hey!
bu bölümü düz yazı olarak yazdım ve bundan sonraki birkaç bölüm de bu şekilde gidebilir belki,,
aslında pek içime sinmedi ama sizi bekletmeden yayımlayayım dedim❤️
iyi okumalar minik kuşlarım🐥
-
"Son günlerde hiç kendinde değilsin, hava almak iyi gelecek."
Gözlerimi bilmem kaçıncı kez devirirken, babam hala beni dışarı sözde hava almak için yollamakta ısrarcıydı. Altı üstü eve geç geliyordum ve uykusuzdum, neden bu kadar üsteliyordu ki? Hem babam beni ne zamandan beri önemser olmuştu?
Eli yeni giydiği siyah ceketinin iç cebine giderken, homurdandı. "Buraya biraz para bırakıyorum, artık arabanı da kullanabilirsin," Masaya bıraktığı desteye bakıp iç çektim. "Bir daha sarhoş kullanmamak şartıyla."
"Ne zamandır beni bu kadar düşünür oldun ki?"
Bana bakmamaya özen gösteriyordu sanki. "Sen benim oğlumsun, Taehyung. Her ne kadar serserilik yapsan da, oğlumsun."
Güldüm. Altı üstü geçen gece bir önceki arabamı direğe vurmuştum. Ondan önceki geceler de eve gelmemiştim. Abartılacak bir yönü yoktu. Yani... bence yoktu.
Belki de bana kızmakta haklıydı, serseriliğe başlamıştım evet ve onda da haklıydı ama artık reşit olmuştum. Jin hyung'a bir kez daha hak veriyordum. Reşit olur olmaz evden basıp gitmiş, hayatını kurmuştu. Jin hyung demişken, hiç ondan bahsetmemiştim. Babamın tek gecelik bir ilişkisinden oluşan oğluydu. Tabii annesi küçük yaşta vefat ettikten sonra bizimle yaşamaya başlamıştı. Şuan Almanya'daydı ve fotoğraflarına göre esmer bir erkek arkadaşı vardı.
Son iki haftadır böyleydim. Jungkook ile iletişimimizi kesmemizden beri yani. Aslında üzerimde bu kadar etki bırakacağını tahmin etmiyordum, yani şuana kadar hiçbir ilişkim beni bu hale getirmemişti. Bilmiyordum, zaten attığı fotoğraflara göre o hayatına bir şekilde devam ediyordu.
"Yoongi'yi de al, kafanızı dağıtın." Kapıdan çıkmadan önce söylediği son şey bu olmuştu.
Kafamı geriye atıp renginin açıldığı mavi saçlarımı koltukla buluştururken Yoongi'nin numarasını tuşladım.
"Efendim Taehyung?" Uykulu ve derinden gelen sesine aldırmadım.
Hadi ama, tabiiki de iki ana kuzusu kuzen gibi kafeye falan gitmeyecektik.
"Bize gel, arabayı aldım. Bu gece akıyoruz."
-23:56-
"Siktir, bu bebek senin mi?" Yoongi, yeni arabama bakıp ıslık çaldı. Eski siyah arabama rağmen bu seferki kırmızı renkti. Kırmızı, gıcır gıcır bir Mercedes. "İyi ki diğerini vurdun, bu daha fenaymış!"
Söylediği şeye gülerken kafasına vurdum. "Babam duymasın, zaten hala sinirli."
"Amcam evde mi? Onu görüp teşekkür etmeliyim."
"Daegu'ya gitmek için yola çıktı az önce," gömleğimi sıyırıp kolumdaki saate baktım. Neredeyse on ikiye gelecekti. "Toplantısı var yarın, dört günlüğüne ev bana kaldı."
Yoongi, yüzümdeki gülümsemeyi görmüşçesine bana doğru baktı. "Sen var ya, iflah olmazsın."
Arabanın kapısını açtım ve çevik hareketle bindim. O da yanımdaki yerini alırken, vitesi çalıştırdım. "Ben de seni seviyorum kuzenim."
İstikameti her zamanki gece kulübüne ayarlarken, yol boyu müzik listemin başını çeken The Neighbourhood dışında bir şey olmamıştı. Daddy Issues çalmaktayken gelmiş, arabayı yavaşça park etmiştim.
