Martı.

137 3 0
                                    

 Merhaba. Adım İlyada. 17 yaşındayım ve tek yaptığım şey kitap okumak. Ailemle bağlarımız çok kopuk ve sınıfta “ders ne?” diye sorduğum arkadaşlarım dışında kimsem yok diyebilirim. Gerçek hayat bana çok uzak geliyor. Bazen okuduğum bir kitabın karakterine aşık oluyorum, bazense en yakın arkadaşım baş karakterler oluyor. Ne gerçek aşkı tattım ne de çok sevdiğim bir arkadaşım oldu.

Kısaca hayatımdan bahsedeyim. Babam oyuncu. Annemse iç mimar. Birbirlerini severek evlenmişler. Ve gençliklerinden beri bir kızları olsa adının İlyada olacağını düşünmüşler. Tam bir aşk meyvesi olup aşktan hiç anlamayan biri olmam bence büyük bir ironi. Aslında ailem içinde bir ironiyim. Bundan 20 sene önce babam psikolojik sorunlar geçirerek anneme çok eziyetler etmiş. Bu yüzden bağlı kaldığım tek insan annem. Ve babamı yaptıklarını öğrendiğimden beri sevmem. Ki hangi insan ergenlik döneminde sever ki babasını? Annem ve babamın gençliklerinde, edebiyat dersinde yunan destanı olan İlyada, onları çok etkilemiş ve bu yüzden Yunan destanından esinlenerek tek çocuklarının ismini İlyada koymaya karar vermişler. Küçükken herşey netti aslında. Babamın dizi, film çekimleri. Annemin saatlerce süren çizimleri derken. Kendimi odamda kitap okurken buldum. O günden beri en güzel anılarım raflar dolusu kitaplar. Aslındaa isterdim çevremde insanların olmasını. Ama günümüzde kitap okuyan herkes asosyal kimliği içerisinde olduğundan biraz dışlanıyor. İşin gerçeği umursadığım yok. Ben mutluyum kitaplarımla.

Şuan okuduğum kitabın adı “Martı”. Takvim yaprakları 20 Ekimi gösteriyor. Saat ise 15:45. Az önce hiç çalmayan telefonuma gelen arama ise sanırım hayatımdaki en heyecanlı şey idi. Fakat 5 dakika sürdü heyecanı. Eminim asosyal oluşumdan dolayı dalga geçilecek birine benzediğimden en iyi işletmeler benim üzerimde olurdu. Onlarda haklılar yani.

Sıcak çikolatam bittiğinde bu yağmurlu havayı değerlendirip dışarı çıkmaya karar verdim. Dar kotumu ve kazağımı giyerek yağmurluğumu üzerime geçirdim. Minik çantamın içine kitabımı koyup saçıma elimle şekil verip şapkamı takınca dışarı çıkmaya hazır olduğuma karar verdim. Merdivenlerden inerken annemin ofiste iç dizayn tasarladığını gördüğümde dikkatini dağıtmamak için sessiz bi biçimde botlarımı giyerken, dikkatsiz babam mutfak kapısından yüksek sesle nereye gittiğimi sordu. Aslında merak ettiğinden değildi. Sadece babalık görevini yapıyordu. “Dışarı” dedim. “Dikkat et, fırtına çıkabilir”den başka bir şey demedi. Annemse ofisten çıkmamıştı bile. Sanırım onları bu sorumsuz hale getiren de bendim.

Kapıyı açtığımda soğuk hava yüzüme çarptı. Fakat yağmurun o huzuru soğuk havayı örtüyordu. Toprağın o saf kokusu, yüzüme vuran minik yağmur damlaları. Kasvetli görünse de bence en güzel hava şartları yağmurlu havalardı. Kapıyı kapattıktan sonra yüzüme gülümsemeli bir tavır takınıp ellerimi birleştirdikten sonra yürümeye başladım. Geri dönüp evime baktığımda dışardan sıcak bir yuva gibi görünsede aslında o kadar da sıcak bi aile olmadığımızı farkettim. Yolda dikkatlice ilerleyen arabalar vardı. Silecekleri devamlı çalışan arabalar. Bir an önce yağmurun gelmeyeceği bi bank bulup kitabımı okumak istiyordum. Karşıya geçmeye çalışırken bi araba acı bir fren yapıp önümde durdu. Ne yapacağımı bilememiş donup kalmıştım. Arabadan inen uzun boylu ve montu olduğu halde kaslı olduğunu buradan anlayabildiğim yaşıtım bir çocuk indi. Panik yapmıştı. Yanıma gelip kolumu tutunca irkildim. Pek alışkın değildim insanların bilerek bana dokunmasına.

“Gerçekten kusura bakmayın, havadaki sis yüzünden önümü göremiyordum, özür dilerim, iyisiniz ya?” demişti. Sadece kafa sallayabilmiştim. “Adım Umut”. Elini uzattı. Yüzüne boş bir ifadeyle bakıyordum. “İlyada” deyip yürümeye devam edecekken çantamdan tuttu. “Sanırım aynı okuldayız, seni kitap okurken görmüştüm” deyip gülümsedi. “Evet” dedim. “Özür olarak kahve içmeyi öneriyorum, ne dersin?” Ahh klasik lise çağı erkekleri. Ezecek bile olsa o kızı tavlamanın peşinde. İlk önce kabul etmek istemedim. Fakat gözlerini kocaman açıp baktığında ne kaybederim ki diye düşünüp teklifini kafa sallayarak kabul ettim ve az önce neredeyse beni ezecek olan arabaya ilerledim. Umut kapımı açıp eliyle oturmamı rica etti. Centilmence olan bu tavrı fikrimi değiştirmemişti ama hoşuma gitmişti. Aklımda tek bir soru vardı “Niye bir asosyalle kahve içmek istiyor? İnsanlar ona bakıp yakışıklı çocuğun yanındaki kıza bak demeyecekler mi?” Bunu düşündükten hemen sonra onu niye yakışıklı bulduğumu düşünmeye başladım. Sonrada sanki bu fikirleri kafamdan atarmışcasını iki tarafa başımı salladım.

