Elian da kim?
Ayrıca diğer önemli sorun Türkiye'de değildim ki Newyork'tan oraya gitmem bir günümü alırdı! Kaşlarım çatıldı. Hem tuhaf olan bir başka detay bu gece dolunay vardı. Dolunay karanlık güçler için ritüel demekti ve genelde ritüel için ormanlık alanları tercih ederlerdi. Ayrıca iki sene önce yaşadığım o olay yüzünden iyice paranoyak olmuş gibiydim. Kimseye güvenemiyordum. Gözlerim daldı ve boş boş bir noktaya baktım. Ah hayır, Üniveriste döneminin o tozlu anıları üstüme üşüştüler.
Sene 2033'dü Üniversitenin son senesindeydim. Danışmanım, antik hiyeroglif yazıtları araştırma grubu öğrencilerinden oluşan öğrenci grubu ve üniversitede araştırma görevlisi olan dilbilimci ben, acil bir çağrı üzerine Şanlıurfa'da bulunan Göbekli Tepe'ye gitmiştik. Kazı çalışmaları esnasında kalıntılara üç kilometre uzaklıktaki yeni kazı alanında bir tablet bulunmuştu. Bu tabletin dünyaya ait olmayan bir meteor taşından olduğu iddiası tüm camiayı çalkalamıştı. Üç kişilik araştırma grubunun içinde yazıyı çevirebilen tek kişi ben olmuştum.
Tabletin üstündeki yazıt hafızama sokuldu.
-"Lux et terebin, Soltis terebin..
..... Selam olsun ...... olanın ışığına! Ant olsun ki ......na Aton
doğacak yengecin şafağına."-
Heyete sunduğumda özel olarak ilgilenmek istediklerini söylemişler, benimle özel olarak görüşmüşlerdi. Hatta adını sanını duymadığım tarikatlarla alakam olup olmadığını bile soruşturmuşlardı. O kadar garip bir sürecin içine girmiştim ki, daha önceleri genelde bütün yazıt araştırmalarımda eski medeniyetlerin sosyal alanlarda kullandıkları dil yapısını araştırarak monoton raporlar hazırlayan ben, birdenbire kendimi kutsal hazine avcıları serisinde bulmuştum. Tüm hayatım alt üst olmuştu. Yazıtı sadece yarım saat inceleme fırsatım olmuşken ve onun üstüne kısa bir rapor yazmışken nasıl olmuştu da her şey bu kadar büyümüştü. Hatta öyle ki rapor incelemeye gittikten hemen sonraki gün tablet ortadan kaybolmuştu. Mit, polis, jandarma ne ararsan hepsi peşimdeydi. Hakkımda soruşturma açıldı. Tableti aldığım iddiasını kanıtlayamadıklarından ve herhangi bir tarikata üyeliğimi bulamadıklarından, ki öyle bir şey yoktu, bir sene ev hapsinde gözetim altında tutulmuş sonra serbest bırakılmıştım. O zamandan sonra bu işi bir daha yapmayacağım diyerek her şeyi bırakmıştım. Sokağa adım atamaz olmuştum. İzleniyorum mu acaba diye, herkesten şüphelenir haldeydim. Zaten 2019 senesinden sonra hızla değişmeye başlayan ve kaosa sürüklenen dünya. 2039 senesinde mi güvenilir olacaktı?
Dünya pek eskisi gibi değildi. 2019 Yaz ayalarından sonra yaşanan devrimler, yıkımlar, yeni egemenlikler, değişen iklimler 17 sene içinde elle tutulur şekilde farklılaşmıştı. Türkiye'de artık sadece iki iklim yaşanıyordu. Kar sadece dağların en yüksek tepelerine çok az yağıyordu. Yazları çöl sıcaklarıyla geçerken bahar ayları ise en düşük yirmi dereceyi görüyordu. Dünya insanlarının bilinçleri de yine bu sene ile beraber tamamen ikiye bölünmüştü. Bir tarafta tamamen kötülük ile beslenen yobaz bir grup bir tarafta ise iyilik ile beslenen paylaşımcı ve araştıran grup vardı. Kötü haber iki taraf arasında sonu gelecek gibi görünmeyen bir kaos hakimdi ve giderek de büyüyordu. İyi haber ise araştıran sorgulayan kesim artmış, bunun yanında da bilim, metafizik ve maneviyat yüksek derecede artış göstermişti. Maneviyat dinsel anlamda olmaktan çok ruhsal ve metafizik üzerineydi. Dünya dışı zeki yaşamın olduğu ise antik çağ kalıntılarıyla resmen ispatlanmıştı. Teori mi gerçek mi dergisinin baş editörü olarak da bu olaya öncülük etmekten dolayı kendimle gurur duyuyordum.
Tüm bu kaosun tek ana sebebi vardı. Dünyaya hakim olan, kendini asil gören topluluk bu yükselişin, kendilerinin sonu olacağını biliyorlar ve insanları engelliyorlardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Spatyum
Fantasía"-Karanlık ve aydınlık arasındaki ince çizginin üstündeydim. En ufak bir hatada karanlık beni alt edebilirdi. En ufak bir fırsatta ise ben ona hükmedebilirdim. " Bana kendimi aramamı söylemişti. Ben kendim değilsem kimdim? Nasıl arayacaktım? Kaderim...