"Bu gece de hiç buraya gelesim yoktu ama," diye mırıldandı Yoongi kulübe doğru bakarak. Jimin ile birlikte olduğundan beri kulüplere az gelir olmuştu, evlilik insanı değiştirir tabiri Yoongi'yi daha sevgililiğin ilk günlerinde değiştirmişti. Parmağıyla beni işaret edip, gözlüklerini yakasına taktı. "Sırf senin için."
Güldüm. Cebimden çıkardığım sigara paketinden bir dal alıp ağzıma sıkıştırırken, çakmağı almıştım. Yakmadan önce sordum, "İster misin?"
Uzattığım paketten bir dal çekip yaktıktan sonra üzerimdeki ceketi arabaya bırakmış, arabayı kilitlemiştim.
Kısa birkaç diyalogtan sonra Yoongi içeri girmiş, ben diğer bir dalı yakmak için yeltenmiştim ki kulübün arkasından gelen seslerle durdum.
"Yoongi şaka yapıyorsan komik değil!"
Kulübün arkasından gelen ses, inleme sesi olduğunda kaşlarım çatılırken paketi cebime geri sıkıştırıp ilerledim.
"Bogum, bu kadarı yeterli adamım, bu geceki eğlencemizi öldürmeyelim."
Görüş açıma giren şey, üç kişilik grup ve ortada yığılan bir beden olmuştu. Aralarından siyah saçlı olan bir tekme daha attığında, çocuğun ağzından kanlar gelmişti.
"Beyler, bu kadarı fazla değil mi?" diye söylendim. Üçü birden bana dönerken, biri diğerini dürtüp, gitmeleri için işaret yapmıştı. Siyah saçlı olanları ise hala pişkin pişkin sırıtmaya devam ediyordu.
"Sen de katılmak ister misin akşam yemeğimize?" dediğinde tüm sinirin vücuduma dolduğunu hissetmiş, hızla ilerleyip bir yumruk savurmuştum.
"Akşam yemeği ha?" öfkeyle kükrerken, arkamdan gelen bir diğerine dirseğimi geçirmiştim.
İkisiyle uğraşırken bir diğerinin kafama sopa ile vurması ile sedeleyip yere yığılırken, gözümün karardığını hissettim. Ve o an, kafama yiyeceğim ikinci sopa darbesinden sonra muhtemelen öteki dünyaya ulaşmış olacaktım ki birden çocuğun kafasında patlayan şişe ile camların etrafa yayılmasıyla zamandan faydalanıp ayağa kalktım.
"Keşke kavga olduğunu söyleseydin, içeri girmezdim kuzen," dedi Yoongi elindeki kırık şişenin sapını yolun kenarına fırlatırken.
Yüzüme yerleştirdiğim gülümseme ile bir diğerine bana vurduğu sopayı geçirdikten sonra Yoongi'nin yanına gitmiş, nefesimi düzene sokmaya çalışmıştım.
"Siktir, sanırım az önce ölüyordum." Dudağımın kenarındaki kanı sildim.
"Ben gelmeseydim ölüyordun, seni aptal," diye homurdandı. "Gitmeliyiz."
"Dur," dedim kolunu tutarak. "Şu çocuk ne olacak?"
Yoongi yerde yatan çocuğa doğru bakıp yüzünü buruşturdu. "Muhtemelen ölmüştür," dedi ve beni çekiştirdi. "Suç bize kalacak Taehyung, gitmeliyiz."
"Bekle," dedim ve yerde yerdeki çelimsiz çocuğu yüzünü görebilecek duruma getirdim. Yüzü kandan seçilemese de, bu yüzü tanımamam imkansızdı.
"Siktir."
"Jungkook?"
—
düz yazım nasıl sizce, bu şekilde devam edeyim mi?
ve diğer bölüm için teorileriniz neler, sizce jungkook neden dövüldü?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
limerence | taekook ✓
Fanfiction❝Park Jimin, sanal flörtü Kim Taehyung ile ilk buluşmasına en yakın arkadaşı Jeon Jungkook'u yollamak zorunda kalır.❞