“Nereye gitmek istersin?”

Bi an afallasamda “farketmez” dedim.

“O halde beğeneceğini düşündüğüm bir yer var” Göz kırpmıştı. Gülümsedim.

Gittiğimiz kafe oldukça lüks ve pahalı görünüyordu. Daha önce hiç gelmediğim bir yerdi. Umut kapıyı açarken ona boş boş baktım. Benden ürkmüyor muydu? Ama gülümsedi. Çantamı tutup arabadan indiğimde saçlarımı düzeltirken etrafa bakındım. Eliyle kafeye geçmek istediğini belirtircesine bana baktı. Merdivenlere doğru adım attım. Oda benimle birlikte ilerlemeye başlamıştı. İçeri geçtiğimizde içerisinin sıcak olduğunu farkettim. Umut bir masa bulduğunda yanına gidip oturmadan yağmurluğumu çıkarmıştım.

“Lavaboya gidip geliyorum”. Bu sırada montunu çıkarırken kaslarını dar beyaz tişörtünden daha net görebiliyordum. Kafamı başka yöne çevirdim ve çantamdan kitabımı çıkarıp o gelene kadar bi kaç satır okumak için hazırlandım. Yaklaşık 5 dakika sonra Umut geldi. Karşıma geçtiğinde “sıcak çikolata sever misin?” diye sordu. Aslında sevdiğim tek sıcak içecek oydu. 1 saat önce içmiş olsamda asla hayır diyemezdim. “Severim” dedim samimi görünmeye çalışarak.

“Güzel çünkü sana da sıcak çikolata söyledim” dedi. Sırıttım. “Ne okuyorsun?”.  Bunu sormasına şaşırmıştım. Kimse ne okuduğumla ilgilenmezdi.

“Merak ettiğin için mi soruyorsun? Yoksa sadece konu açmak mı derdin?” dedim.  Amacım terslemek değildi. Ahh onca kitap okuyorken birazcık konuşmama etkisi neden olmaz ki?

Yüzü donuklaşırken “Ben kütüphanede çalışıyorum. Bilebilirim diye sormuştum” dedi.

“Martı” dedim.

“Peki martılar hakkında ne biliyorsun?”  Ahh kitabın martıları anlatmadığını anlamayacak kadar bilgisizdi.

“Kitap martıları anlatmıyor.” Dedim.

“Şimdi amacım konu açmaktı ama” deyip muzip bi şekilde gülümsedi.  “Limanlarda, sahillerde buldukları herşeyi yerler. Bu yüzden vapurlarda insanlar simit attıklarında düşünmeden yiyorlar. Fakat bazı martılar plastik yedikleri için ölüyorlar. Tokluk hissi yüzünden” dedi. “Okuduğum bir kitapta martıları anlatıyordu” diyede açıklamada bulunup gülümsedi.

O sırada sıcak çikolatalarımız gelince soyulmuş ojelerime aldırmadan ellerimin arasına aldım bardağı. Sıcaklığı bana huzur veriyordu. Soyulmuş ojelerim ise annemden aldığım bi alışkanlık olsa gerekti.

“Buraya getirdiğin için teşekkürler” dedim.

“Özrüm kabul edildi yani?” deyip gülümsedi yeniden.

“Evet” dedim soğuk biçimde.

Sıcak çikolatasından bir yudum alıp kitabıma baktı. “Bitirdikten sonra bana verir misin? Merak ettim” dedi.

“Elbette” deyip gülümsedim. Hoşuma gitmişti.

Sıcak çikolatamı içerken biraz konuştuk. Bugün ailesiyle kavga edip dışarı sinirle çıktığını ve dalgınlığı yüzünden az daha beni öldüreceğini anlattı. Anlayışla karşıladım. Biraz konuştuktan sonra aslında o kadarda asosyal olmadığımı farkettim. En azından iletişim kurabiliyordum hala. Kahvelerimiz bittiğinde beni eve bırakmak istediğini söyledi.

“Gerek yok gidebilirim” dedim.

“Karşıya geçerken başka birinin ezmesine hazırım diyorsun yani? Olmaz ben aldım ben bırakacağım” İnatçıydı. Ve hiç karşı koyacak halde değildim. Kabul ettim. Yol boyunca konuştu bende dinledim. Biraz çenesi düşüktü ve bende normalde gün içinde babam ve annemin soruları dışında pek bir şey duymazdım. Genel olarak dinleyip gülümsedim. Bazen katılmaya çalıştım. Evin önüne geldiğimizde “Görüşürüz İlyada, ve tekrar özür dilerim, Bi ara yine çıkalım olur mu?” dedi.

“Olabilir” deyip arabadan inerken beni durdurdu ve elimi açıp numarasını yazdı. Sonrada avcumu kapatarak “Haber bekliyorum” deyip göz kırptı. Tepki vermeyip arabadan indim. Neden benimle konuşmak istiyordu ki?

Eve girdiğimde babamla annemin mısır yiyip televizyon izlediğini farkettim. Babamın klasik talk showlarına annemde eşlik ederdi hep. Bense odama geçmek için can atıyordum ki o sırada babam “neler yaptın?” diye sordu.

“Bildiğiniz gibi” deyince cevap vermeden yukarı çıktım. Odama geçtiğimde ise karşılaştığım manzara beni gerçekten şok etti. Odama ne olmuştu ?

İlyada-TiggerlilyHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin