilileri olur, hatta çağımızın getirdiği modernlikle ilk birlikteliklerini 18 yaşında yaşarlar, becerebilen kariyer sahibi olur, beceremeyen evlenir. Ultra yetenekli olanlar ise kariyer evlilik çocuk üçlüsünü kombo yapıp hayata muhteşem ihtişamlı bir aduket gönderirler. Hayata atılan bu aduket, hayatın acımasızlığını nakavt yapabilir ya da aşırı güç yüklemesiyle sekip seni nakavt yapabilir. Hayata karşı 1-0 öne geçmeyi başarabilenlere imrenmiştim hep.
Bana gelince, Annem bana hamileyken doğum anına kadar erkek beklenirken yumurtadan çıkan bir süprizle kız olmaya karar vermişim. Garip olan annem, ablamın doğumunda az kalsın acıdan ölecekken benim doğumumda sancı çekmemiş. Karnı bile ağrımamış. Kadıncağız benimle gayet mutluymuş yani. O mutlu ben mi mutlu neden çıkmışım ki dışarıya? Bembeyaz bir kese içinde doğmuşum. Annem bu yüzden sen tanrının gönderdiği hediye paketimsin der. Hastane de değil Anneannemin ormandaki evinde dünyaya gelmişim. Hediye mi kabus mu olduğum tartışılır. Ben doğmadan önce hayatları bir hayli sakin olan ben doğduktan sonra tuhaflığın kelime anlamını tekrar yazmışlar.
4 aylık konuşmaya başlamışım. Bir bebekten korkmanın en geçerli sebebidir bu. Ağzında diş yok ama laf yetiştiriyor! Annem dışarıya çıkarken insanlar korktuğu için ağzımı atkıyla kapatırmış. Büyük trajedi! 8 aylıkken şarkılar söylüyormuşum. Her mucizenin bir kusuru vardır. Hayat ve tatlı atışmalarımız işte, iki üç yaşında astım krizleriyle tanıştım. Yaşıtlarım barbie beklere giysi giydirirken ben onların kafalarını koparıp kafatası avcılığı oynardım. Hayatla sürekli berabere kalıyor oluşumuz şansızlık mıdır yoksa şans mı emin değildim. Neyse ki dünyanın en anlayışlı en, zarif ve en iyi ablasına sahiptim. Son derece emin olduğum bir şey vardı ki, o benim koruyucu meleğimden başkası olamazdı.
Hayatımda emin olduğum bir başka şey, inatlaşmaktan müthiş bir haz duyduğumuzdu. Her şey tam yerinde ilerlerken birden hayatın bana attığı uçan tekmeyle defalarca yere serildim.
6 Yaşında ateşlendiğim o gece hayatımın dönüm noktalarından biri olmuştu. Ateşim 42'ye çıkmış, doktorlar şok içinde nasıl oluyor da havale geçirmeden gayet dinç bir şekilde etrafı izlediğimi anlamaya çalışmışlardı. Sonrasında vücudumda kalan minik bir kusurla hayatıma devam etmiştim. O geceden sonra vücudum pek de normal olmayan bir halde çalışmaya başlamıştı. En basit verebileceğim örnek vücudumun sağ tarafı sıcacık yanıyorken, sol tarafı buz gibi kalmıştı. Tıpkı güneşin pozitif, ayın negatif enerjiyi aynı gün içinde dünyaya yansıtması gibi. Doktorların buna söyleyebildiği tek şey ise beynimde enerji dengesini sağlayan bölümün hasar gördüğüydü.
Beynim bana adil değilken hayat bana nasıl adil olabilecekti ki zaten... Ama pes etmiyordum, her seferinde verdiğim karşılık, didişip durdurduğumuz hayatın kuyruğunu kıstırmasına ve bir köşeye gizlenip sinsice üzerimde plan yapmasına neden olmuştur. Bir süre didişir yine bir süre sonra monoton olan yaşam tarzımıza geri döneriz. Monotonluk kişiden kişiye değişen bir kavramdır. Yaşam tarzına göre hayatında sürekli anormallikler yaşayan bir insan için hayat monotondur. Fakat bu durum, algıları zorlamaya başladığında sıradanlaşan anormallikler sıra dışı olmaya başlar...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Spatyum
Fantasy"-Karanlık ve aydınlık arasındaki ince çizginin üstündeydim. En ufak bir hatada karanlık beni alt edebilirdi. En ufak bir fırsatta ise ben ona hükmedebilirdim. " Bana kendimi aramamı söylemişti. Ben kendim değilsem kimdim? Nasıl arayacaktım? Kaderim...