Bölüm 5- Cesaretin olmadığı yer esarete mahkumdur.

45 0 1
                                    

"Sen Elian mısın?"

"Sanmıyorum."

Harika gizemli bir şekilde bana notlar yazan Elian tarafından değil de başkaları tarafından kaçırılmıştım. Bana dikkatle bakan üç yabancıya gözlerimi diktim. Sahip oldukları göz bebekleri beni kesinlikle derinden etkilemişti. Şu gözlerle insan olmaları söz konusu olamazdı. Lens olabilir miydi? Diyelim ki öyle, peki ya tenlerinin renkleri? Gerçek anlamda süt beyazdı.

"Kimsiniz siz?" Sesim mırıltıyla çıkmıştı. Daha güçlü çıkmasını tüm kalbimle isterdim ama sanırım o da diğer algılarım gibi bir yerlere gizlenmişti.

Doktorlar iki yana açıldılar ve ortada duran adam bana doğru bir adım yaklaştı. Bilinç altım duraksadı ve bir adım geriledi. Yutkundum. Hey, hey bireysel sınırları koruyalım!

"Bizler, kadim beyazlarız."

Kadim beyazlar?

Kaşlarımı kaldırıp ona baktım. Kalbim dört nala kendini salıverdi. Boğazım kurudu. Sol bedenim ayağıma kadar buz parçasına dönmüşken, Sağ bedenim kendini güneşe adamıştı. Sonunda olmuştu işte. Zincirli sandıklar içine hapsettiğim o gecenin kanıtlarından biri canlı kanlı tam karşımda duruyordu. Gerçek miydi bu? Rüya olmadığına inanmam gerekiyordu. Hızla etrafı tarayıp keskin bir şeyler aradım. Ufak bir acı beni bu rüyadan uyandırabilirdi. O anda karşımdaki varlık ellerini kollarıma yerleştirdi. Gözlerini gözlerime dikti. Hipnoz edici gözlerinin rengi gerçekliğimi bana yansıttı. Alevlerin turuncusuyla başlayıp irisin sınırlarına doğru okyanusun mavisiyle sonlanıyordu. Nefesim durdu. Kalbim yaptığı en iyi şeye son verdi. Sanki görünmeyen bir enerji tüm benliğimden geçip gitmiş ,nefesimi de beraberinde götürmüştü. Geriye sadece, bir tarafı çöl sıcaklarında kavrularak yanan diğer tarafı da buzul nefesiyle o çöle baş kaldıran bedenim kalmıştı. Bir karadeliğe çekilmiş ve uzay boşluğunda savruluyor gibiydim. Kaşlarını çattı. Hissetmiş miydi?

"Nefes al Lina."

Dudakları oynadı. Bir şeyler söylüyordu fakat duymuyordum, geçici olarak çevrimdışıydım.

"Lina?"

Kendimi ellerinden kurtarmak istedim. Bundan hoşlanmamıştım. Bu histen. Kurtulmak için zihnim komutlar verse de bedenim hiçbirine yanıt vermiyordu. Telaşlı kirpikleri bir kaç kere buluştuktan sonra gözlerini üzerimden çekti. Ellerini kollarımdan çekip birkaç adım uzaklaştı. Tuttuğum nefesim sonunda kendini dışarıya atmayı başarmıştı. Katılaşan bedenimi gevşettim.

"İyiyim." sesim o kadar güçsüz çıkmıştı ki, bunun benim sesim olduğuna neredeyse ben bile inanmayacaktım.

"Efendim ilacın etkisi geçmiş olmalı. Yenisini yapmamı ister misiniz?"

"Hayır." Dedi ne yapacağına emin olmayan bir ses tonuyla. Çektiği elini çenesine götürdü baş parmağının ucuyla kahverengi sakalını kaşıdı.

"Neredeyim, burası neresi?" konuşmayı böldüm.

Evet ilaç etkisini yitirmişti ve ben... Beni geri götürün! Bir anda evimden uzakta olduğum hissiyle panik oldum.

Varlık derin bir nefes aldı ve sorumu cevapsız bıraktı. Elini kaldırıp ilk üç parmağını kaldırdı arkada beni izleyen iki doktor işareti veren efendilerinin arkasından o görmese de onu selamlayarak odadan çıktılar. Gözlerim büyüdü. Ah, siz ikiniz gitmeyin! Bu adamla, varlıkla, yalnız kalmak istemiyorum! Beni ürkütüyor. Yutkunup gitmeyin diye yalvaran bakışlarımı kapanan kapının arkasında bırakıp başımı yere çevirdim.

Tamam, Lina sakin ol. Onlar gittiyse bende peşlerinden gidebilirdim. Ellerimden destek alarak oturduğum yerden kalktım. Sakin olmam gerekliydi. Kaçırılan tek insan sen değilsin öyle değil mi? Anılar beni dövmeden önce iç sesime kulak vermeyi kestim. Çıplak ayaklarımın yere değmesiyle zeminin buz gibi soğuğu karnıma hücum etti. Titreyen bacaklarım isyan ettiler. Tökezledim. Tam düşecekken sedyeye sıkıca tutundum. Aynı anda düşmemem için beni izleyen varlığın yapılı kolları da bana uzandı refleks olarak kendimi çektim. Dokunma! Kolu havada kalınca geri çekti. Yavaş adımlarla ondan uzaklaştım ve kapıya doğru yürüdüm. Bu kapı nasıl açılıyordu? Kapının hemen yan tarafında bilgisayar ekranına benzeyen bir sistem dikkatimi çekti. Bu kapıyı açan sistem olmalıydı. Bir yanım ekrana uzanmak için delice çırpınıyordu ama diğer yanım arkamdaki varlığın neden beni hala durdurmadığının merağıyla yanıp tutuşuyordu. Elimi kolumu sallaya sallaya buradan çıkmama izin verecek miydi yani? Hani filmlerde ve bu zamana kadar anlatılan kaçırılma raporlarında dünya dışı varlıklar insanlara işkenceler yapar, vücutlarına bir şeyler yerleştirirlerdi? Bunları bana yapmışlar mıydı? Midemden boğazıma doğru yükselen safranın acı tadını aldım. Kendimi kontrol etmek hiç aklıma gelmemişti! Kollarımı önüme uzatıp eksik, sorunlu bir parçam var mı yok mu diye kontrol ettim. Kollarım beyaz renkte elastik ve yumuşacık bir kumaşla sarılmıştı. Gözlerimi hayretle kırpıştı böyle bir şey giydiğimi hatırlamıyordum. Ofise giderken ne giymiştim ben? Hafızamı zorlayıp anımsamaya çalıştım. Sanırım kırmızı kareli kumaş bir pantolon, ve bej rengi saten bir gömlek... Gömleğim neredeydi? Gözlerimi kollarımdan aşağıya, bacaklarıma indirdim. Aynı kumaş bacaklarımı sarıyordu. Kumaşın dikişleri gri renkteydi ve sanki insan anatomisinde kasların sınırlarını gösteriyordu. Üstümde tek parça özel elastik kumaştan yapılmış bir kiyafet vardı. Bu soyulduğum anlamına geliyordu ve belki üstümde bişeyler yapıldığı anlamına da!

SpatyumHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin