Adımlarım, yolunu biliyormuşçasına onun odasına yönlenirken derin bir iç çektim. Rutin haline gelecekmiş gibi geliyordu bu eve gelmem. İki gün önceye kadar eve son gelişim diye düşünürken, şuan bir daha buradan çıkmak istemiyor oluşum normal miydi bilmiyordum.
O geceden sonra, ne olduysa o geceden sonra olmuştu. Bazen dudaklarımda hala o dolgunluğu hissediyordum, dokunuşlarını bedenimde hissediyordum ve bu beni tuhaf hissettirmeye başlıyordu.
Daha önce hiç böyle olmamıştım.
Gureum'u içeri bırakıp, Taehyung'un yanına vardığımda kapının girişine doğru yaslanmış, kollarını kavuşturmuş beni izliyor olduğunu fark ettim. Üzerindeki boyalı önlük, dağınık ve gözlerine düşen siyah saçlar... tanrım, cidden şu lanet olası adamdan etkilenmem bu kadar basit olmamalıydı.
"Selam," dedim ona doğru gülümserken.
Kapıda hala bekliyor olması kendimi tuhaf hissetmeme engel oluyordu. Gidip sarılmalı mıydım yoksa direkt içeri mi geçmeliydim?
Beni izlemesine devam ederken toparlanıp, içeri geçtiğinde rahatlamıştım. "Metallica sever misin?"
Bir süre donuk bir şekilde baktığımda üzerimdeki tişörtü kasdettiğini anlamıştım. Siyah, kocaman metallica yazılı bir tişört giymiştim. "Evet, çok severim."
"Pek bu tarz dinleyen birisi sanmazdım," dedi gülmeyle karışık söylerken. Bir yandan da şovalyeyi kuruyordu. "Bir ara beraber konserine gidelim."
Bir dakika bir dakika, Metallica konseri mi demişti o? Çığlık atmak istiyordum. Ayrıca en sevdiğim metal grubundan bahsediyorduk ve bana tarzın değil sanıyordum mu demişti?
"Siktir, çok isterim!"
Hayatımda Jimin veya Yugyeom dışında kimseyle konsere gitmemiştim. Aslında kimseyle Metallica konserine gitmemiştim. Sikeyim, hiç Metallica konserine gitmemiştim.
"Renklendirmesi kaldı sadece, işimiz uzun değil," dedi bana döndüğünde. "Hatta oturmana gerek bile yok."
İşte bu, işime gelirdi. Saatlerce put gibi oturmak yerine odasına deli gibi göz atmak, çevreyi incelemek istiyordum. Belki de Taehyung'u incelemek istiyordum, resim çizerken o uzun parmaklarını izlemek istiyordum.
"Ne zamandır çiziyorsun?" diye sordum geniş başlıklı yatağa doğru kendimi iterken.
"Çok olmadı, üç dört yıldır falan ilgiliyim."
"Geliştirdin yani?"
Güldü. "Öyle oldu sanırım."
Gözlerim Gureum'u aradığında, çoktan odadan çıkmış olduğunu yeni fark ettim. Muhtemelen Taehyung'un köpeği ile bir yerlerde koşturuyordu.
Birkaç saniyelik sessizlik oluştuğunda, sonunda etrafı incelemeye başladım. Bu odaya üçüncü gelişimdi ama hiçbir zaman detaylı inceleme fırsatı bulamamıştım. Odanın duvarları bordo rengindeydi, mobilyaları beyazdı ancak çarşafı, aksesuarları ve tv ünitesinin kenarlarındaki dev biblolar siyah olduğu için beyazı kapatmasına yardımcı oluyordu. Temiz ve ferah bir odası vardı, yatağının başındaki kocaman Vincent Van Gogh tablosunun hemen yan duvarından açılan kocaman cam balkon, daha ferah görünmesini sağlıyordu.
"Van Gogh'u sever misin?" diye sordum dikkatimi tekrar o devasa tabloya yönlendirirken.
Yan bir gülüş atıp fırça darbelerine devam etti. "Resme onun sayesinde başladım," dedi ve tabloyu işaret etti. "Duvardaki tabloyu ben çizdim."
"Hasiktir," dedim ağzımdan küfürle karışık bir gülüş kaçarken. "Ben satın falan aldın sanmıştım."
"Sevdiğim insanları çizmeyi severim."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
limerence | taekook ✓
Fanfiction❝Park Jimin, sanal flörtü Kim Taehyung ile ilk buluşmasına en yakın arkadaşı Jeon Jungkook'u yollamak zorunda kalır.❞